2024’ten 2025’e geçerken Türkiye ve Ortadoğu tarihsel bir dönemeci de arkada bıraktı. 23 Ekim’de Ömer Öcalan’a ‘Koşullar oluşursa bu süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek teorik ve pratik güce sahibim’ diyen PKK Lideri Abdullah Öcalan, 28 Aralıkta bu kez daha kapsamlı bir açıklama ile herkesi sorumluluğa çağırdı
“Tecrit devam ediyor. Koşullar oluşursa bu süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek teorik ve pratik güce sahibim.” Bir yerden bakılırsa basit görülebilecek olan bu iki cümle, 2024’ün sonlarına doğru yılın bütün siyasal atmosferini köklü bir biçimde değiştirdi. Her kelimesi özenle seçildiği anlaşılan iki cümlede PKK Lideri Abdullah Öcalan, bir yandan aile görüşünün tecridin bitmesi anlamına gelmediğinin altını çizerken, diğer yandan da sadece tecridin bitmesini değil, ‘koşulların sağlanması’nı vurgulayarak, ancak bu koşullarda bir rolünün olabileceğini anlatıyordu.
Bahçeli’nin çıkışı
Abdullah Öcalan, bu sözleri 23 Ekim 2024 tarihinde, yeğeni ve DEM Parti Milletvekili Ömer Öcalan’a söylüyordu ama aslında görüşmeye yol açan olayların başlangıcı 1 Ekim 2024’teki Meclis açılışı olmuştu. Meclisin açıldığı gün, beklenmedik bir şekilde DEM Parti grubunun sıralarına gelen MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, grup başkanvekillerinin elini sıkmış ve başarılar dilemişti. Bu olay, Türkiye siyasetinde büyük bir tartışmayı ateşlerken, ardından yine Bahçeli, partisinin grup toplantısında bir adım daha attı ve 22 Ekim’de partisinin meclisteki grup toplantısında yaptığı konuşmada yeniden PKK lideri Abdullah Öcalan ile ilgili açıklamalarda bulundu. Daha önce 15 Ekim’de yaptığı “Öcalan PKK’yi lağvetsin” çağrısını tekrarlayan Bahçeli, bu kez Öcalan’ın Meclise gelerek DEM Parti grup toplantısında konuşmasını ve örgütü lağvettiğini açıklamasını istedi. Bahçeli bu konuşmasında, “tecridin kaldırılması”na vurgu yaparak “tecrit” uygulamasının varlığını da itiraf ederken, “Bu dirayet ve kararlılığını gösterirse umut hakkının kullanımıyla ilgili yasal düzenlemenin yapılması ve bundan yararlanmasının önü de ardına kadar açılsın” diyerek bir adım daha attı. Bahçeli, daha sonraki konuşmalarında da “Öcalan ile DEM Parti’nin görüşmesinin sağlanması gerektiğini” ayrıca vurguladı.
Bütün bu sözler, kamuoyunda büyük bir tartışma yaratırken, Bahçeli’nin bu çıkışının bireysel olmadığı, bir devlet politikasına denk düştüğü, Erdoğan’ın da olup bitenden haberli olduğu söylendi, nitekim daha sonra Bahçeli, eski ÖDP Genel Başkanı Ufuk Uras’la konuşurken Erdoğan’ın sözleri üzerine bu girişimi başlattığını söylerken, Erdoğan da, girişimden haberli olduğunu, MHP’nin adımının arkasında olduğunu vurguladı.
Muhalefet şaşkın
Bahçeli’nin sözlerinin ardından, Memleket Partisi, İyi Parti ve Zafer Partisi üçlüsü milliyetçi oyları kapma hevesiyle boydan saldırıya geçerken, Özgür Özel ve CHP kanadı ise temkinli bir dille konuşarak, yeni bir müzakere sürecinden barış çıkacaksa bunu reddetmeyeceklerini, ancak sürecin oldu bittiyle değil, Meclis’te bir uzlaşmayla yürütülmesini belirtti.
Kürtler net ve hazır
Kürtlerin cephesinde ise durum çok netti. Yıllardan beri Abdullah Öcalan’ın sadece PKK Lideri değil, bütün Kürt halkının önderi olduğunu vurgulayan Kürt hareketi, 25 yıldır sürdürülen tecridin barış sürecinin önünü tıkadığını belirterek, bir an önce bu durumun sona ermesini ve Öcalan’ın rolünü oynamasını zaten ifade ediyordu. Bahçeli’yle başlayan süreçte de derhal açıklama yapan KCK, PKK ve bütün diğer Kürt örgütleri, Abdullah Öcalan’ın hareketin önderi ve başmüzakerecisi olduğunun altını çizerek, Öcalan’ın geliştireceği her türlü politikanın arkasında duracaklarını deklare ettiler. Ancak KCK ve PKK yöneticileri, somut adım atılmadıkça sözlerin anlamlı olmadığını vurguluyor ve halka “boş umutlara kapılmama” uyarısı yapıyordu.
