Ekim Devrimi ezilenlerin ve işçi sınıfının tarihe bir başkaldırısıdır. Başka bir alem istemek ve onu gerçekleştirmektir.
Ekim Devrimi işçi sınıfının dünyayı sarsması ve alt üst etmesidir. Aynı zamanda hayallerin ayaklanması ve rüyalara tutunmaktır. 5 bin yıllık sınıflı toplumlar tarihi içinde Paris Komünü sonrası, alt sınıfların gerçek manada geleceği fethetme hareketidir.
Ekim Devrimi bir dünya devriminin açılışıdır. Dünya devrimi perspektifini ifade eder. Devrimin gerçekleşmesi küresel düzeyde tektonik bir etki yaratır. 1918-23 yılları arasında kıta Avrupa’sında başta Almanya olmak üzere İtalya, Macaristan ve Avusturya sarsılır; Konsey, Komün pratikleri yaşanır, proletarya iktidara yürür; sistemin kalbinde yaşanan bu devrimci ayağa kalkışmalar tarihsel önemdedir.
Kapitalizm, tarihinde ilk defa, gerçekten yok olma ihtimaliyle karşı karşıya kalır. Özellikle Almanya’da devrimin yenilmesi bu ihtimalin gerçeğe dönüşmesini engelleyecektir. Ekim Devrimi’nin dünyayı sarsıcı etkisi ve bir anti-kapitalist kopuşu tetiklemesi ezilenlerin tarihi açısından son derece önemlidir ve aktüelliğini korumaktadır. Hatta günümüzde kapitalizmin yıkıcılığının gezegeni yok edici aşamaya ulaşmasıyla aktüelliği daha da artırmıştır.
Marx, İngiliz ve Fransız Burjuva Devrimlerini kendi çağlarına damgasını vuran tarihsel pratikler olarak değerlendirir. Ekim Devrimi de 20. yüzyıl tarihinin akışını belirleyen bir deneyimdir. Ayrıca 21. Yüzyılı da sarsacak içeriktedir. Nasıl ki 19. Yüzyılın tarihsel toplumsal bütün parametrelerini 1789- 1793 Fransız Burjuva devriminden okuyabilirsek, 20. Yüzyılın hatta 21. Yüzyılın parametrelerini Ekim Devrimi üzerinde okuyabiliriz. Bu anakronik bir zorlama değil, kapitalizm bütün vahşiliğinin ve yok ediciliğinin alenileştiği bu konjonktürde Ekim Devrimi; başka bir dünya, başka bir alemi yaratma cüreti ve iradesini ifade eder. Bu manada Ekim Devrimi günceldir, umut ve hayallerimizi besleyen kaynaktır.
Ekim Devrimi tarihsel ve aktüel manifesto niteliği taşır. Tarihseldir; işçi sınıfının mücadele pratiğinde olağanüstü bir deneyimi gösterir. Aktüeldir; proletaryanın tarihsel ve devrimci özneliği ve bu özneliğin insanlığın evrensel kurtuluşuyla kurduğu rezonansı ya da diyalektiği dışavurur. Ekim Devrimi bir evrensel özgürlük pratiğidir.
Devrimler bir dip dalgasıdır
Devrimler kolektif bir yıkımı ve büyük alt üst oluşları ifade eder. Devrimler tam anlamıyla on yılları kapsayan, küçük küçük biriken sınıfsal öfke ve arayışın hatta kinin infilakıdır. Gerçek manada bir infilaktır. Tahrip edici ve patlayıcıdır. Bir manada mümkünün ötesine geçmektir. Ve bütün bunlar sıradan insanın kudreti ve yaratıcılığıyla gerçekleşir. Devrimler sıradan insanın, sıradan işçilerin tarihin yapıcısı olarak sahneye çıkması ve muktedir oluşunu simgeler. Devrimler bir dipten gelen dalgadır, yıkar ve yeni bir alemin inşasının önünü açar.
Ekim Devrimi, devrimlerin bütün bu karakteristik yönlerini içinde taşıyan bir devrim olarak dikkat çeker. Proletaryanın ve proleter devrimciliğin muhteşem harmonisini kendinde somutlar.
Evet devrimler aniden patlayan ve beklenilmeyen biçimde ve yerde gerçekleşen felsefi manada bir olayı ifade eder.
Ekim Devrimi Doğu’nun en Batısı ve Batı’nın en Doğusunda, feodal emperyalist bir ülke olan Rusya’da gerçekleşti. Aslında literatür devrimin merkezini metropoller olarak görüyordu. Ekim Devrimi sınıf mücadelesinin iç zenginliğini ve yaratıcılığını göstermesi açısından son derece önemli bir pratik olarak şekillendi. Kapitalizmin eşitsiz birleşik gelişim yasasının bir yansıması olan bu durum, aynı zamanda devrimci önderlik ve devrimci öznenin tarihsel rolünü ortaya koyması açısından da kritik önem taşır.
Bu noktada devrimin mayalandığı faktörleri belirtmekte yarar var. Önce Rusya topraklarının uzun yıllara dayanan bir isyan geleneğine sahip olduğunu vurgulamak gerekir. Çarlığı sarsan başta 17. ve 18. Yüzyılın ikinci yarısından sonra gerçekleşen S. Razin ve Y. Pugaçev isyanları ve 1861-63 arasında yaşanan köylü isyan fırtınası en dikkat çekenlerdir. Her isyan ve yenilgi yeni bir isyan dalgasının mayası olma işlevi görüp, geri çekilir. Sürekli öfke birikir. Dekabristler (1825) soylu, romantik devrimciler olarak bu geleneği sürdürür. Narodnik hareket ise olağanüstü bir pratiktir. Devrimci ruhları ve konsprirasyon ustalıkları Lenin’i de çok etkileyecektir. Rusya topraklarının özgünlüğünden hareket eden Narodnikler, komünal köylülere devrimci misyon yükler. Ruhlarındaki isyan geleneğini ateşlemeye çalışır. Deyim yerindeyse despotizmin ve devletin cisimleşmiş haline vurarak (yani Çara), kitleler üzerindeki Mahir’in ifadesiyle “suni dengeyi” kırmaya çalışır. Yenilirler ama kendilerinden sonraki kuşaklara miras olarak savaşma cüreti, muhteşem bir kafa tutma ve asiliğin gücünü bırakırlar.
Üzerinde çok durulmayan faktörlerden biri ise Rusya topraklarında Herzen, Belinski, Bakunin, Stankeviç, Kropotkin, Çernişevski, Çehov, Tkaçev gibi düşünür ve pratisyenlerin yanında Dostoyevski, Tolstoy, Puşkin, Turganyev, Gogol gibi tüm zamanların edebiyatçısı olan kimliklerin yarattığı entelektüel mayalanmadır. Entelektüel zenginlik ve mayalanma devrimde bir nevi Alman felsefesinin oynadığı rolü oynar.
Ayrıca Rus işçi sınıfının orjinalitesi de son derece önemlidir. I. Deutscher bunu “ Rus işçi sınıfının muhteşemliği” olarak tanımlar. Rus işçi sınıfı niceliksel olarak azdır ama militanlığı, hızla radikalleşmesi, örgütlenme yeteneği veya kapasitesiyle dönemin en ileri sınıf profilini oluşturur. Troçki ve Parvus’un ABD işçi sınıfıyla kıyaslama verileri önemlidir. Yine bu işçi sınıfı Ekim devrimi öncesi 12 yıl gibi kısa bir sürede iki devrim gerçekleştirmiş ve bu deneyimlerin birikimiyle Ekim Devrimi’ne yürümüştür.
Kapitalizmin her yapısal krizi ve sınıf mücadelesinin seyri bir coğrafyayı antagonist çelişkilerin odak coğrafyası haline getirir. Ayrıca eşitsiz birleşik gelişim yasasına bağlı olarak sistemin en zayıf halkası ortaya çıkar. 19. yüzyılın ortasından üçüncü çeyreğine kadar bu coğrafya Fransa ve özellikle Paris olmuştur. 1830, 1848 Devrimlerinin ve 1871 Komününün merkezi Paris’tir. 20. Yüzyılın başında ise bu coğrafya Rusya’dır, yüzyılın yarısında ise Çin öne çıkacaktır.
Ekim devrimi: 11 tez + Sovyetler
Ekim Devrimi aslında Marx’ın en kritik sorusuna somut ve pratik bir yanıttır: Proletarya hiçbir şeyken, nasıl herşey haline gelebilir? Sınıfın yıkıcı enerjisi nasıl kristalize olabilir?,
Proletaryanın iki varlık biçiminden biri olan sosyal varlığı yanında, politik varlığı nasıl inşa edilebilir? Marx, Felsefenin Sefaleti adlı çalışmasında bu konuyu sınıfın politik oluşumu diye tanımlar. Yine Engels’le birlikte kaleme aldığı Alman İdeolojisi’nde felsefi komünizmle hesaplaşırken teorik bir eleştiriyle maddi gücün yıkılamayacağını, maddi gücün ancak maddi bir güç tarafından yıkılabileceğini ifade eder. Vurgu devrime, praksise ya da teori ve pratiğin diyalektiğine ilişkindir.
Lenin’in II. Enternasyonal çizgisiyle temel hesaplaşması ya da mekanik materyalizm ve pozitivizmle net kopuşları asıl olarak bu iki eksen üzerinden gelişecektir. Birincisi sınıfın yıkıcı enerjisini kristalize edecek bir partinin inşası ve proletaryanın politik varlığının oluşumunun sağlanması, ikincisi proletaryanın bir sosyal anafora dönüşerek başta köylülük olmak üzere ezilen ulusların enerjisinin kristalizasyonunu gerçekleştirmesidir. Yani proletaryanın yıkıcı bir maddi güç haline gelmesi, devrimci bir özne olmasıdır.
Lenin bu iki bağlam üzerinden her koşulda devrimin imkanını arar. İdeolojik- teorik mimarisini bu olguların üzerine kurar. G. Lukacs’ın Lenin’in düşüncesinin özüne ilişkin yüksek bir sofistikasyonla belirtiği bu yön, yani devrimin güncelliği Lenin’i Marx’a bağlayan temel eksendir.
Lenin Ne Yapmalı? Sorusunu çok erken bir tarihe sorar ve bu devrimci partinin dönemin “muhteşem” diye tanımlanan II. Enternasyonal’in anlayışından ve ASDP’nin dışında başka bir şey olacağını ifade eder. Ve daha sonra bir dizi makalesiyle bu fikrini derinleştirir. Lenin’e sınıf mücadelesi ve deneyimler yol gösterecektir.
En başta devrimci bir parti ihtilalci ve proletaryanın partisi olmalı, ontolojisini sınıfın içinde inşa etmeli, stratejik olarak işçi sınıfı içinde konumlanmalı, faaliyetlerini sınıf içinde yürütmelidir. Ve bu partiye devrimci teori yön vermelidir. Bu manada “Devrimci teori olmadan devrimci hareket olmaz” sözü bir bağlamı ve ekseni ifade eder. Üyeleri sınıf içinde bilincin eşitsiz gelişimine bağlı olarak öncü ve devrimci işçilerden oluşmaktadır ya da kendi sınıf kimliğini yakanlardan… Devrimci parti devrimcilerden oluşur. Bir işçi kitle partisi değildir. Sınıf mücadelesinin her momentinde yeniden yapılanır ve sınıf mücadelesinin ritmine bağlı olarak konumlanır, her mücadele biçimini gerçekleştirecek politik esnekliğe sahiptir. Çelik gibi sertliği sınıf mücadelesinin ruhuyla ilişkilidir. Düşmanı tanımayla alakalıdır. Parti stratejik yönelimleri, taktik zenginliği ve esnekliğiyle dikkat çeker. Şunu unutmaz proletaryanın karşısında merkezileşmiş, tarihsel tecrübeye sahip, karşı devrimci kapitalist bir devlet ve örgütlü bir egemen sınıf var. Bu karşı devrimci blokla mücadele etmek ancak maddi bir güç olmaya ve merkezileşmiş bir örgüte bağlıdır.
Bahsedilen askeri bir örgüt değildir. Demokratik merkeziyetçilik ilkesiyle hareket eden bir devrimciler örgütüdür. Bu ilke ise dejenere edildiği şekilde kullanılmaktan öte bir kavga örgütü olmanın gereğidir. Demokratik yanı fikri ve entelektüel zenginliği, azınlığın söz ve propaganda özgürlüğünü ifade eder. Devrimci bir partinin bu nitelikleri varsa sınıf hareketindeki gelişmeleri yakalanabilir, kolektif davranma yeteneğini artırır ya da partinin politikaları adrolar tarafından tartışabilir, yeni ve radikal kararlar alınabilir; merkezi yanı ise eylemin ve taktik zenginliğin gücüne ilişkindir. Ancak merkezi davranarak kapitalist devlete karşı etkin mücadele edilebilir. Fakat her an ve koşulda yoldaşlık esas alınır. Lenin’in Bolşevik Parti tarihinde sadece kendi pratiği, bu noktalara ilişkin olağanüstü örneklerle doludur.
Lenin için parti sınıflar mücadelesinde bir araçtır. Kendi başına bir amaç değildir. Parti Marksist taktik ve strateji okuludur. Sınıflar mücadelesinin her momenti yeniden yapılanma anlamına gelir. 1903’te profesyonel devrimcilerden, öncü bir parti kurmanın gerekliliğini savunan Lenin, 1905 Devrimi’nin gerçekleşmesiyle partinin öncü işçilere açılmasının aciliyetine vurgu yapar. Devrimin yenilgisi sonrasında ise temel kadroları korumayı ve partiyi ayakta tutmayı hedefleyerek, legaliteyi istismar edip, illegal faaliyeti esas alır. Bu manada Bolşevik Parti yine bilindiğinden farklı olarak son derece esnek, yeniden inşa yeteneğine sahip, monolitik bir yapı olmaktan öte tartışma zenginliği ve entelektüel donanımıyla dikkat çeken, sınıfsal antagonizmada ısrarla konumlanan bir kolektif öznedir. İşçi sınıfı ve mücadelesi kutup yıldızıdır. Ve sınıftan öğrenme yeteneğiyle diğer devrimci yapılardan ayrılır.
İşçi sınıfının yaratıcı yıkıcılığı
Rus işçi sınıfı özel bir sınıf olarak dikkat çeker. Yukarıda kısmen bahsettiğimiz bu yön Rusya’da sınıf savaşları içinde birkaç defa, son derece orijinal bir şekilde öne çıkmıştır. Lenin işçi sınıfı bilincine yönelik analizlerinde bu yön üzerinde durur.
Lenin’de sınıf bilinci çözümlemeleri birbirini besleyen, içiçe geçmiş iki eksen üzerinden kurulur. Genel ortodoksi yaklaşımda Ne Yapmalı?’ya göndermeyle bilincin şekillenmesinde partinin rolünün altı çizilirken, ihmal edilmemesi gereken bir yön es geçilir: Lenin (toplu eserlerinde-cilt 8), 1905 Devrimine ilişkin değerlendirmelerinde kendiliğinden işçi hareketinin taşıdığı devrimci potansiyel üzerinde durur. Devrimci dönemlerde sınıf bilincinin hızlı değişimler geçirebileceğini, sınıfın kendi eylemiyle ani, sıçramalı ve beklenmedik sonuçlar yaratabileceğini yazar. Özellikle sınıf içgüdüsüne yaptığı vurgular dikkat çekicidir. Aynı şekilde sınıf mücadelesinin sert dönemeçlerinde benzer yaklaşımını sürdürür. 1914 savaş koşullarında kitlelerin devrimci hislerinin geliştiğine ilişkin alt çizmeleri önemlidir.
Aslında Rusya’da işçi sınıfı ve kitleler bu olguyu birkaç kez gerçeklik haline dönüştürecektir. 1905 devrimi bir volkan patlaması gibi gerçekleşir. Bolşevikler dahil bütün devrimci güçler hazırlıksız yakalanır. İsçi sınıfı bir kasırga gibi siyasal sahnede rol alır. Rosa’nın deyimiyle kitle grevleri ardından Ekim ayında Sovyetler gibi bir ayaklanma ve özörgütlenme organları yaratılır. Kitleler devrimci partilerin solunda yer alacaklardır. Benzer gelişme 1917 Şubat Devrimi’nde de yaşanacaktır. Hatta 1917 Şubat ve Ekim ayları arasında birkaç momentte de kitleler muhteşem deneyimler yaratır ve uzun soluklu performans gösterir. Kornilov Ayaklanması sonrası işçi sınıfı kendiliğinden bir şekilde, tabi ki devrim günlerin olağanüstü besleyiciliğiyle aktif savaşçılara dönüşür, sınıf mücadelesinin ruhuna uygun olarak bir anlamda Bolşevikleşir. Bu duruma karşı Bolşevik Parti’nin kendisi tutuk ve defansif kalır, kitleler yine partinin solundadır. Hatta Lenin’in yüksek performansını partiyi yeniden yapılandırması ve sınıfın bu ruh haliyle partiyi rezonansa sokması olarak değerlendirebiliriz. Ekimin gerçekleşmesinde bu yönün çok önemli olduğu kanaatindeyim. Ayaklanma öncesi parti içi tartışmalar, fraksiyonlar, defansif tutumlar çözümlememizi güçlendirmektedir. Sovyetlerin 1917’de yeniden kuruluşu, işçilerin “devrimin çocukları” adını verdiği bir işçi denetimi organı olarak işlev gören Fabrika Komiteleri inşası ve devrim öngünlerinde bu komitelerin Sovyetleri radikallikleriyle kuşatmaları, sınıfın yaratıcılığının somut örnekleri olarak dikkat çeker. Aynı örgütlenme içinde sabotajlara karşı oluşan işçi milisleri, Kızıl Muhafızlar daha sonra Kızıl Ordu’nun çekirdeği olacaklardır.
