• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
10 Eylül 2025 Çarşamba
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Yazarlar Sinan Cudi

12 Eylül’ün 45. yılında Kürt inkarı

10 Eylül 2025 Çarşamba - 00:00
Kategori: Manşet, Sinan Cudi, Yazarlar
12 Eylül’ün 45. yılında Kürt inkarı

Kürt halkının inkarı son bulmadan Türkiye’nin demokrasiyle buluşması mümkün değildir. 12 Eylül, dış güçlerle kurulan ittifakların ve içerideki tekçi zihniyetin ortak ürünüydü. Bugün bu mirastan kurtulmak, Kürtlerin haklarını tanıyan, çok kimlikli ve çok dilli bir demokratik cumhuriyet fikrini hayata geçirmekle mümkündür

Sinan Cudi

12 Eylül 1980 askeri darbesi, Türkiye’de siyasal yaşamı askıya alan ve Kürt halkına yönelik inkar ve imha siyasetinin en ağır biçimlerini kurumsallaştıran bir dönüm noktası oldu. Hepimiz bu acılı tarihin direkt tanığıyız.

Bugün ise bu kanlı ve vahşi darbe geleneğine rahmet okutan, bir yanıyla darbe mekaniğini devlet aklı ve siyaseti haline getiren bir rejim ile karşı karşıyayız. 1982 Anayasası hala yürürlükte ve Kürt halkının eşit yurttaşlık talepleri aynı anayasal duvarlara çarpmaya devam ediyor. Bu durum, 12 Eylül’ün yalnızca bir tarihsel an olmadığını, süreklilik kazanan bir devlet aklını temsil ettiğini gösteriyor.

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında 1924 Anayasası ile Kürtlerin özerklik imkanlarını tanıyan tartışmalar bir kenara bırakıldı ve “Türk” kimliği devletin tek meşru kimliği olarak anayasaya kazındı. Bu tercihle birlikte Kürt kimliği siyaseten yok sayıldı. Toplumsal mühendislik projeleriyle iskan politikaları devreye sokuldu. 2932 sayılı yasa ile Kürtçe’nin kullanımı yasaklandı, anadilde eğitim hakkı reddedildi, Kürtçe müzik dinlemek ya da çocuklara Kürtçe isim vermek suç sayıldı. Bu anayasal ve yasal düzenlemeler, hem Kürt kimliğini bastırdı ve yok saydı hem de Türkiye toplumunun çok dilli, çok kimlikli yapısının inkarı yoluyla sosyal dokuda onarılması güç yaralar açtı.

Kürtçe konuştuğu için okuldan uzaklaştırılan çocuklar, cezaevinde “Türkçe konuş çok konuş” dayatmasına maruz kalan tutuklular, inkar siyasetinin gündelik hayatta ürettiği somut olgulardır. Anadilde eğitim hakkının reddi, kuşaklar arasında kültürel aktarımı sekteye uğrattı, milyonlarca Kürt gencini kendi anadilinde okuma-yazmadan mahrum bıraktı. Bu durum Kürtler kadar tüm Türkiye halklarını etkiledi. Çünkü devletin tekçi ulus anlayışı, toplumun kültürel zenginliğini yok sayarak demokratik gelişim imkanlarını ortadan kaldırdı.

Kürt inkarı aynı zamanda kesintisiz bir savaş siyasetini de beraberinde getirdi. 12 Eylül sonrasında kurulan olağanüstü hal rejimleri, köy boşaltmalar, yargısız infazlar, zorla göçertmeler ve toplu yargılamalar, milyonlarca insanın yaşamını altüst etti. Bu savaş hali, devasa bir güvenlik bürokrasisi ve militarist ekonomi yarattı. Türkiye’nin bütçesinin büyük bir kısmı askeri harcamalara ayrıldı, kaynaklar savaşa aktarıldı. Yoksullaşma, işsizlik ve gelir adaletsizliği, batıdaki işçi ve emekçileri de doğrudan etkiledi. Kısacası, Kürtlerin inkarı üzerinden yürütülen savaş siyaseti, tüm Türkiye halklarının demokratik haklarını daralttı ve toplumsal refahın önünü tıkadı.

