19 Mart’ta İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, ilçe belediye başkanları ve çok sayıda kişinin iki temel gerekçeyle gözaltına alınması Türkiye siyasetini ve ekonomisini derin bir türbülansa soktu.
19 Mart’ta startı verilen operasyon, çok sayıda amacı olan bir plana sahipti. İktidarın önümüzdeki seçimde en güçlü adayını bertaraf etmek istemesi planın temel amacıydı. Fakat bu temel amacın gerçekleşmesi için bütünleyici hedeflere ihtiyaç vardı. Bu bütünleyici hedeflerin merkezinde DEM Parti ile muhalefet arasında uzun süredir devam eden ortak zeminlerde buluşma gerçekliği vardı. Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nden önceki dönemde çoğunlukla seçim sandıklarda ortaya çıkan ortak zeminlerde buluşmalar, iktidara karşı başarılar kazanmıştı. Sürecin başlamasıyla birlikte her ne kadar iktidar CHP’nin sürece mesafe almasını beklese ve istese de hem CHP yönetiminin ana hatlarıyla pozitif tutum alması hem de DEM Parti’nin erken dönemlerden itibaren CHP’yi ve geniş muhalefeti sürecin içerisinde tutması iktidarın beklentisi ve isteğini sekteye uğratmıştı.
19 Mart olayıyla birlikte iktidar yeni bir hamle yaptı. Operasyonun ayrıntıları ortaya çıktığında iki farklı hedef belirgin şekilde kendisini gösterdi. Birincisi DEM Parti ile muhalefet arasına kama sokarak bir süredir inşa edilen ortak zeminleri ortadan kaldırmaktı. Bu hedef daha kısa süreli siyasi sonuçlar üzerinde duran, seçim endeksli düşünen Saray çevresine aitti. Buna göre DEM Parti ile muhalefet arasında makas açılacak, muhalefete kazandıran denklem bozulacak, DEM Parti de sonuç tayin edici gücünü yitirecekti. Nitekim gerek Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı’nın açıklamaları gerekse de alanda toplanan kitlelerin bir kısmınca Kürtlerin sembolleri ve değerlerine hakaret içeren pankart ve sloganlarla iktidarın bu hedefine “itiraz cephe”sinden hizmet edildi. Fakat hem DEM Parti’nin “itiraz cephe”sine seçici bakış açısı ve demokratik sabrı hem de Özgür Özel’in gayretleri iktidarın hedefine nefes veren bu çıkışların etkisini zayıflatabildi.
19 Mart olayının DEM Parti’ye ve Kürtlere bakan yüzünde ikinci hedef ise yapısal sonuçlar alarak çözüm ihtimalini bir kez daha tarihe yazmakla ilgiliydi. Buna göre hedef, DEM Parti’nin Barış ve Demokratik Toplum sürecine zarar verme ihtimalini göze alarak muhalefetin yanında radikal şekilde durmasıydı. Bu hedef daha çok iktidar veya muhalefet içerisinde öbeklenmiş, Kürt meselesinin çözümünü kendi ideolojik-politik ve ekonomi-politik çıkarlarına ters gören bir anlayışın ürünüydü. Buna göre DEM Parti, demokratik çözüm köprülerini yakacak ve iktidar içerisinde çözümsüzlük isteyen kesimlerin elini güçlendirecekti.
Her iki hedefi boşa düşüren politik duruş ve söylem DEM Parti’den geldi. Birçok açıklama ve siyasi fiiliyat olmasına rağmen sembolik önemi açısından en net cevapların üretildiği yer Amed Newroz’u oldu. DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nin genel bir demokratikleşme perspektifi içerdiği ve demokratik siyasetin yargı eliyle dizayn edilmesinin bu sürece zarar vereceğini net şekilde ifade etmesiyle birinci hedef göğüslendi. Bakırhan “27 Şubat rotasından çıkaracak adımlar atılıyor. Bu yanlıştan iktidarı vazgeçmeye çağırıyoruz. Barış ve demokratik toplum, halkları ayrıştırarak olmaz. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanını gözaltına alarak, Kent Uzlaşısını kriminalize ederek, kayyım atayarak, Rojava’ya saldırarak barışı ve demokratik toplumu oluşturamayız” diyerek hem süreçle 19 Mart olayı arasındaki ilişkiyi net şekilde tarifliyordu hem de iktidarın sorumluluğunu hatırlatıyordu.
Böylece birinci hedef olan DEM Parti ile muhalefet arasına kama sokma, mesafeyi arttırma durumu boşa düşürülüyordu. Aynı konuşmanın devamında “politik koordinat” demokrasi, adalet, hukuk gibi değerler üzerinden belirgin hale getirilerek ilkeler ortaya konuyor ve DEM Parti siyasi hattının özgünlüğü belirgin hale getiriliyordu. Bu kapsamda Bakırhan “Biz siyasette ne onun ne bunun yanındayız. Demokrasi, adalet, eşitlik ve özgürlük değerlerinin yanındayız. Bizim yolumuz yanlış rotalara değil, demokratik, eşit, özgür bir yaşama çıkan Üçüncü Yol’dur” diyerek değerlerin yanında yer aldıklarını belirtiyordu. Böylece DEM Parti’yi demokratik çözümü yitirme pahasına muhalefete eklemleme ve siyasal öznelliğini belirsizleştirme hedefini anlamsızlaştırıyordu.
Bu yönüyle, 19 Mart olayındaki siyasi hesaplar ve bu hesapların DEM Parti’ye bakan tarafına dair ilk dalga kırılmış gibi görünüyor. Fakat 27 Şubat Barış ve Demokratik Toplum çağrısında belirtildiği üzere, her şeyin dönüşeceği ve yeniden konumlanacağı önümüzdeki günlerde çok sayıda siyasi türbülans ve sert dalgalarla karşı karşıya kalınacağı açıktır!
Zaman her zamankinden daha fazla politik olma, politik düşünme ve politika içinde kalma zamanı…