15 Ağustos nasıl jenosidin, sömürünün ve yok edilişin önünü almışsa demokratik toplum manifestosunun aydınlığıyla 4. Enternasyonal’i toplayıp 3. Dünya Savaşı’nın daha çok derinleşmesini engelleyebiliriz ve öz savunmayı hiçbir zaman göz ardı etmeden özgür yaşamı, özgür eş yaşam temelinde savaşı, çatışmayı derinleştirmeden özlenen onurlu barışı tüm dünyaya armağan edebiliriz
Metin Uyar
Uluslararası sosyalist çevrelerin toplanmasıyla ‘devrim’ literatürde yerini aldı. 28 Eylül 1864 yılında İngiltere’nin Londra kentinde kurulan Uluslararası Emekçiler Birliği’nin üzerinden iki buçuk asır geçti. Kuruluşundan günümüze kadar 3 Enternasyonal gerçekleştirildi. Ve şimdilerde 4. Enternasyonal’in toplanmasını konuşuyoruz. Mücadeleye varlığını koruma ve özgürlüğü sağlamayla başlayan Özgürlük Hareketi ve Önderliği, ilk somut adımı 15 Ağustos’ta kapitalist modernitenin sömürü düzenine, yok sayma anlayışına, kültürel ve fiziki soykırımlarına karşı gerçekleştirilmiş bir atılım olan 15 Ağustos’un 41. yıldönümünün demokratik modernite anlayışıyla demokratik toplum ve barış perspektifiyle kutuplarını aralayan tüm devrim cangorilerinin anıları önünde saygıyla eğilirken, gerçekleştirilen 3 enternasyonalin yani Uluslararası Emekçiler Birliği’nin neden demokratik toplum sosyalizmine evrilmemesinin birçok iç ya da dış etkisinin olduğu ve tartışılması gereken bir tarihi süreç olduğu bilinmelidir. Dönemlerinin koşulları, konjonktüre bağlı olan gelişim ve değişimler ve elde olan bilgi birikimi, önderlik etme yetersizliği, kapitalizmin kendini gelişen bilim ile özdeşleştirme girişim ve saldırıları; gerçekten büyük emek ve bedellerle toplanan enternasyonallerin, ezilen, sömürülen topluma ve toplumun özgürlüğü için verilen mücadeleye cevap olamaması amaçlarından kopmasına neden oldu.
Özellikle gerekli değişim ve dönüşümü dogmatik bir tarzda reddetmeleri ve hala da 17.-18. yüzyılın mücadele ve bilgi kodlarıyla sorunlara yaklaşmaları her yıl toplanan sosyalist enternasyonallerin öncü konumuna gelmemelerine ve kapitalist moderniteye karşı savaşmaları imkansız hale gelmiş durumda. 1. Enternasyonal kuruluşundan iki yıl sonra 1866 yılında Cenevre’de toplanan ilk kongresinde birliği daha çok güçlendireceğine, toplumsal sorunlara cevap olacağına ayrışmalara sebep ve neden oldu. Başta İngiliz sendikalistler, anarşist ve sosyalist Fransızlar ile Cumhuriyetçi İtalyanlar gibi farklı akımları içerisinde barındırıyordu. Ve bu olması gereken bir durumdu. Ancak Marksistler ve anarşistlerin arasında geçen şiddetli tartışmalar sonunda Marks’ın pozitif önderlik yapması gerekirken düz ilerlemeci materyalist bakış açısıyla tartışmalara katılması ve Bakunin’in anti-otoriter, dogmatik anlayışlarında ısrar etmesi 1. Enternasyonel’de alınan; işçilerin ortak eylem ve ortak bir örgüte olan acil ihtiyacı, ekonomik özgürlüğün gerçekleştirilmesi ve sınıflı toplumun ortadan kaldırılması, uluslararası işçi dayanışması, sendikal hareketlerin örgütlendirilmesi, grev, siyasi eylem, üretim araçlarının, özel mülkiyetin ve sürekli ordularının kaldırılması kararlarını hayata geçiremediği gibi 1872 yılında Lahey’de gerçekleştirilen ve adına Lahey Kongresi de denilen toplanmada enternasyonalden Bakunin ve anti-otoriter çevreler ihraç edildiler. Enternasyonalin yönetimi de kapitalist hegemonyanın merkezi olan ABD’nın New York kentine taşındı. Enternasyonalden ayrılan anarşistler ise 1872 yılında St. Imeir Kongresi’nde Anarşistler Enternasyonali’ni kurdular. 1. Enternasyonal tarihe ayrışmaların kongresi olarak geçmesine engel olamadığı gibi New York’taki yönetim tarafından 1876 yılında kendisini feshetti.
