2911 sayılı kanun, eylemcileri korumak üzere değerlendirilmesi gereken bir yasa olduğunu belirten ÇHD’li Ümran Hakverdi, ‘Kanun tamamen amacından koparıldı ve bir cezalandırma aracına dönüştürüldü’ dedi
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) yönelik başlatılan soruşturma kapsamında 19 Mart’ta startı verilen gözaltı ve tutuklamalar toplumda büyük tepkiye neden oldu. Üniversite öğrencileri başta olmak üzere toplumun birçok kesimi, hem gözaltı ve tutuklamaları hem de yargı baskısı ve antidemokratik uygulamalara karşı alanlara çıktı.
İçişleri Bakanlığı verilerine göre, ülke genelinde en az bin 879 kişi gözaltına alındı. Bu kişilerden 260’ı tutuklandı. 38 kişiye ev hapsi, 124 kişiye ise adli kontrol tedbiri uygulandı. İstanbul Barosu verilerine göre ise, sadece 21-24 Mart tarihleri arasında 20’si çocuk olmak üzere 447 kişi gözaltına alındı ve 177 kişi tutuklandı. Tutuklanan bazı isimler itirazlar üzerine tahliye edilirken, söz konusu operasyonlar kapsamında şu an kaç kişinin tutuklu olduğuna dair net bir bilgi bulunmuyor.
Gözaltı ve tutuklamaların gerekçelerinin başında ise “2911 sayılı toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanunu” geliyor.
Gözaltı süreçlerini yakından takip eden avukatlardan Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) üyesi Ümran Hakverdi, söz konusu kanunun “cezalandırma aracına dönüştüğünü” söyledi.
‘Eylemler anayasal haktır’
Ümran Hakverdi, öğrencilerin ifade özgürlüğü kapsamında anayasal haklarını kullandığına işaret ederek, “Müdahale edilen her eylem sonrası soruşturma dosyaları açıldı. Müdahale olmayan eylemler ise barışçıl bir şekilde gerçekleşti ve herhangi bir sorun yaşanmadı. Barışçıl eylemler için önceden izin alma zorunluluğu yok” dedi. Ümran Hakverdi, izin alma zorunluluğunun olmadığının “toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanununda” da yer aldığının altını çizdi.
‘Eylemlerin kitleselleşmesini engellemek’
Yapılan eylem ve etkinliklerin anayasal hak kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini ifade eden Ümran Hakverdi, “Öğrencilere ‘valilik yasağına rağmen neden alana çıktınız’ soruları yöneltildi. Öğrenciler de haklarını kullandıklarını dile getirdiler. Açılan soruşturmaların tutuklamaya dönüşmesindeki esas neden, bu eylemlerin kitleselleşmesinin önüne geçmekti. Çünkü 2911 sayılı kanun kapsamında verilen cezaların infazı fiilen mümkün değil. Öğrenciler ceza alsalar dahi yatarı olmayan bir suçtan ötürü tutuklu kaldılar” şeklinde konuştu.
‘Kanun tutuklama gerekçesi değil’
Protesto eylemlerine dönük saldırıların “orantısız ve kanuna aykırı” olduğunu söyleyen Ümran Hakverdi, “Eskiden savcılar ifade almak istediklerinde katipleri aracılığıyla ya da doğrudan avukatlara ulaşır, ifade için gün verirlerdi. Biz de müvekkillerimizi hazır eder, eksik savunmaların tamamlanmasını sağlardık. Ancak son yıllarda bu pratik tamamen değişti. Özellikle kitlesel eylemlerin ardından gözaltı ve tutuklama furyası arttı. 2911 sayılı kanun da ‘örgüt üyeliği” olarak değerlendirilmeye başlandı. Oysa bu kanunun en üst ceza sınırı 3 yıl. Buna rağmen uygulamada ‘silahlı örgüt üyeliği’ gibi ağır suçlarla eşdeğer şekilde ele alınmaya başlandı. CMK’de tutuklama sebebi sayılmayan bu suç, fiiliyatta tutuklamaların gerekçesi haline getirildi” ifadelerini kullandı.
‘Haklar kriminalize ediliyor’
Ümran Hakverdi, devamla şunları söyledi: “İnsanlar biber gazı, tazyikli su ve fiziki şiddetle gözaltına alınıyor. 2911 sayılı kanun, eylemcileri korumak üzere değerlendirilmesi gereken bir yasa. Çünkü burada söz konusu olan ifade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü ve gösteri hakkıdır. Ancak bugün geldiğimiz noktada bu haklar sistematik biçimde kriminalize ediliyor. Bu sadece eylemciler açısından değil, yargının kendisi açısından da geçerli. Yargı, anayasal bir hakkı tanımak yerine, onu bastırmaya ve cezalandırmaya yöneliyor. 2911 sayılı kanun tamamen amacından koparıldı ve bir cezalandırma aracına dönüştürüldü.”
Kaynak: MA