Türkiye’nin Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni imzalamasına rağmen gereğini yerine getirmediğini belirten İstanbul Barosu Çocuk Hakları Merkezi Genel Sekreteri Fırat Çiçek, “Çocuğa bakış açımızı değiştirmemiz gerekiyor” dedi
Bir 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü daha geride kalırken, çocukların maruz kaldığı istismar, emek sömürüsü ve kötü muamele artarak devam ediyor. Birleşmiş Milletlerin (BM) yayımladığı “Özgürlüklerinden Mahrum Bırakılan Çocuklar Üzerine Küresel Çalışma” raporuna göre, dünya çapında 7,2 milyon çocuğun özgürlüğünden mahrum bırakıldığı ifade edildi. Mezopotamya Ajansı’ndan Naci Kaya ve Ferhat Çelik’in haberine göre, aynı raporda 35 bin çocuğun çatışma ortamında, 19 bin çocuğun ise aileleriyle birlikte cezaevinde kaldığına dikkati çekildi.
Temel haklardan mahrum
BM’nin açıkladığı verileri çok önemli bulduklarını belirten İstanbul Barosu Çocuk Hakları Merkezi Genel Sekreteri Fırat Çiçek, özgürlüğünden yoksun bırakılan çocuk tanımının yalnızca “özgürlüğünden yoksun bırakıldı” anlamını taşımadığını belirterek, “Bu temel haklar olan, eğitim, sağlık, barınma, inanç vs. gibi temel hak olan birçok haktan mahrum bırakılmak anlamı taşıyor” dedi.
‘Alternatif arayışların içinde olmamız gerekir’
Türkiye’nin 9 Aralık 1994’te imzaladığı BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin henüz oturmadığını vurgulayan Çiçek, “Bu sözleşme oturmadan Suriye’deki çatışmalardan dolayı geçici koruma ile gelen çocukların sorunları baskın hale geldi. Geçici koruma ile gelen çocuklar, çok ciddi hak ihlalleri yaşadı, yaşıyor” ifadelerini kullandı. Çocuk istismarı ve çocuk işçiliğinin fazlalığına dikkat çeken Çiçek, “Yetkili bakanlıklar da ‘en çok istismar mülteci çocuklarda oluyor’ açıklaması yaptılar. Çocuk işçiliğinin yaş ortalaması 6’ya kadar düşmüş. Bu işçilerin en çokta tekstil alanlarında çalıştığını biliyoruz. Bu çok ciddi bir durumdur” diye belirtti. Çocuk işçiliğinin önlenmesi için sivil toplum kuruluşları ve kamuoyuna da çağrıda bulunan Çiçek, “çocuğa bakış açımızı ciddi anlamda değiştirmemiz gerekiyor. Alternatif arayışların içinde olmamız gerekir” dedi.
‘Çocuk kavramı politikalar ve ideolojiler üstüdür’
“Çocuk kavramı dediğimiz kavram; politikalar ve ideolojiler üstüdür” hatırlatmasında bulunan Çiçek, kamu otoritesinin çocuk kimliği üzerinden bir ayrıştırma yapıldığına ifade etti. Çiçek, “İşkence ve kötü muamele insanlığa karşı gerçekleştiren en kötü muameledir. Bunun daha kötü hali ise çocuklara uygulanmasıdır. Bir ay önce Batman’da polis bir çocuğu kollunda tutarak, zorla gözaltına alındı. 11 yaşındaki küçük bir çocuğu gözaltına alamazsınız. Böyle bir mevzuat yok iç hukukta ama bölgeden bir çocuk olunca polis çok daha rahat hareket edebiliyor. Yine aynı şekilde Dev-Liselilerin Taksim Meydanında yaptıkları eylemde zorla gözaltına alınmaları işkence ve kötü muamelenin en somut halidir” diye konuştu.
‘Veriler açıklanmıyor’
Türkiye’nin 2014 yılında bu yana çocuklara ilişkin hiçbiri veri açıklamadığının altını çizen Çiçek, şöyle devam etti: “Çünkü devlet bu verileri açıklandığında yapması gereken yükümlülük ve sorumluluk olduğunu düşünüyor. Bu sorumluluktan kaçtığı için bu verileri açıklamıyor” ifade etti.
‘Türkiye gereğini yapmıyor’
Çiçek, cezaevlerindeki çocuklarla ilgili ise şunları söyledi: ” Türkiye’nin cezaevinde olan çocukların durumunu Yılmaz Güney’in Duvar filminde yansıttığından hiçbir farkı yok. Çocuk hakları BM sözleşme ile kurumsal bir hal aldı. Türkiye’de 1994 kültürel ve ana dilde eğitim ile ilgili 3 maddeye çekince koyarak uygulamaya geçti. Dünya üzerinde en çok imzalanan sözleşmedir. Toplamda 196 devlet bu sözleşmeye imza atarak, ‘kendi devletim de olan çocukları korumakla yükümlüyüm’ demiştir. Türkiye’de bu sözleşmeye imza attı. Ama gereğini yapamıyor; istismar, işçilik ve şiddet konusunda önlemler alamıyor.”