Tabii 12 Eylül’ü sadece bir iç gelişme olarak görmek yanıltıcıdır. Darbe, uluslararası kapitalist düzenin ihtiyaçlarıyla uyumlu bir şekilde gerçekleşti. Soğuk Savaş’ın kritik bir döneminde, ABD ve NATO’nun desteğiyle yapılan müdahale, Türkiye’yi neoliberal politikaların laboratuvarına dönüştürdü. 24 Ocak kararlarının uygulanması için “sosyal huzursuzluğun bastırılması” gerekiyordu ve 12 Eylül bu bastırmanın askeri biçimiydi. Bu yönüyle darbe, ulusal çıkar adına değil, küresel kapitalist düzenle uyumlu bir ekonomik ve siyasi dönüşüm adına yapıldı.

Burada çarpıcı olan, devletin kendi dış ittifaklarını meşrulaştırması, ancak Kürtlerin en temel siyasal taleplerini “dış bağlantılı hainlik” olarak damgalamasıdır. TC devleti, kuruluşundan bu yana dış güçlerle ilişki kurmuş, darbeler sürecinde Batı’nın onayı ve desteğini almış, uluslararası sistemin çıkarlarına göre hareket etmiştir. Ancak aynı devlet, Kürtlerin eşitlik ve özgürlük taleplerini sürekli olarak “bölücülük” ya da “yabancıların maşası” olarak sunmuştur. Bu çelişki, inkar siyasetinin ideolojik boyutunu da açıkça ortaya koymaktadır.

Bugün bu zihniyet, güncellenmiş biçimleriyle devam ediyor. Kayyım politikaları, Kürt belediyelerinin iradesini gasp ediyor. Rojava’ya yönelik operasyonlar ve Suriye Geçici Hükümeti’ne verilen destek, Kürtlerin kazanımlarını yok etmeyi hedefliyor. Kürtler yalnızca Türkiye içinde değil, dört parçada da aynı inkar siyasetinin farklı biçimleriyle karşılaşıyor. İran’da bastırmalar, Irak’ta dönemsel saldırılar, Suriye’de statüsüz bırakma çabaları, 12 Eylül zihniyetinin bölgesel izdüşümleridir.

12 Eylül’ün gölgesinden çıkmak, aynı zamanda bu zihniyetin sürekliliğini kırmak anlamına gelir. Bunun yolu, demokratik siyaset ve hukuk üzerinden yeni bir toplumsal sözleşme inşa etmektir. Anadilde eğitim hakkının tanınması, yerel özerkliğin anayasal güvenceye alınması, kültürel hakların serbestçe yaşanabilmesi, Türkiye toplumunun demokratikleşmesini sağlayacaktır.

Özcesi Kürt halkının inkarı son bulmadan Türkiye’nin demokrasiyle buluşması mümkün değildir. 12 Eylül, dış güçlerle kurulan ittifakların ve içerideki tekçi zihniyetin ortak ürünüydü. Bugün bu mirastan kurtulmak, Kürtlerin haklarını tanıyan, çok kimlikli ve çok dilli bir demokratik cumhuriyet fikrini hayata geçirmekle mümkündür. Aksi halde darbenin gölgesi, hem Kürtlerin hem de tüm Türkiye halklarının geleceğini karartmaya devam edecektir.

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

TPAO, yurttaşın özel mülküne çöktü

Sonraki Haber

Şuursuz rejim

Sonraki Haber
Şuursuz rejim

Şuursuz rejim

SON HABERLER

Şuursuz rejim

Şuursuz rejim

Yazar: Heval Elçi
10 Eylül 2025

12 Eylül’ün 45. yılında Kürt inkarı

12 Eylül’ün 45. yılında Kürt inkarı

Yazar: Heval Elçi
10 Eylül 2025

TPAO, yurttaşın özel mülküne çöktü

TPAO, yurttaşın özel mülküne çöktü

Yazar: Reyhan Hacıoğlu
10 Eylül 2025

‘Dağ ve Dam’ edebiyatın yuvasıdır

‘Dağ ve Dam’ edebiyatın yuvasıdır

Yazar: Aziz Oruç
10 Eylül 2025

Aciz toplumlar ve tüccar siyaset 

Aciz toplumlar ve tüccar siyaset 

Yazar: Nazlı Buket Yazıcı
10 Eylül 2025

Öcalan’ın konumuna yanlış yaklaşım ve riskleri

Öcalan’ın konumuna yanlış yaklaşım ve riskleri

Yazar: Bedri Adanır
10 Eylül 2025

Norveç’te iki Kürt vekil yeniden mecliste

Norveç’te iki Kürt vekil yeniden mecliste

Yazar: Yeni Yaşam
9 Eylül 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır