Artık bizim için de o karanlığı geride bırakıp barışın aydınlığına yürüme vaktidir.
Bir kez daha geç kalamayız; çünkü barış, gecikmiş bir aydınlanma, ortak vicdanın sesidir
İdris Baluken
“Barış, sadece savaşın değil;
umutsuzluk, karamsarlık ve teslimiyetin de reddidir.”
Bir eşiğin kıyısındayız; savaş ile barış, geçmişle geleceğin ortasında.
Bir yanda taşımakta zorlanan acılar, öte yanda yeniden filizlenen umut var.
Yeni bir başlangıcın heyecanı, anlamlandırma gayreti her birimizde.
Ne tam bir barış süreci yaşıyoruz, ne de savaşın acımasız halini. Arayış içindeyiz; yeni bir döneme, barışa ve huzura hazırlanıyoruz.
Helalleşme isteği ağır basıyor, ancak hesaplaşma dürtüsü de var. Bu, yüzleşmenin eşiği.
Alışkanlıkların bozulması korkutuyor, ama daha iyiyi vaat eden cesaret de bizi çağırıyor.
Bir tövbenin eşiğindeyiz. Siyasal bir tövbe, geleceği inşa etmek için kapıları aralayacak.
Tövbe, sadece geçmişin pişmanlıklarıyla değil, geleceğe dair bir özenin ve dikkatle yürütülen bir çabanın ifadesidir.
Aksini biliyoruz: Sonsuz bir kavga devam edecek.
Yüzyılı aştık, nefes alınmaz karanlıklar içinde kaybolduk.
On yılın en zor dönemlerini yaşadık.
Ama artık bir şafağın eşiğindeyiz.
Pırıl pırıl bir gün ışığı var önümüzde; savaşın korkunç gürültülerini geride bırakma zamanı.
Barış, her birimize huzur ve iyileşme vaat ediyor.
“Barış, düşmanlarınızla konuşmakla başlar,” demişti Mandela.
Hâlâ, tarafların konuşmasını kınayanlar var.
Ancak şükürler olsun ki, bu güruhun sayısı fazla değil; ellerinde tutacakları ölüm davetiyesine rağbet eden de yok.
Bir vicdanın eşiğindeyiz; insanlığa, sevgiye ve saygıya kesilmiş bir vicdan.
Geri dönüş yok.
Ya bu yürüyüşü tamamlayacağız, ya da insanlığımızda eksik kalacağız.
Susmak yok; çünkü susmak, yalnız geçmişimize değil, geleceğimize yapılmış bir ihanet olur.
Bu ülke çok sustu,
öyle ki sessizlik bile yoruldu.
Artık konuşma zamanı; barışı, iyiyi ve güzeli konuşma zamanı.
Aslında 1 Eylül, insanlık tarihinin en karanlık dönüm noktalarından biridir; İkinci Dünya Savaşı’nın başladığı gündür.
Kıtalar savaşın acımasız pençesine düşerken, milyonlarca hayat söndü, şehirler harabeye döndü.
Ama tüm bu yıkımın gölgesinde, barışın umudu asla kaybolmadı; zamanla 1 Eylül, barışın en güçlü sembollerinden biri haline geldi.
Artık bizim için de o karanlığı geride bırakıp barışın aydınlığına yürüme vaktidir.
Bir kez daha geç kalamayız; çünkü barış, gecikmiş bir aydınlanma, ortak vicdanın sesidir.