2025 senesine girmekle bu yüzyılın ilk çeyreğini arkamızda bırakacağız. Bu çeyrek içinde olumlu geçen yıllarımız az oldu. 80’li ve 90’lı yıllarda olumsuzluklarla dolu yıllar yaşadık, yaşadıklarımızdan ders çıkarmayarak bugünlere geldik. Özellikle de Kürt sorununu çözme konusunda kalıcı bir siyaset üretilemedi. Ülkenin gerçekliğini gören, çağdaş bir toplumun olmasını ve özgürlüğünü savunan değerli insanlarımız ya hapishanelere konuldu veya katledildi. Kürt sorununu çözmekten yana olmayan anlayışa karşı, baskılara maruz kalan Kürtlerin her defasında barış eli havada kaldı. Kirli savaşın tesiri toplumda ayrışmaları tetikleyerek olumsuz koşulları da beraberinde getirdi. Ekonomik ve sosyal yaşam olarak gerilerken tarikat ve cemaatlerin önü açıldı. Hizbullah terör örgütü yeniden yapılandırıldı.
Bugün değişen bir şey var mı? Ülkede büyük bir beyin göçü gerçekleşti, Kürt sorunu daha da derinleşti, ekonomik ve sosyal yaşam sekteye uğradı, laiklik rafa kaldırıldı, hukuk, insan hakları ve özgürlük askıya alındı. İnsanlar tekrardan cezaevlerine kondu, cinayetler arttı. En önemlisi tek adam devri başladı ve meclis işlevsiz kaldı. Tarikatlar ve cemaatler ile birlikte milliyetçilik de körüklenerek ötekileştirme başladı. Sonuç olarak uçurumun kenarına geldik. Suriye’deki gelişmelerle birlikte uçurumdan düşme noktasına ulaştık. Suriye’deki Kürtlere karşı yürütülen savaş uzadıkça Türkiye’nin paralı askerlerinin maliyeti de ülke içinde yıkıma neden oldu. Suriye’deki savaşın acısını Türkiye halkları çekti ve halen de çekiyor.
Suriye Savaşı’nın nedeni iç politikaya yönelik bir adımdı. Cihadistler ve kafa kesenlerle beraber olmanın faturası Türkiye için ağır oldu ve olmaya devam ediyor. SDG’ye karşı yürütülen savaş derinleştikçe sorunlar daha da büyüyecek. Bunun önlemini de Sayın Öcalan’ı devreye sokarak alt yapıyı oluşturmaya karar verdiler. Bahçeli bir zamanlar ip sallıyordu seçim meydanlarında, mecliste de DEM Partililerin maaşlarına el konulmasını talep ederken, birden dönerek “Sayın Öcalan gelsin mecliste konuşsun” demeye başladı. Bu teklif çalışılmış bir dersin dışarıya yansımasıydı. Nihayetinde bir heyetin İmralı’ya gidilmesine karar verildi. Uygulanması haftalarca sürdü. Bu da gündemi devamlı bu konuyla tutarak bazı uygulamalar için zaman kazanmaktı. Görüşme oldu ve yedi maddelik bir değerlendirme kamuoyuna deklare edildi. “Karar yeri meclistir, barış için katkı sunarım, o gücüm var ve sürecin başarılı olması için bütün siyasi çevrelerin katkı sunması” gerektiğinin altı çiziliyor. Tabii ki bu yedi maddenin içeriği doldurulmalıdır. Tarihimiz bize “sütten ağzı yananın yoğurdu üfleyerek” yemesini öğretti. Onun için bu tartışmaların pratikte karşılık bulması gereklidir. Silahsızlanma şartlar oluşunca devreye girer. Bu şartlarla konuya yaklaşılırsa amaçtan uzaklaşılır.
1999’dan beri bu konuları yakından takip eden birisi olarak fazla yeni bir şey olduğunu düşünmüyorum. Olumlu bir şeylerin olması için gerçekten barış sürecinin başlaması ve gerçek uygulamalara gidilmesi gereklidir. Başka türlü sonuç alınamaz. Pratikte hiç de olumlu şeyler yaşamıyoruz.
Her zamanki gibi yeni yıl dileklerimiz hep barış ve umuttan yana olacak. Umarım bu yeni yıl barış, özgürlükler ve hukuk içinde yaşamamıza vesile olur. Umudumuz yeşerir.