• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
15 Temmuz 2025 Salı
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Yazarlar Hasan Durkal

11 Temmuz’dan sonra

15 Temmuz 2025 Salı - 00:00
Kategori: Hasan Durkal, Yazarlar
Yazarlar

New York’ta aralarında Anadolu Ajansının (AA) da bulunduğu bir grup gazetecinin sorularını yanıtlayan ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack oldukça net konuşmuş.

ABD’nin SDG’nin Suriye hükümetine dâhil olması için yol açmak istediğini belirtirken şunu da eklemiş: Bu, Suriye’de özgür bir Kürdistan kurulacağına dair bir işaret değil. Ayrı bir SDG devleti ya da ayrı bir Alevi, Yahudi devleti kurulacağı anlamına gelmiyor. Suriye var ve burada bir oluşum meydana geliyor. Suriye’nin kendi anayasası ve parlamentosu olacak.

Devamında ABD’nin Kürtlere bir devlet içerisinde bağımsız yönetimlerini kurma hakkı borçlu olmadığını da belirtiyor Barrack.

Savaşın, kaotik ortamın ve istikrarsızlığın ortasında birbirinden baskıcı dört devlet içerisinde varlık mücadelesi vererek bugünlere gelen Kürt Özgürlük Hareketi’nin kendi yolunda yürürken şüphesiz ABD’nin teveccühüne ya da garantörlüğüne güvenerek yola çıkmadı. Ama Barrack ile peşi sıra Erdoğan’ın açıklamalarının birbirleriyle uyumu manidar.

Diğer yandan 11 Temmuz da artık bir başka atıf tarihi olarak kayıtlara geçti. 27 Şubat gibi, 21 Nisan gibi… Artık 11 Temmuz süreci diyebileceğimiz bir süreç söz konusu. Barış ve Demokratik Toplum grubunun simgesel silah yakma töreni ile yeni bir yol açılmıştır. Bu törende Bese Hozat tarafından okunan metinde vurgulandığı üzere çözümün oluşabileceği tek bir yol var: Kürt sorununun demokratik çözümü için halkların daha fazla aktif mücadele etmesi.

11 Temmuz töreniyle birlikte açılan yoldan nasıl gidileceğine dair farklı yorumlar, daha sürecin en başından beri gözleniyordu. Şimdi bu yeni aşamada yine çarpıcı biçimde söz konusu algılar kendilerini güncellediler. Barışa ve demokratik topluma gidecek yolun siyasi elitlere havale edilmesini savunan ve örtük biçimde silahları bugüne kadarki sorunun kaynağı olarak gören bir anlayış söz konusu. Silahların simgesel de olsa yakılmasıyla birlikte adeta en büyük sorunun kaynağına işaret ediliyordu böylece. Bu yorumu daha da ileri taşıyan bir anlayışa göre de artık geri dönüşsüz bir yola girilmiştir. Bunca yaşanmışlığın ve deneyimin ardından geri dönüşsüz bir yola girildiğini de sürecin buradan artık dönmeyeceğini de iddia etmek fazla iyimser bir yorum olur.

Diğer tarafta da tüm süreci Erdoğan’ın 12 Temmuz açıklamasından özenle seçilen AKP/MHP/DEM ittifakı(!) vurgusuyla mahkûm eden ulusalcı çizgi var. Siyasi bir hata ya da yanılgıdan öte bir yanı şoven bir yanı da aydın snopluğu olan bu tutum kendi kendine takılsa amenna. Ancak bu tutum önemli bir kitleyi şovenleştirip üstelik Erdoğan’ın 12 Temmuz çıkışına payanda yapan bir sorumsuzluk içeriyor. Erdoğan’ın ve Bahçeli’nin tuzaklarına düşmekten başka bir anlama gelmeyen bu tutum mahkûm edilmelidir.

Erdoğan’ın 12 Temmuz’da yaptığı konuşma aslında sürece nasıl yaklaştığını ortaya koyuyor. Bile isteye ortalığı bulandırmak adına AKP/MHP ve DEM Parti’nin bir arada yürüdüğünü söyleyerek bir hat ilan etti. Bu hattın içine kimlerin düşeceğine bakacağı kadar Kürt siyasi hareketini demokratik ve halkçı siyasetten ne kadar yalıtabileceğinin de hesaplarını yapıyor olmalı. Bu kurnaz hamleye hemen “İttifak kuruldu” refleksiyle yaklaşmak son derece art niyetli bir siyaset alanına denk düşüyor.

