Geçtiğimiz günlerde Mezopotamya Ajansı’nda Özgür Paksoy imzalı bir derleme haberde şu kısım hatırlatıldı… “Abdullah Öcalan, devamında şunları söyledi: “Türk halkının ve İslami kesimin hak ve özgürlüklerini, Kürt halkının da varlığını kabul edecek. Kürt halkının varlığı henüz devlet tarafından kabul edilmemiş. Varlığının kabul edilmesi gerekir. Sadece dilinin değil beyninin, gövdesinin, yani varlığının kabul edilmesi gerekir. Kürt realitesi parlamento tarafından kabul edilmeden nasıl anayasa yapacaksınız? Bu konuda 1921 Anayasası’nı ve 20 maddelik Kürt Reform Tasarısı’nı esas alabilirsiniz. Orada Kürtlerin varlığının kabulü var. Biz Kürt Reform Tasarısını canlandırmak istiyoruz.”
Bahsi geçen Kürt Reform Tasarısı, Cumhuriyet tarihindeki birçok belge gibi devlet arşivlerinde izi kaybettirilen bir belge.
Neyse ki yirmi yıl kadar önce, Suat Parlar tarafından “Türkler ve Kürtler” adlı kitapta yayınlanmış.
Orijinali 18 maddeden oluşuyor.
Tasarının tam adı kısaca “Kürdistan’ın Muhtariyetine Dair”dir. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 10 Şubat 1922 tarihinde müzakere edilmiş.
Tabi kayıtlardan çıkarılıyor, sansüre uğruyor.
10 Şubat 1922 günkü oturumda oylanan bu “özerklik” önergesi 373 milletvekilinin oyu ile kabul edilirken 64 ret oyu çıkıyor. Kayıtlara geçen bir diğer durum da İngiliz Büyükelçisi Horace Rumbold’un Dışişleri Bakanı Lord Curzon’a “Kürdistan yönetimine dair anayasa önerisinin” kabul edildiğini rapor eder. Tüm bunlar arşivlerdedir.
Peki bu 18 maddede ne var ne denmiş?
18 maddenin toplamında bir yönetim yapısı tarif ediliyor, Ankara’nın rolü tarif ediliyor, adalet, güvenlik, mali konular, dil ve eğitim gibi kallavi başlıklarda somut öneriler yapılıyor.
Maddeleri özetle ifade etmek gerekirse;
- TBMM, Kürtlerin geleneklerine uygun bir özerk yönetim kurmayı hedefler.
- Kürt çoğunluklu bölgelerde, TBMM ve Kürt temsilcilerinin seçtiği bir Genel Vali olacak.
- Vali, deneyimli, saygın ve Kürtler tarafından sevilen biri olmalı.
- Vali 3 yıl görev yapar; Kürt Meclisi istemezse yenisi atanır.
- Kürt Meclisi valiyi seçer, ancak Ankara’nın onayı gerekir.
- Doğu illerinde 3 yılda bir seçilen bir meclis kurulur, yılda 4 ay toplanır.
- Yerel bütçeyi denetler, haksızlıkları araştırır, kararlar alır; kararlar Ankara’ya bildirilir.
- Vali ile meclis arasındaki anlaşmazlıklarda TBMM karar verir.
- Özerk bölge; Van, Bitlis, Diyarbakır, Dersim ve bazı ilçeleri kapsar.
- Yerel mahkemeler, önce yarı Türk yarı Kürt memurlarla, sonra Kürt memurlarla kurulur.
- Zorunlu vergiler kalkar, vergiler yılda bir kez ortak komisyonla belirlenir.
- Yerel jandarma kurulur, ancak barış sağlanana kadar Türk subaylar yönetir.
- Kürt subay ve askerler, barış sağlanana kadar Türk ordusunda kalır.
- Savaşta el konulan malvarlıkları 12 ay içinde tazmin edilir.
- Resmi dil Türkçe’dir, ancak okullarda Kürtçe kullanılabilir.
- Kürt Meclisi, hukuk ve tıp fakülteli bir üniversite kurar.
- Yeni vergiler, vali onayı ve TBMM bilgisi olmadan konamaz.
- TBMM onayı olmadan ayrıcalık veya anlaşma yapılamaz diyor.
Görüldüğü üzere tasarı siyasî özerklik, mali-idarî yetkiler, kültürel haklar, güvenlik ve yargıda geçiş modeli temalarında dengeli fakat merkezî denetime açık bir çerçeve çiziyor.
Elbette bazı maddeler arasında yetki çatışması potansiyeli taşıyan düzenlemeler göze çarpıyor, fakat hepsinde değil.
1921 Anayasası’nın “yerinden yönetim” ilkesi çerçevesinde şekillenen tasarı, sonraki yıllar için de bir denge olarak kurgulandığı görülüyor. Mustafa Kemal’in 1923 İzmit Basın Toplantısı’nda dile getirdiği ifadeler için de güçlü ve tutarlı bir zemin olarak dikkat çekiyor.
***
18 maddeye dair birçok yorum yapılabilir.
Yazılı hale getirilip kayıt altına alınmış bu önemli tarihi belgeye dair ifade etmek istediğim şey ise son derece basittir.
TBMM’de daha Cumhuriyet ilan edilmeden Kürt çoğunluklu bölgelere özerklik tanıyan bir kanun tasarısı tartışılabiliyor ve bu 373 milletvekilinin onayıyla kabul ediliyor.
Böyle bir tartışmanın yapılabiliyor olması, olmasından dahi önemlidir.
Bugün ülkede güncel bir tartışma var: İnfaz düzenlemesi…
Mevcut yasaya küçük eklemeler ve düzenlemeler yaparak, yeni bir yasa çıkarmaya gerek kalmadan toplumun beklentileri karşılanabilirdi. Ancak bu yapılmadı ve milyonlarca insan bu durumda çaresiz kaldı.
Bugün dünün kurucu iradesine zıt şekilde, yüz yıllık ulus-devlet aygıtı “bölünme paranoyasıyla” yaşıyor. Tüm yatırımını buraya yapmış durumda. Meclis, o gün kimlik tanımayı anayasal güvenceye almıştı. Bugün ise kimlik demek bile günlerce tartışma konusu veya dışlanma nedeni. Kalıcı bir ateşkes ve karşılıklı güven sağlanamıyor.
Yüzyıl önce varlığını tanıyorum diyen meclis, bugün eşitiz bile demeye çekiniyor.
Dehşet bir gerileme hali bu…
İyi biliyoruz ki tarih, genel olarak cesaretin bedelini değil cesaretsizliğin faturasını yazmaktan yana.
Gerçekten sormak lazım:
Neden bugün, basit bir infaz düzenlemesi dahi toplumda güven inşa edemiyor?
TBMM, 1922’deki ruhu yeniden canlandırabilirse, sağlam bir komisyon da kurar, Kürt meselesinde gerçek bir barış ve güven ortamı da inşa eder. Bunun için sadece korkuların esaretinden çıkmak ve cesurca gerçekleri söylemek yetecektir.