1.Dünya Savaşı ve fırsatlar
1.Enternasyonal’den hiçbir ders çıkarmadan ve 1. Enternasyonal’de gerçekleşen eksikliklerin, yetersizliklerin özeleştirisini vermeden 1889-1916 yılları arasında süren uzun hazırlık döneminden sonra sosyalist partiler ve işçi partileri tarafından uluslararası sosyalizm mücadelesini yürütmek amacıyla 1889’da kuruldu ve 1916’ya kadar çalışmalarını sürdürdü. 2. Enternasyonal’in en büyük talihsizliği 1. Dünya Savaşı’na denk gelmesidir. Aslında bu talihsizliği bir fırsata çevirme imkânları oldukça fazlaydı. Çünkü halk savaşı değil barışı istiyordu. Fakat milliyetçiliğin ağır bastığı, milliyetçi anlayışların önünün alınmaması savaş sırasında ayrı uluslardan olan partilerin savaşa karşı birleşik bir cephe geliştirememesi savaşın daha çok şiddetlenmesine ve sonunda 2. Enternasyonal’in de dağılmasına neden oldu. 2. Enternasyonal’de milliyetçi anlayışların ön plana çıkmasıyla sadece “1 Mayıs İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü ile 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü” ilan ederek görev ve sorumluluklarını yerine getirdiklerini sanıyorlardı. Gelişen milliyetçi akıma kapılmasalardı, “işçileşmeye hayır, kapitalizme karşı sürekli mücadele ve erkek egemenlikli zihniyete karşı özgürleşen kadın özgürleşen toplum” şiar ve perspektifiyle amaca hizmet edebilirlerdi. Bunu yapmayan 2. Enternasyonal kapitalist moderniteye karşı mücadeleyi edilgenleştirerek işçileşmeyi meşrulaştırmaktan başka bir şey yapmadıkları gibi özgür kadın mücadelesini de bir güne sığdırarak kapitalist modernitenin meta anlayışına-değirmenine su taşımaktan başka bir şey yapmadılar.
1. ve 2. Enternasyonal’in hüsranlarından sonra 4 Mayıs 1919’da Komünist Enternasyonal adıyla 3. Enternasyonal devrimin başkentinde, Moskova’da toplandı. Enternasyonallerin en ünlüsüdür, ne de olsa Ekim Devrimi gerçekleşmiş ve sosyalistler, komünistler artık iktidardaydı. Komünist Enternasyonal; silahlı kuvvetler dahil tüm mümkün araçlarla uluslararası burjuvaziyi yıkacak ve devlet denilen sömürü aygıtının tamamen yok oluşu için bir geçit aşaması olan uluslararası Sovyet Cumhuriyetini yaratmak için mücadele amacı güden uluslararası bir komünist mücadele temelinde ve amacında toplanmıştı. Her ne kadar cehenneme giden yolun taşlarının iyi niyetlerle döşenmesi fikri bir gerçekliği ifade ediyorduysa da devlet denilen çete organizasyonunun cehennemin ta kendisi olduğu noktasında buluşamamaları kapitalist sömürücü devlete karşı, komünist proleter devlet diktatörlüğünü inşa ve gerçekleşmesini yapmalarının sonucunda devrim kendini 3. Enternasyonal’de kendisini oluşturan devrimcileri yemeye başladı. Hala düzenli olarak yapılan, amaçlarından sapmış ve önceki Enternasyonallerin devamı olarak birçok ülkeden sosyalist, komünist, sosyal demokrat partiler ve önemli kişiler katılsa da, evrensel kural ve ilkelerin ulusal kişisel kurallardan daha önemli olduğunu, daha iyi ve yaşanabilir bir dünya için gerekli çalışmaların, ulusal çalışmalardan daha öncelikli olduğunu, ezilen, sömürülen insanlar, toplumlar ve halklar nerede olursa olsun, onların özgürlüğü için mücadele etme gereğine inanan devrimsel duruştan koptukları ve popülist bir siyaset yapma ve lümpen proleterlikten başka bir şey yapamayacakları, Beyaz Milliyetçiliğinin en vahşi yöntemini Kürt halkına uygulayan partinin genel başkanlığını yapan kişiyi enternasyonal kadar kutsal denilebilecek bir birliğin sekreteri – sekretaryasına getirmezdi. Şu andaki toplanan enternasyonallerin ahlaki-entelektüel ve politik görevlerden bihaber oldukları 4. Enternasyonal’in toplanmasının ne kadar elzem olduğunu tüm sosyalist, komünist, anarşist, kadın hareketlerine göstermektedir. Bilge insanın “kaybettiğin yerde ara” belirlemesi gerçekleşen 3 (üç) enternasyonalin neden başarılı olamadıklarının ipuçlarını vermektedir.