Elbette Erdoğan’ın tek hesabı bu değil. Onun asıl hesabının ülke sınırları dışında olduğu anlaşılıyor. Üstelik bu hesap batının/ABD’nin hesaplarıyla da uyumlu görünüyor. Sürece yaklaşımına dair ipuçları içeren konuşmasında Erdoğan’ın sık sık Türk/Kürt/Arap birliğine vurgu yapması dikkat çekiciydi.

Uzun soluklu rejim krizi beraberinde kapitalist birikiminin güncel ihtiyaçlarıyla birlikte düşünüldüğünde bu ifadeler Türkiye Cumhuriyeti’nin paradigma güncellemesi olarak okunmalıdır. Türklük tanımına dayalı ve dış politikada da “Yurtta sulh/cihanda sulh” ile ifade edilen daha çok içeriye yoğunlaşmış eski dönemin aksine, İslami bir üst kimlik içerisinde bölgeye yoğunlaşmış bir dönem açıldı. Sermaye sınıfının güncel ihtiyaçlarını da gözeten bu dönem alt emperyalizm ya da gündelik adıyla bölgesel güç olma iddiası taşıyor. Sermaye ihracı, askeri teknoloji ihracı, enerji ve yeraltı kaynakları kontrolü ve etkin ticaret yolları oluşturma gibi bir dizi amacı içeren bu yöneliş filmin sonunda değil de filmin henüz başında olduğumuz hissiyatı uyandırıyor.

Çılgın gibi görünen bu atılım tam olarak günümüz dünyasının ruhuna uygun ve batının Orta Doğu’daki güç dayatmasına da son derece uyumlu. Erdoğan ve Barrack’ın peş peşe gelen açıklamaları bu noktada birleşiyor. Bölgeyi çok daha kapsamlı bir biçimde sermaye yağmasına açmak, bölgede batının hegemonyasını kurmak, askeri anlamda bölgede tahakküm kurmak gibi hedefler çerçevesinde düşünüldüğünde, ABD temsilcisi ile Erdoğan’ın açık ya da örtük olarak ima ettikleri ortak nokta Rojava’ya tasfiye dayatması olabilir. ABD temsilcisi bunu açıkça söylüyor, Erdoğan’ın en büyük hülyalarından bir tanesinin zaten bu olduğunu herkes biliyor. Peş peşe gelen bu açıklamalar böyle bir plan çerçevesinde hareket edilmek istendiği izlenimi veriyor.

Batı ve Erdoğan’ın uyumlu söylemleri ile Bese Hozat’ın okuduğu metinde vurgulanan halkın özneleşeceği barış süreci taban tabana zıt. Sürecin oldukça şiddetli gerilimlerle iç içe yaşanacağı anlaşılıyor.

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

Ulus – devletlerin panzehri: Demokratik ulus

Sonraki Haber

O mağaralar…

Sonraki Haber
‘Ama emperyalizm’ diyorsak…

O mağaralar…

SON HABERLER

Ateş ve umut

Ateş ve umut

Yazar: Yeni Yaşam
15 Temmuz 2025

‘Ama emperyalizm’ diyorsak…

O mağaralar…

Yazar: Yeni Yaşam
15 Temmuz 2025

Yazarlar

11 Temmuz’dan sonra

Yazar: Yeni Yaşam
15 Temmuz 2025

Ulus – devletlerin panzehri: Demokratik ulus

Ulus – devletlerin panzehri: Demokratik ulus

Yazar: Yeni Yaşam
15 Temmuz 2025

Özgürlük yolunda birlik: Öcalan ve halk

Özgürlük yolunda birlik: Öcalan ve halk

Yazar: Yeni Yaşam
15 Temmuz 2025

Rızanın inşası ve barışın gölgesi

Rızanın inşası ve barışın gölgesi

Yazar: Yeni Yaşam
15 Temmuz 2025

Savaştaki barış

Savaştaki barış

Yazar: Yeni Yaşam
15 Temmuz 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır