Tarih şimdiden not düştü. Leyla güven; bir Kürt kadını, bir Ortadoğulu, bir siyasetçi, bir devrimci ve bir direnişçi… Her devrim kendi öncüsünü yaratırken, her öncü de kendisini yaratan devrimi ileriye taşıyacak ve evrenselleştirecek bir niteliğe sahiptir. Böylesi öncüler dünya kadınlarının mücadele tarihlerine damgasını vurmuştur. Bir başka deyişle dünya kadın devrimleri her dönem kendi öncüsünü yaratmış ve tüm dünya kadınlarına önemli bir direniş geleneği bırakmıştır. Roza Luxemburg, Emma Goldman, Emmeline Pankhurst, Leyla Qasım ve daha yüzlercesinin kendi çağlarındaki demokrasi, eşitlik, özgürlük mücadelesindeki öncülük rolleri, çağımızın kadın mücadelesine rehberlik etmeye devam etmektedir.
Geçmiş dünya kadın mücadelelerinin mirası üzerinden gelişip büyüyen Kürt kadın hareketi, ideolojik ve politik olarak yüzyılın gerçekliğinde kendini yeniden yaratarak kadın özgürlük mücadelesindeki yerini almıştır. Yüzyılın başlarında özellikle Türkiye ve Ortadoğu’da, kadın adına tüm umutların tükendiği bir dönemde Kürt kadınlarının devrim niteliğinde gelişen ideolojik, politik, siyasi, sosyal hareketi tüm dünya kadınlarına özgürlüğün bir ütopya olmadığını ve gelecek günlere ertelenemeyeceğini göstermiştir. Kürt Kadın Hareketi’ne dair yüzlerce özgürlük deneyimi sıralanabilir ve her birinin özgürlük mücadelesinde birer devrim niteliğinde olduğu tartışmasızdır. Son olarak Leyla Güven şahsında gerçekleşen direniş, özgürlük mücadelesinin geçmiş birikiminden beslenerek gerçekleşmektedir.
Dünyanın birleşik hale geldiği günümüz koşullarında özgürlüğü yakalamak, geçen yüzyılların dünyasından daha mümkün hale gelmiştir. Erkek egemenlikli diktatörlükler eliyle yaratılan şiddet, baskı, işkence, katliam kadınları her geçen gün daha çok itiraz etmeye, örgütlemeye, direnmeye ve ortaklaştırmaya itmektedir. İşte tam da böylesi bir süreçte Leyla Güven’in 110 gündür başlatmış olduğu süresiz-dönüşümsüz açlık grevi, PKK Lideri Abdullah Öcalan şahsında Kürt halkı, kadınlar, halklar, inançlar üzerindeki planları alt üst etmiştir. Alt üst olan sadece bugün var, ancak yarın olmayacak olan AKP ve MHP ittifakı değildir, AKP-MHP ittifakını yaratan ve yaşatan uluslararası hegemonik güçlerin paradigması olan kapitalist modernitedir. Her ne kadar devlet yönetimleri görmemiş, duymamış, bilmiyormuş gibi davransalar da Leyla Güven’in, Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılmasına dönük talebinin ulusal ve uluslararası düzlemde siyasi ideolojik ve politik bir karşılığının olduğu bilinmektedir. Türkiye’de ve dünyada tüm sol, sosyalist, feminist, ekolojist çevreler bunun farkındadır ve bu nedenle de hiç olmadığı kadar bir duyarlılık ve sahiplenme gerçekleşmektedir. Bu sahiplenme ve duyarlılık tarihi bir anlam ve öneme sahiptir. Bu anlamda Leyla Güven’in direnişi özgürlük taleplerinin küreselleşmesinde belirleyici bir rol oynamaktadır.
Leyla Güven’in direnişi dünya kadın yürüyüşünden sonra, tüm dünya kadınlarını ortak bir paydada buluşturan bir direniş olma niteliği taşımaktadır. Latin Amerika’dan, Avusturalya’dan, Amerika’dan, Avrupa’dan, Ortadoğu’dan, Afrika’dan kadınların, Leyla Güven’in direnişine ilişkin yaptıkları eylem, etkinlik ve açıklamalar dünya kadın dayanışmasının güçlü bir ifadesidir.
Ancak her devrim ve devrimin öncüleri kendi zamanının ruhunu yaşar. Onları devrim ve öncü yapan da yaşadıkları zamanın ruhudur. Eğer o zaman kaçırılırsa devrimler ya yarım kalır ya da geleceğe ertelenmiş olur. Kürtler başta olmak üzere tüm dünya halkları böylesi gecikmelere ve yarım kalmışlıkların acısına yabancı değildir. Ne kadınların ne de halkların özgürlük zamanını erteleme lüksü kalmıştır. Leyla Güven 110 günlük direnişiyle özgürlük zamanına çağrı yapmaktadır.
Türkiyeli bir Kürt kadın olarak Leyla Güven’in başlatmış olduğu direnişe en çok da, Türkiyeli sol, sosyalist, feminist kadınların katılması ve sahiplenmesi gerekmektedir. Bugüne kadar gelişen katılım ve sahiplenme anlamlı ve önemli olmakla birlikte kritik aşamayı geçmiş olan Leyla Güven’in direnişi, çok daha yaygın kitlesel ve süreklileşen bir eylemselliği gerekli kılmaktadır. AKP ve MHP iktidarının demokrasiyi zapt u rapt altına aldığı bir süreçte, 5-6 Ocak’ta yüzlerce kadının İstanbul’da buluşması çok anlamlı olmuştur. Ancak bu buluşmanın ortaya çıkardığı örgütlülüğü Leyla Güven’in direnişiyle bütünleştiremezsek bizlerde yaratılan direniş ruhunun zamanını kaçırmış oluruz. Kaçırmakla kalmaz, erkek faşizminin daha da güçlenerek hayatlarımıza hükmetmesine, şiddetin, tecavüzün, kadın katliamlarının daha da tırmanmasına kapı aralamış oluruz. Leyla Güven tüm hayatını kadın mücadelesine adamıştır ve Türkiyeli kadınların mücadelesine büyük emek vermiş, değer yaratmıştır. Tüm yüzyılların öncü ve direnişçi kadınlarına borçlu olduğumuz kadar Leyla Güven’e de borçluyuz. Zamanın direniş ruhunu kaçırmayalım, 8 Mart’ta hepimiz Leyla olalım ve Leyla’ya akalım.