12 Eylül 1980 rejimi üzerinden 39 yıl geçti ve kırkıncı yılına ulaştı. 1980 doğumlular kırk yaşında. O zaman genç olanlar 60’larında ve artık yaşlandılar. Ancak hala faşist cuntanın anayasası yürürlükte. Kenan Evren öldü. Fakat ruhu ve zihniyeti bir karabasan gibi ortalıkta dolaşıyor. Bu ülke çok başbakan, cumhurbaşkanı gördü, geçirdi. Ama Evren ve onun ruhu temizlenmedi!
Her yıldönümünde lanetler yağdırıldı. Yaşanmış zulümler anlatıldı. Kitaplar yazıldı, filmler gösterildi. Onların yapılması değerlidir. Bu konuda büyük bir külliyat da oluştu. Fakat 12 Eylül zihniyeti belli bir yıpranmışlık ve aşınmayı yaşasa da ortada durmayı ve toplum yaşamını etkilemeyi nasıl başarmaktadır? Günlük olarak insan hayatını etkiliyor; belediyelere kayyumlar atanıyor, aydınlar, gazeteciler, siyasetçiler cezaevlerini dolduruyor.
Peki, nedir bu sinmişlik? 12 Eylül’e ilişkin hemen her şeyin konuşulduğu, ama rejiminin tümden aşılmamış olmasını nasıl izah etmek gerekir? Asıl gerçek de bu soruya verilecek cevapta yatmaktadır. Yani sorun odaklı düşünme, daima zulümlerden bahsetmek bir noktadan sonra, anıların tekrarlanmasından öte bir sonuç üretmez. Söz konusu olması gereken çözüm odaklı düşünme, çareler aramaktır. Yeterli yapılamayan bu olduğundan, 12 Eylül ruhu yaşam alanı ve zihniyetlerde kendine yer bulabilmektedir.
Başta Amed Zindanı olmak üzere zindanlar 12 Eylül’e karşı büyük direnmiş, Kürtler sonraki süreçlerde zindan direnişlerine cevap olmaya çalışmış, önemli gelişmelere de yol açmışlar. Kürt sorununu başta Türkiye olmak üzere dünya gündemine taşımayı başarmışlar. Ancak Türkiye’nin devrimci ve demokratları üzerlerindeki 12 Eylül buldozerini silkeleyip atamadılar. 12 Eylül öncesi yakalanan o devrimci ruha bir türlü ulaşamadılar. Dolayısıyla halklarımızın birleşik demokratik ve özgürlük momenti yakalanamadı. Hal böyle olunca da Kürt direnişinin yarattığı fırsatlar değerlendirilemedi. Ortaya çıkan boşlukları Kemalizm ve 12 Eylül ruhundan beslenenler doldurdu.
Halkların, toplumların demokrasi ve özgürlük mücadelelerinin başarıyla yürüyebilmeleri kimi kıstaslara bağlıdır. Öncü olma iddiasında olanlar o kıstasların gereğini yapabildikleri oranda başarıya doğru yol alabilir ve tarih yapıcıları olabilirler. Aksi halde egemenlerden gördükleri zulümlerin sürekli anlatıcısı olmaktan kurtulamazlar. Defalarca anlatılacak her zulüm anısı; yeni kuşakları umuda değil, umutsuzluğa dönüştürmekten kurtaramaz. Nasılsa hep yenilgi, zulüm ve başarısızlık yaşandığına göre bundan bir sonuç çıkmaz. Böyle olunca da umutsuz vakalarla da ilgilenmenin gereği yoktur gibi bir sonuca götürür. Yani başarı azmi geliştirir ve umudu yükseltir. Başarısızlık azmi zayıflatır ve umudu düşürür.
12 Eylül öncesi bir başarı vardır; azim ve umut yüksektir. 12 Eylül azim ve umudu bir buldozer gibi ezip geçti. Sonraki zamanlarda Türkiye demokrasi ve özgürlük güçleri yeni umut ve azim yaratmada oldukça yetersiz kaldılar; yaşanan zulümleri anlatının ötesine pek fazla geçiremediler. O büyük direnişlerden yol gösterici derslerini çözümleme ve yeni çıkışın vesilesi haline getiremediler. Geriye zulüm anlatıları çokça yapıldığından güçsüz, ağlamaklı bir ortamın oluşumuna pek farkında olunmadan zemin sunmak durumunda kaldılar. Bu da savrulma, dağılma, bölünme, küçülme gibi sonuçlar üretti.
Ortadoğu yeniden kurulma sürecini yaşıyor. O yüzden emperyalist ve bölge güçleri çok faal. Her güç yeni yapılanmada söz ve yetki sahibi olabilmek için olağanüstü manevralar yapmaktadır. Yine hiçbir ülkedeki gelişmeler ağırlıklı iç bünyedeki durumla sınırlı değil. Her ülkedeki sorunlar diğer ülkelere neredeyse bire bir yansımaktadır. En çok etkileyen ve etki altında olan ülke de Türkiye’dir. En önemli nedeni de Kürdistan’dır. Dört parçalı hali: Her parçanın farklı egemenlik ve özgürlük mücadelesinin yaygınlığı; yeni Ortadoğu’nun bu eksen üzeri şekillenme diyalektiği; Türkiye’yi demokrasi ve özgürlük mekânına yakınlaştırmaktadır.
Koşullar olgunlaşmıştır. Belki de tek eksik, devrimci, demokrat ve özgürlükçü güçlerin 12 Eylül’ü doğru çözümleme, derslerini çıkarma ve yetkin yol ortaya koymaları: Özgürlüğe götürecektir.