Öcalan’ın özgür bırakılması ve çözüm sürecine liderlik etmesi, Ortadoğu halklarının yararına olacaktır
Kahraman Oğuz
Yakın tarihimizde 15 Şubat’ı hep kara bir gün olarak bildik. Ama dileriz ki bu yıl, bu karanlık yerini aydınlığa bıraksın. Mevcut hükümetin söylemlerine ve icraatlarına bakılırsa, bu pek mümkün görünmüyor. Öyle ki, bu dünya şeytanı bile bize tercih ediyor. Eğer sorsanız, “Kürtlerle mi yaşamak istersiniz, şeytanla mı?” diye, şeytanı seçerler. İşte, görün:
IŞİD’li, El Kaideli, Heyet Tahrir el-Şamcı, El-Nusracı zihniyetin başı, insanları katleden, kadınları zincirleyen, recmeden, pazarlarda satan birinin, yani Coloni Ahmet El Şara’nın, Türkiye tarafından özel uçakla getirilip kırmızı halılarla karşılandığını gördük. Binlerce Kürt, Arap, Türkmen, Ermeni, Dürzi ve daha birçok halktan insanın katili olan bu kişi, önce Suudi Arabistan’da ağırlandı, sonra Türkiye’de. Yarın belki Amerika, İsrail ve Rusya da aynı şeyi yapacak. Oysa onlar hava sahasını açmamış olsaydı, Efrîn 58 gün boyunca yoğun hava saldırıları ve kara harekâtlarıyla çeteler tarafından işgal ve talan edilmezdi.
Kürtlerin En Büyük Kara Günü: 15 Şubat 1999
Yakın tarihin son 50 yılına tanıklık etmiş biri olarak, okuduklarımdan, gördüklerimden ve vicdanımla vardığım sonuç şudur: Kürtlerin en büyük talihsizliği, 15 Şubat 1999’dur.
Kürtler, 1071 Malazgirt’ten Çaldıran’a, oradan Çanakkale’ye kadar Türklerle omuz omuza mücadele etti. Bu gerçek inkâr edilemez. Ancak karşılığında hep inkâr ve imha politikalarına maruz kaldılar. Bu yüzden Kürtler, Kuzey’de gerilla, Güney’de peşmerge mücadelesine mecbur kaldı. Oysa güvenlik politikaları yerine siyasi çözümler üretilseydi, Türkiye’nin ekonomisi bu denli çökmez, dış itibarı böylesine düşmezdi. Suç oranları artmaz, insanlar çöplüklerden yiyecek aramazdı.
Bugün herkes konuşuyor. Ama asıl mesele şu:
- Muhataplar konumlarını bilmeli.
- Muhatap olmayanlar hadlerini bilmeli.
- Konu tam açıklanmadan sabır edilmeli.
- Dışarıdan gazel okumakla bu mesele çözülmez.
Bu sözlerin doğruluğu, tarihin her döneminde kanıtlanmıştır.
Abdullah Öcalan ve Kürt Meselesi
Ben hiçbir illegal örgüt üyesi olmadım, ama hayatın ve yaşadığımız koşulların insanları nasıl zorladığını da biliyorum. İnsanlar, baskı ve zulüm altında en zor şartlarda bugünlere geldiler.
Abdullah Öcalan, Urfa’nın Halfeti ilçesinin Ömerli köyünde doğmuş bir köylü çocuğuydu. Çocukluğunda çalışkan, zeki ve ibadetine düşkün biriydi. İlk gençlik yıllarında duyduğu adalet arayışı onu İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne götürdü. Ardından Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne geçti. Mahir Çayan’dan, Kürt meselesinden ve devrimci fikirlerden etkilendi. 12 Eylül 1980 darbesi yaşandığında, Türkiye’de iç ve dış güçlerin kışkırttığı büyük katliamlar yaşandı: Maraş, Çorum, Malatya olayları ve Diyarbakır Cezaevi’nde uygulanan vahşetler… İşte o cehennem ortamında Kürt gençleri dağa çıkmaktan başka bir yol bulamadı. 15 Ağustos 1984’te Eruh ve Şemdinli baskınlarıyla bölge adeta ateş çemberine döndü.
O dönem, köy koruculuğu, JİTEM, TİT, Özel Harekat, Hizb-i Kontra gibi paramiliter yapılar bölgeyi terörize etti. Ayhan Çarkın gibi eski özel harekâtçılar bile ulusal medyada itiraf etti: “Biz gerilla kıyafeti giyip Şırnak’ta köylere saldırdık, çocukları, kadınları, yaşlıları öldürdük, sonra da basına ‘Bebek katili Apo’ diye haber yaptırdık.”
Gerçekler ortada. Şimdi, Coloni Ahmet El Şara gibi bir katille Abdullah Öcalan’ı kıyaslarsanız, Öcalan’ın insani, entelektüel ve siyasi açıdan çok daha derin bir bilgiye ve çözüm gücüne sahip olduğunu görürsünüz. Bunu, eski başbakan yardımcıları Bülent Arınç ve Yalçın Akdoğan da itiraf etti.
Turgut Özal döneminde Öcalan, tek taraflı ateşkes ilan etti ve barış sürecini savundu. O sürecin arabulucularından biri de Cengiz Çandar’dı. Ancak barış süreci birilerini rahatsız etti. Önce Bingöl’de 34 asker öldürüldü, ardından Turgut Özal şaibeli bir şekilde hayatını kaybetti. Aynı durum 2013’teki çözüm sürecinde de yaşandı: Ceylanpınar’da iki polis evlerinde öldürüldü ve süreç sabote edildi.
Barış mümkün mü?
Birileri barışı istemiyor. Ama biz yine de diliyoruz ki bu kez, Türkiye’de bu ateşe bir su dökülsün, savaş sona ersin. Kürtlerin dili, kimliği ve kültürü tanınsın. Avrupa Yerel Yönetimler Şartı uygulansın.
Öcalan’ın özgür bırakılması ve çözüm sürecine liderlik etmesi, Ortadoğu halklarının yararına olacaktır. Aksi takdirde, Kürtlerin insani ve doğal hakları görmezden gelinmeye devam edilirse, bu Türkiye’nin düşmanlarının işine yarayacaktır.
Türkiye’nin elinde büyük bir fırsat var. Tarih göstermiştir ki Kürtler, bu coğrafyada Türkiye’nin en sağlam dostudur. Ama birkaç ırkçı ve faşist zihniyetin yüzünden bu cennet ülke cehenneme döndürülmüştür.
15 Şubat’ın bir kara gün olmaktan çıkıp aydınlık bir güne dönüşmesini umut ediyorum. Bugün benim doğum günüm. Hiç kutlamadığım bu günü, bir gün sevgiyle kutlayabilmeyi diliyorum.
Milyonların umudu, onurlu bir barıştır. Ve bu hakikat, ay ve güneş kadar gerçektir.
Umutla…