Yeni ihtimaller
Ömer Öcalan’ın sürpriz görüşmesi tam da bugünlere denk geldi ve Öcalan’ın mesajı toplumda büyük coşku ve umut yarattı. Ömer Öcalan, daha sonra Meclis konuşmasında bazı detaylar da verdi ve Öcalan’ın “İnisiyatif almaya hazırım. Devlet buna zemin sağlayacak mı sağlamayacak mı” dediğini aktardı.
Daha sonra DEM Parti Eşbaşkanları Tuncer Bakırhan ve Tülay Hatimoğulları tarafından yapılan görüşme başvuruları ise reddedilmiş değil. 10 Aralık günü Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un sarf ettiği “Uygun bir günün belirlenmesi ile ilgili bir çalışmamız olacak. Size sonucu bildireceğiz” sözleri, 2024’ün son günlerinde bu görüşmenin gerçekleşeceğine işaret ediyor.
Halk temkinli
Bütün bu gelişmeler üzerine yapılan en yaygın yorum ise, Ortadoğu’daki büyük kargaşa, Türkiye’nin içine girdiği ağır ekonomik kriz koşulları ve iktidarın yerel seçimler sonrasındaki düşüş eğiliminin bu girişimleri tetiklediği yolunda. Siyasal gözlemciler, iktidarın böylece başlattığı ‘iç cepheyi güçlendirme’ söylemlerinin de aynı amaca hizmet ettiğini belirtiyor. Ancak, bütün bunlar olurken yapılan kayyım hamlelerinin, gözaltı ve tutuklamaların, Federe Kürdistan ve Suriye’deki saldırıların karmaşık bir engeller bütünlüğü olduğu yolunda. Bu anlamda, 2025 ile ilgili olarak AKP-MHP rejiminin şimdiye kadar yarattığı travmalar, herkesi temkinli olmaya, boş hayallere kapılmamaya sevk ediyor.
Yıl sonunda yeniden umut
Tüm bu tartışmalar sürerken yılın son günlerinde İmralı’da yapılan yeni görüşme, tarihsel öneme sahipti. 28 Aralık’ta İmralı’ya giden DEM Parti milletvekilleri Sırrı Süreyya Önder ve Pervin buldan’la görüşen PKK Lideri Abdullah Öcalan, bu defa daha net mesajlar vererek, “Devir Türkiye ve Bölge için, barış, kardeşlik ve demokrasi devri” diyerek herkesin sürece pozitif yaklaşması halinde çözüm için kararlılığa sahip olduğunu vurguladı. 2025, bu anlamda herkesin samimiyetinin sınandığı bir yıl olacak.
Hukukun Katli: Can Atalay kararı
2024 yılı, geçen yıl olduğu gibi iktidarın muhalefet milletvekillerini tasfiye etmek için yargıyı kullandığı bir yıl oldu. Bu yıl da çoğu DEM Partili olmak üzere birçok vekilin dokunulmazlık dosyası Meclis’e geldi, komisyonlarda görüşüldü. Ancak bunlar arasında TİP Hatay Milletvekili Can Atalay’ınki özel bir yer tuttu. Soma Faciası, Ermenek maden katliamı, Adana öğrenci yurdu yangını, Çorlu tren kazası gibi birçok davada avukatlık yapan ve daha sonra tutukluyken Hatay’dan vekil seçilen Can Atalay, Gezi Direnişi davasından 18 yıl cezaya çarptırıldı ve vekilliği tartışılmaya başlandı. Atalay seçimin ardından tahliye edilmedi, Tutukluluğu hakkında Anayasa Mahkemesi (AYM) tarafından iki kez hak ihlâli kararı verildi ancak Yargıtay 3. Ceza Dairesi, AYM kararına uyulmamasını kararlaştırdı ve Atalay’ın milletvekilliği, 30 Ocak 2024’te Yargıtay kararının meclis genel kurulunda okutulmasıyla düşürüldü. AYM, Yargıtay kararının TBMM Genel Kurulu’nda okunmasıyla, Atalay’ın milletvekilliğinin düşmüş sayılamayacağına yeniden hükmetti ama bütün itirazlara rağmen, konunun gündeme alınması AKP-MHP oylarıyla reddedildi.
Taşımalı seçmen oyunu
AKP-MHP rejiminin her yerel seçimde Kürdistan’da tekrarladığı ‘taşımalı sahte seçmen’ oyunu 2024 seçimlerinde de sahnedeydi. İktidar, bu kez işi fazla abartmış ve Türkiye’nin her yerinden binlerce asker ve polisi Kürt illerine uçaklarla taşıyarak kışlalara, otellere yerleştirmişti. Seçim sabahı okulların önünde oluşan uzun ‘taşımalı seçmen’ kuyrukları tam bir skandal yaratırken, yurttaşların da tepkisini çekti. Şirnex’te Tümgeneral Ömer Keçecigil İlk ve Ortaokulu’nda yaşanan olay ise bütün Kürdistan ve Türkiye’de bir anda gündem oldu. 61 yaşındaki Süleyman Salğucak’ın, okulun önünde asker ve polisten oluşan ‘taşımalı seçmen’lere söylediği “Konış, sen nerelisen?” sözleriyle hafızalara kazındı.
