Kürt siyasetinin tasfiyesini amaçlayan 4 Kasım ‘siyasi darbesi’ne dair değerlendirmelerde bulunan HDK Eşsözcüsü Meral Danış Beştaş, ‘En ağırı partimize ve Kürt halkına yönelikti. En önemlisi ise hukukta, yargı ve demokratik siyasette bir gedik açıldı ve bu normalleştirilmeye çalışıldı’ dedi
Türkiye siyasi tarihinde önemli bir yerde duran Kürt siyasetine yönelik 4 Kasım “siyasi darbesi” olarak nitelenen operasyonun üzerinden 9 yıl geçti. AKP’nin “tek adam rejimini” inşa etmesinde önemli bir dönemeç olan 4 Kasım darbesi nasıl hazırlandı? AKP, Suriye’ye yönelik müdahalede, Kürtlerin olası kazanımlarının önüne geçmek amacıyla başlattığı ve “çözüm” olarak adlandırdığı tasfiye sürecini, istediği sonuçları alamayınca bozma sinyalleri verdi. AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, “Düştü düşecek” dediği Kobanê’nin DAİŞ karşısında verdiği direnişle birlikte 30 Ekim 2014 tarihinde MGK toplantısında alınan “Çöktürme Planı” kararıyla Kürt siyasetine ve halkına dönük yeni bir sürecin startı verildi.
HDP ve Kürt siyaseti hedef alındı
Asıl kopma noktası ise 7 Haziran 2015’teki seçimleriyle yaşandı. Kürt siyasi hareketi ve sosyalist partilerin Halkların Demokratik Partisi (HDP) çatısında bir araya gelerek, seçime parti olarak girme kararı, AKP’de gerileme neden olmuştu. Yüzde 10 barajı nedeniyle girdiği seçimlerde aldığı oy oranın üzerinde milletvekili çıkararak tek başına iktidar olmayı sürdürmek isteyen AKP, bu karar üzerine sık sık HDP’yi ve Kürt siyasetini hedef almaya başladı. AKP’nin baskısıyla eş zamanlı olarak DAİŞ’in de HDP’ye yönelik saldırıları başladı. 7 Haziran seçimlerine giderken bombalar peş peşe patladı. Amed’de 5 Haziran’da düzenlenen HDP mitingine yönelik bombalı saldırı gerçekleştirildi; çok sayıda kişi yaşamını yitirdi ve yaralandı. HDP 7 Haziran seçimlerinde büyük bir başarı ederken, AKP kaybederek, tek başına hükümet kurma oranına ulaşamadı. Kürt siyasetine yönelik 7 Haziran’dan sonra artan saldırıların ardı arkası kesilmedi.
İktidar savaşı tırmandırdı
AKP’nin tıkadığı koalisyon kurulamayınca Cumhurbaşkanı Erdoğan 1 Kasım’da seçimleri yenileme kararı aldı. Seçime girilen süreçte, DAİŞ tarafından Suruç ve Gar Katliamı gerçekleştirildi, HDP’nin binaları hedef alındı, Kürt düğünlerine saldırılar gerçekleştirdi, AKP tarafından birçok yerde sokağa çıkma yasakları ilan edildi. Yaratılan korku iklimiyle girilen 1 Kasım seçiminde, HDP yine seçim barajını aştı, AKP ise yüzde 49 oyla tek başına iktidar oldu. Tek başına iktidar olan AKP, çatışmaları kent merkezlerine taşıdı, kentlerde geniş çaplı sokağa çıkma yasakları ilan etti. İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİVH) verilerine göre, bu süreçte 78’i çocuk, 71’i kadın, 322 sivil yaşamını yitirdi.
Dokunulmazlıklar kaldırıldı
Seçimlerden sonra AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından HDP milletvekillerinin dokunulmazlığı gündeme getirildi. 1 Ocak 2016’da muhtarlarla yaptığı toplantı Erdoğan, “Meclis’te 160’ı aşkın dosya var. Bunlar gözden geçirildiği zaman neyi kapsıyor, masaya yatırılacak ve ona göre adım atılacaktır” dedi. Benzer bir açıklamayı Şubat 2016’da yapan Erdoğan, “Meclis’e gönderilen fezlekeler karşılığını bulmalıdır, diye düşünüyorum” sözleriyle dokunulmazlıkların kaldırılması talimatını verdi.
‘Anayasa’ya aykırı ama evet’
Dokunulmazlığın kaldırılması teklifine, dönemin CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Anayasa’ya aykırı, ama evet diyeceğiz” demesiyle AKP’ye beklenen desteği verdi. 20 Mayıs 2016’da Meclis oylamasıyla HDP milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırıldı. Dokunulmazlığı kaldırılan 55 HDP milletvekilleri ilgili savcılıklarca ifadeye çağrıldı. İlk olarak 22 Haziran’da HDP milletvekilleri Ahmet Yıldırım ve Burcu Özkan ifadeye çağrıldı. 30 Haziran’da ise dönemin HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ifadeye çağrıldı.
4 Kasım darbesi
AKP ülkeyi çatışma ve gerilime sürüklerken, çoğunluğu Kürdistan’da sürdürülen şehir çatışmalarında görev alan komutanların içinde yer aldığı şaibeli bir darbe teşebbüsü yaşandı. 15 Temmuz 2016’da yaşanan darbe girişimini, Erdoğan “Allah’ın lütfuydu” sözleriyle ele aldı. Teşebbüsün ardından 21 Temmuz 2016’da ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) ile Kürtler bir kez daha geniş çaplı saldırıların hedefi haline getirildi. İlk Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile birlikte Demokratik Bölgeler Partisi’nden (DBP) 98 belediyeye kayyım atandı. 4 Kasım 2016’da HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ’ın aralarında olduğu 12 HDP milletvekili gözaltına alındı, 9’u tutuklandı. Sonrasında bu sayı 15’e çıktı. 17 Temmuz 2018’de sona eren OHAL sürecinde, 16 Nisan 2017’de AKP hükümet sistemini düzenleyen bir referanduma gitti. Referandumla “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” kabul edilerek tek adam rejimi inşa edildi.
