21 yıl önce babası ile katledilen Uğur Kaymaz’ın davasında aradan geçen zamanda adalet sağlanmazken, dosyanın avukatı Erdal Kuzu, sürece dair en önemli beklentilerinin adaleti sağlayan mekanizmaların kurulması olduğunu söyledi
Mêrdîn’in Qoser (Kızıltepe) ilçesinde 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü’nden bir gün sonra 21 Kasım 2004 tarihinde evinin önünde babası Ahmet Kaymaz ile beraber yaylım ateşine tutulan 12 yaşındaki Uğur Kaymaz’ın katledilmesinin üzerinden 21 yıl geçti.
Valilik ‘terörist’ diye sundu
12 yaşındaki bedeninden 13 kurşun çıkarılan Uğur Kaymaz’ın babasının bedeninden ise 8 kurşun çıkarıldı. Uğur Kaymaz’ın yanına bırakılan kaleşnikof silah ile olaya “çatışma” süsü verilmek istenirken, dönemin Mardin Valiliği, söz konusu fotoğrafı “eylem hazırlığındaki 2 terörist öldürüldü” iddiası ile servis etti. Ancak Uğur Kaymaz ve babasının sivil yurttaşlar olduğu kısa süre içinde ortaya çıktı.
Katliam ‘meşru müdafaa’ sayıldı
Kaymaz ailesinin ve avukatlarının mücadelesi sonucunda saldırıyı gerçekleştiren polisler Mehmet Karaca, Yaşafettin Açıkgöz (Serdar Gökbayrak), Seydi Ahmet Döngel ve Salih Ayaz hakkında “meşru müdafaa sınırlarını aşarak faili belli olmayacak şekilde adam öldürmek” suçlamasıyla dava açıldı. Mardin Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan dava bir süre sonra “güvenlik” gerekçesiyle Eskişehir’e nakledildi ve 4 polis hakkında yapılan yargılamada, “meşru müdafaada bulunmak” iddiasıyla beraat kararı verildi.
Dosya yıllardır beklemede
Yargıtay’ın “meşru müdafaa” gerekçesiyle verilen beraat kararını onamasının ardından iç hukuk yolları tükenince dosya Avrupa İnsan Hakları Mahkmesi’ne (AİHM) taşındı ve AİHM “yaşam hakkının ihlal edildiği” yönünde karar vererek, Türkiye’yi tazminata mahkum etti. Yapılan yeniden yargılama başvuruları ise kabul edilmedi. Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) yapılan bireysel başvuru da Türkiye tarafından “AİHM kararları takdiri kararlardır” denilerek, reddedildi. Son olarak ise, dosya yeniden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşındı. Ancak AİHM halen dosyada karar vermedi.
Cezasızlık söz konusu
Yaşanan hukuki süreci değerlendiren İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Kaymaz ailesinin avukatı Erdal Kuzu, “Cezasızlık politikası çerçevesinde bakmak gerekirse, Türkiye’de yaşam hakkı ihlallerinin olduğu bütün davalarda devletin sistematik bir şekilde cezasızlık politikası uyguladığı, bunu yüz yıldan bu yana uyguladığı açık. Dolayısıyla Uğur Kaymaz davası kamu görevlilerinin sivil insanlara yönelik suç işlemiş olduğu dava dosyalarındaki pratik, Uğur Kaymaz davasında tüm yönleriyle ortaya çıkmıştır” ifadelerine yer verdi.
Kürtlerin 100 yıllık tarihi
Türkiye’de cezasızlık politikasının sistematik bir şekilde Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluşu ile beraber var olduğuna dikkat çeken Erdal Kuzu, “Dolayısıyla ceza mahkemeleri ile bu cezasızlık zırhının kaldırılmasının mümkün olmadığı ortaya çıktı. Toptan bir zihniyet değişiminin, insanı önceleyen, insanın yaşam hakkını önceleyen bir zihniyet değişiminin yaşanması gerektiği açık hale gelmiştir. Toplumun tüm kesimlerinin tepkisine rağmen Uğur’un yaşam hakkına kastedenler hakkında beraat kararı verdi. Bu Uğur Kaymaz davasının cezasızlık boyutu. Bu davanın ikinci önemli boyutu da Uğur’un kimliğinin Kürt olması. Uğur şahsında aslında tek tip anlayışı üzerinden şekillenmiş devlet sistemi içerisinde Kürtlerin durumu ortaya konmaktadır. Dolayısıyla Uğur’un şahsında 100 yıl içinde Kürtlerin uğramış olduğu tüm haksızlıkların tamamını net bir şekilde görebiliriz” dedi.
Yeni mekanizmalara ihtiyaç var
Devletin AİHM kararlarını uygulamayarak kendi Anayasası’nı çiğnediğini belirten Erdal Kuzu, “Bunu en başta Uğur Kaymaz davasında gördük. AİHM tarafından verilen yeniden yargılama kararına rağmen mahkeme tarafından bu karar reddedildi. Uğur Kaymaz davası bu anlamda tekrar tekrar hak ihlalinin yaşandığı davadır. Ve bugüne kadar bu ihlal halen devam etmektedir. Umarız önümüzdeki günlerde bu çatışmalı süreç içinde mağdur olan ama adalete ulaşamayan herkesin kendisini ifade edebileceği uluslararası örneklerinin de dikkate alınacağı yeni mekanizmalar kurulur” diye ifade etti.
21 yıllık adalet talebi sürüyor
Barış ve demokratik Toplum Süreci ile beraber herkes gibi yaşam hakkı ihlal edilen sivillerin yakınlarının da beklentileri olduğuna dikkat çeken Erdal Kuzu, devamında şunları söyledi: “Yaşam hakkı ihlalleri, belki Uğur bunun en sembolik örneği ama 90’lı yıllarda işlenmiş faili meçhul cinayetler, 2015 yılından sonra yaşanan yaşam hakkı ihlalleri, tüm bunları bir araya getirdiğimizde yeni bir süreç içerisinde mağdurların, insanların, toplumun ya da hak ihlaline uğramış kesimlerin taleplerini karşılayacak yeni mekanizmaların yaratılması gerektiğini düşünüyoruz. Bu anlamda Uğur’u tekrar anarken, 21 yıllık adalet talebinin halen toplum tarafından dile getirildiğinin altını özellikle çizmek isteriz.”
Haber: Ahmet Kanbal / MA