Salğucak ve DEM Parti İl Eşbaşkanı Abdullah Güngen, daha sonra “seçmenin sandık alanına girmesine engel olmak” iddiasıyla yargılandılar. Salğucak, duruşmada da savunma yaparak, hakime, “’Konuş sen nerelisin’ sözünü size de söylüyorum. Eğer bu suçsa beni tutuklayın” dedi. Davada beraat kararı çıktı.
Yine seçim, yine irade gaspı
2024’ün en önemli politik olaylarından biri şüphesiz 31 Mart yerel seçimleriydi. 2023’teki şaibeli genel seçimlerinde oldukça yıpranarak durumunu koruyan AKP-MHP iktidarı, bütün devlet olanaklarını kullandığı halde 31 Mart’ta, Batı’da ve Kürdistan’da tarihinin en ağır yenilgisini aldı. Batı cephesinde iktidar, bütün büyükşehirleri ve hatta Orta Anadolu’daki kalelerinden bazılarını CHP’ye kaptırırken, metropollerdeki Üsküdar, vb. gibi ilçelerde de sürpriz hezimetlere uğradı. Sonuçta, AKP, 12 büyükşehir, 12 il, 356 ilçe, 125 belde belediyesini kazanırken, CHP, 14 büyükşehir, 21 il, 337 ilçe ve 48 belde belediyesini kazandı ve oy miktarı olarak da yıllar sonra birinci parti oldu.
Taşımalı seçmene rağmen
Kürdistan’da ise yerel seçimler tam bir baskı ve hile ortamında gerçekleşti. Binlerce asker ve polisi uçaklarla, otobüslerle kritik Kürt il ve ilçelerine taşıyan ve adeta demografiyi değiştiren iktidar, sandıklarda da oyunlar onadığı halde yenilgiden kurtulamadı. DEM Parti ise, 3 büyükşehir, 7 il, 58 ilçe ve 7 belde belediyesini kazandı. DEM Parti bu sonuçlarla ilklere de imza attı. HDP’nin 2019’da aldığı üç büyükşehri bir kez daha kazanan DEM Parti, Mûş’u ilk kez alırken, 2019 seçimlerinde kaybedilen Dêrsim ve Agirî’yi yeniden kazandı. Wan’da 14 belediyenin tamamını alan DEM Parti, Kürt siyasi hareketinin 1979’da kazandığı Riha’nın Hilvan Belediyesi’ni 45 yıl sonra tekrar alırken, Riha’da Xelfetî dahil ilk kez 7 belediyeyi hanesine yazdı.
Halk oylamaları
Ayrıca, DEM Parti, 31 Mart seçimleri öncesinde bir ilke daha imza atarak adaylarını halk oylamasıyla belirledi. Kürdistan’daki bütün il ve ilçelerde kurulan sandıklarda parti üyelerinin yanında kentteki toplumsal kesimler ve demokratik kurumların delegeleri de kitleler halinde coşkuyla oy kullandı ve adaylar belirlendi. Batı illerinde ise ‘Kert Uzlaşısı’ yöntemini kullanan DEM Parti güçlü kazanımlar elde etti.
Kayyım ve direniş
Seçimlerden sonra iktidar önce Wan’da halk iradesini çiğnemeyi denedi. Van İl Seçim Kurulu’nun, Abdullah Zeydan’ın mazbatasını memnu haklarını kazanmadığı gerekçesiyle iptal etmesi halkta büyük öfke yarattı. Wan halkının gösterdiği görkemli direniş iktidara geri adım attırdı. Daha sonra ise iktidar yeni bir kayyım hamlesi başlattı. Önce Colemêrg Belediyesi Eşbaşkanı Mehmet Sıddık Akış 3 Haziran’da görevden alınarak tutuklandı ve kayyım atandı. Kent Uzlaşısı ile seçilen CHP Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer de 30 Ekim’de görevden alınarak yerini kayyım atandı ve tutuklandı. Bu olayın tepkileri sürerken, bu kez de 4 Kasım’da Mêrdîn Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Ahmet Türk, Êlih Belediye Eşbaşkanı Gülistan Sönük ve Xelfetî Eşbaşkanı Mehmet Karayılan görevden alındı. Son olarak da Dersim Belediye Eşbaşkanı Cevdet Konak ve Pulur Selediye Başkanı Mustafa Sarıgül görevden alınarak yerlerine kayyımlar atandı.
HABER MERKEZİ