Lenin sınıf bilincini, sınıf mücadelesinin zenginliği içinde ortaya çıkan diyalektik üzerinden analiz eder. Ve sınıfın örgütlenme ve eylem kapasitesiyle bütünleştirir.
Lenin’in ayrıştırıcı özelliği sınıfının bilinç düzeyinin homojen olmadığı, eşitsiz gelişim yasasının bilinç ve mücadele düzeyinde de işlediğine yönelik düşünceleridir. Bu manada kendiliğinden dönüşümü tek bir gelişme biçimi olarak görmez ( Rosa Luxenburg’la tartışmalarının ana eksenlerinden birini bu konu oluşturur, partiye bakıştaki farklılıkları da bu konuyla ilintilidir) ve bu eğilime abartılı yaklaşmaz ama bu tutum sınıfın olası devrimci potansiyelinin önemini ihmal etmesi anlamı da taşımamaktadır.
Parti bu manada sınıfın hafızasıdır ve bir öncüler örgütü olarak sınıfın kolektif katalizörü olarak işlev görür. Parti sınıfın öncü kesimi olarak bilinçli devrimci müdahaleyi örgütler. Sınıf içinde egemen ideolojisinin etkisini kırmayı amaçlar. Kısaca bahsedilen yaşayan bir diyalektiktir. Lenin’de parti sınıf ilişkisi; sınıfın yaratıcı yıkıcılığına inancı ifade eder ve bu yıkıcılığın parti aracılığıyla kristalize oluşunu ve sisteme yöneltilmesi içerir.
Geçmişteki gelecek
Ekim Devrimi, aynen Paris Komünü gibi geçmişteki gelecektir. Devletsiz, sömürüsüz, sınırsız, sınıfsız ve efendisiz bir yaşam ve dünya özlemini ve hayallerini dışavurur.
Bugün aktüel kapitalizm genelleşmiş bir meta sistemi olarak emek, kadın ve doğanın sömürgeleştirilmesi üzerinden varlığını sürdürüyor. Sınıfa, kadına ve doğaya bu stratejik saldırı hayata yönelik bir saldırıdır ve yok oluşu koşullamaktadır. Emperyalist savaş, nükleer savaş riski ve ekolojik ölüm artık aktüel bir tehlike olarak karşımızda. Sistem varlığını ancak ölümü örgütleyerek sürdürüyor.
21.Yüzyılın Bolşevizmi bu üç sömürge alanının devrimci bileşkesinin yaratılması anlamına geliyor. Aktüel sınıf mücadelesi bu ihtiyacı yakıcılaştırıyor. Bir dünya devrimi perspektifiyle hareket eden ama en küçük mikro çabayı da ihmal etmeyen bir yaklaşım günün politik tarzı olmalıdır. Özelikle işçi sınıfın en yerel eyleminin bile enternasyonal mahiyette olduğu unutulmamalıdır. Ancak bu devrimci bileşke gerçek manada bir komün dünyasını ve komünün ruhunu yaratır: Nehirler soluk alıp verir, hayvan kardeşlerimiz doğada özgürce koşar, yağmur ve rüzgar arkadaş olur, taş dinlenir, kadınlar bütün zincirlerini kopartır, özgürlüğe dönüşür, ezilenler yaratıcılıklarıyla kendilerini yeniden var eder, özgürlük ve eşitlik hükmünü sürdürür. Her türlü iktidar ve otorite ilişkisi parçalanır. Çocuklar sevgiyle sarmaş dolaş olur. Bir armağan toplumu yaratılır.
Ekim Devrimi günceliğiyle başta işçi sınıfına ve tüm ezilenlere muktedir olma kudreti veriyor. Kapitalizmden nefret etmemizi ve akıntıya karşı durmamızı işaretliyor. Ve bizi kavgaya ve haklı bir davaya davet ediyor. Ayrıca komünün yaratılacak , inşa edilecek bir şey olduğunu gösteriyor.