Komünist Manifesto ve sınıf
1.Enternasyonal’in 2. Kongresi’nde Engels’in önerisiyle ve Engels’in Marks’a yaptığı katkılarla kaleme alınan Komünist Manifesto bildirisi kongreden bir yıl sonra tamamlandı. Ve manifestoda “sınıf mücadelesi toplumların gelişiminin itici gücü olarak” belirlendi ve bu doğru, tarihi gerçekliği olan bir durum tespitiydi. Sınıf mücadelesi verilmeden kapitalist moderniteyle mücadele etmek imkansızdı. Fakat en büyük handikap sınıf mücadelesinin yeni bir sınıf oluşturarak verilmesiydi. Sınıfla yeni bir sınıf kurarak mücadele etmek 1. kaybetmeydi, 2. kaybetme ise Komünist Manifesto’nun son cümlesi olan ‘bütün ülkelerin proleterleri birleşin’di. Bunun yerine “bütün dünyanın devrimcileri, kadınları, erkekleri ve gençleri kapitalist sömürgeye karşı birleşin” olsaydı 1. Enternasyonal’de ve ardından gerçekleşen diğer 2. Enternasyonal’de başarıya ulaşabilirlerdi. Hatta belki 1. Enternasyonal’den başka enternasyonallerin kurulmasına gerek kalmazdı. Demokratik bir fikir birliğinde buluşabilirlerdi ve bunu gerçekleştirebilecek kapasiteye sahiplerdi. Marks da Engels de Bakunin ve kendi dönemlerinin tüm devrimcileri de sömürüye karşı savaşan pratik ve düşünsel cesarete sahiptiler. Fakat merkezi ideolojik doktrinden kendilerini kurtaramamaları kaybetmelerine ve ardılarının da kaybetmiş bir pratiğin üzerine yeni bir hikâye yazacaklarını sanmalarıydı. Maalesef günümüze kadar gerçekleşmedi.
15 Ağustos’un ilk adımı ve bugün
Bugüne kadar gerçekleşmemesi, gerçekleşmeyecek diye bir yasayı ortaya atmıyor. 1973’te bir barajın kenarında, 1978’de bir köyde, 1982’de zindanda başlatılan mücadele kaybetmenin tekrarı değil, kaybetmenin sebeplerini sömürgenin tarihsel deşifrasyonunun başlangıcıydı. Ve bu başlangıç aynı zamanda en belirgin hazırlığıydı. Sömürgeye diyalektik bir anlayışla yaklaşarak ülkenin devrim manifestosunu Hayri Durmuş ile kaleme alan Bilge İnsan yerelden evrensele-evrenselden yerele ulaşacak olan demokratik toplumsal sosyalizm, demokratik toplum ve barış manifestosu 15 Ağustos ile ilk adımını atarak sömürü sistemiyle nasıl mücadele edileceğinin en somut atılımıydı. 15 Ağustos sadece yerelde yapılan sömürüye verilen bir cevap değildi, dünyadaki kapitalist sömürüye karşı bir cevaptı aynı zamanda. Ve eğer bugün ortak çıkarlar, kararlar ve kanunlar üzerinde yazıp-çiziyorsak varlık kendisini gerçekleştirmiş, kurtuluşunu sağlamış ve özgürlüğünün statüsünü konuşuyor ve demokratik müzakere temelinde demokratik ulus ve siyasetini örgütlüyor ve yaşamsallaştırmaya çalışıyorsak, bunu 15 Ağustos’ta gösterilen muhteşem cesaretin ortaya koyduğu kararlılık ve bunda gösterilen ısrardı. Her ne kadar özgürlük hareketi bazı dönemlerde konjonktürün dayattığı sebep ve nedenlerden dolayı kadronun görevini tam yerine getirmediğinden kaynaklı gerçekleşen eylemsel tekrarlar olsa da hiçbir zaman düşünsel olarak tekrarı yaşamadı. Bu tekrarlaşmamayı eksiklikleri olsa da gerçekleştirdiği 1. Kongresi’nden 12. Kongresi’ne kadar hep bir yenilik, değişim ve dönüşüm içerisinde oldu. Özgürlük Hareketi’nin hiçbir kongresi diğer bir kongreye benzemez. Hedef ve amaçlarında revizyonizme müsaade etmedi ve demokratik ve barış dolu bir ülke şiarından hiç vazgeçmedi. Zorla sonunun getirilmemesinin-getirilememesinin altında yatan gerçek 15 Ağustos’ta gerçekleştirilen kararlılık inanç ve ısrardı. Ve işte bu inanç, kararlılık ve ısrarla 4. Enternasyonal’i toplayabilir ve gerçekleşen üç enternasyonalin (hata ve eksiklikleri tarihsel yanlışlıkları) olsa da öncü önderlerine ve bıraktıkları mirasa sahip çıkarak 4. Enternasyonal’i demokratik toplumsal sosyalizm ideali ile demokratik ulus, ortak vatan, Demokratik Cumhuriyet, demokratik anayasa, demokratik çözüm, bireysel ve kolektif haklar ve özgürlüklerin birlikteliği, ideolojik bağımsızlık ve özgürlük, tarihsellik ve şimdilik, ahlak ve vicdan ve demokrasilerin öz savunması olarak başlayıp yeniden doğuşu başta ülkemizde, bölgemizde ve tüm dünyaya da gerçekleştirebiliriz. 15 Ağustos nasıl jenosidin, sömürünün ve yok edilişin önünü almışsa demokratik toplum manifestosunun aydınlığıyla 4. Enternasyonal’i toplayıp 3. Dünya Savaşı’nın daha çok derinleşmesini engelleyebiliriz ve öz savunmayı hiçbir zaman göz ardı etmeden özgür yaşamı, özgür eş yaşam temelinde savaşı, çatışmayı derinleştirmeden özlenen onurlu barışı tüm dünyaya armağan edebiliriz.
* Kırşehir Yüksek Güvenlikli Cezaevi