İkinci kayyım süreci
Tek adam rejiminin inşasıyla OHAL döneminde uygulamaya konulan tüm politikalar kalıcı hale getirildi, bu süreçte 27 milletvekili 67 kez gözaltına alındı, bazıları tutuklandı. 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde HDP’nin kazandığı 65 belediyeden 6’sının başkanına mazbata verilmedi, 19 Ağustos 2019’da kayyım atanmaya başladı. Mêrdin, Amed ve Wan Büyükşehir belediyelerine atanmaya başlanan kayyımlar, toplamda HDP’li 48 belediyeye atandı.
Kayyım atamaları üçüncü dönemde de devam etti. 2024 seçimlerinin ardından Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin (DEM Parti) kazandığı Mêrdîn, Wan, Dêrsim, Colemêrg (Hakkari), Sêrt, Êlih (Batman), Halfeti, Akdeniz, Pulur (Ovacık), Miks (Bahçesaray), Qaxizman (Kağızman) belediyelerine kayyım atandı. Kent Uzlaşısı’yla seçilen CHP’li Esenyurt Belediyesi’ne de kayyım atandı.
Aradan geçen 9 yıllık süreçte AKP’nin hedeflediği tasfiye gerçekleşmedi. Değişen bölgesel dengeler, AKP, yeniden Kürt hareketiyle görüşmelere başladı. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’yla, yeni süreç başlatıldı.
‘7 Haziran seçimleri ise önemli bir diğer dönemeç oldu’
Halkların Demokratik Partisi (HDK) Eşsözcüsü ve bu süreçte dokunulmazlığı kaldırılan HDP milletvekillerinden Meral Danış Beştaş, yaşanan darbe sürecini değerlendirdi. 4 Kasım sürecinin öncesinde ve sonrasında yaşananları anlatan Meral Danış Beştaş, Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nde gelinen aşamada kayyım politikalarından hala vazgeçilmediğine vurgu yaptı.
2014 yılının Ekim ayında özellikle Kobanê’nin kuşatılması üzerine siyasal ve toplumsal açıdan ciddi bir gerilim oluştuğunu hatırlatan Meral Danış Beştaş, “Kürt halkı dünyanın her yerinde ve tabi Türkiye’de de Kobanê ile dayanışma eylem ve etkinliklerini gerçekleştirdi. Ardından süreçte gelgitler yaşansa da süreç esas itibari ile devam etti. Arından gerçekleşen ve o dönemin en önemli dönemeçlerinden birisi ise 7 Haziran seçimlerine gitmeden önce yapılan 28 Şubat Dolmabahçe Deklarasyonu açıklandı. Süreç artık inişli çıkışlı devam ediyordu. Ardından 5 Nisan 2015 tarihinde ise Sayın Abdullah Öcalan ile bir görüşme yapıldı ve daha sonra hiçbir şekilde görüşme yapılamadı. Sayın Öcalan’a yönelik bir tecrit uygulaması başladı. Sonrasında Kobanê’nin özgürleşmesi ile birlikte o dönem Türkiye’nin de farklı açıklamaları hafızalarımızda yerini koruyor. Ardından 7 Haziran seçimleri öncesinde aslında sürecin bittiği ‘Süreci buzdolabına kaldırdık’ denilerek ilan edildi. 7 Haziran seçimleri ise önemli bir diğer dönemeç oldu. O seçimlerde yüzde 10’un üzerinde oy aldı partimiz ve maalesef seçimlerden sonra çatışmalı bir süreç başladı” diye konuştu.
‘Bir darbe dönemi yaşanıyordu’
Seçimlerden sonra yaşanan çatışmalı sürece de işaret eden Meral Danış Beştaş, “Tekrar Çözüm Süreci bozuldu ve Ceylanpınar’da evlerinde öldürülen polislerle beraber bunlar Çözüm Süreci’nin bitirilmesine gerekçe yapıldı. Ardından 20 Temmuz Suruç katliamı yaşandı. Ardından 10 Ekim Ankara Gar Katliamı ve 1 Kasım seçimlerine geldiğimizde aslında tam anlamıyla bir darbe dönemi yaşanıyordu. 4 Kasım 2016 tarihine gelmeden önce böyle bir siyasi süreç vardı. Tabii şuraya işaret etmek gerekir ki; 30 Ekim 2014 tarihinde bir Çöktürme Planı deşifre oldu. Bir yandan Çözüm Süreci devam ederken bir yandan da tasfiye amaçlı bir Çökertme Planı’nın olduğu ortaya çıktı. Ardından 4 Kasım 2016 tarihinde ise bu Çöktürme Planı doğrultusunda HDP’ye yönelik bu süreç iktidar tarafından örüldü. Bunula beraber de abluka dönemine işaret etmek lazım. Çok büyük olaylar yaşandı. Birçok merkezde çatışmalar yaşandı ve siviller yaşamını yitirdi” ifadelerini kullandı.
‘Yargı ve demokratik siyasette bir gedik’
Türkiye’de 4 Kasım sonrası yaşanan çoklu krizlerin birbiriyle ilintili olduğunu belirten Meral Danış Beştaş, şöyle devam etti:
“4 Kasım’da dokunulmazlıklar, Anayasa değişikliği ile kaldırıldı. Bu karar çok önemli bir süreç olarak tarihe not düştü. Bir partinin eş genel başkanları ve milletvekilleri gözaltına alındı ve milletvekillikleri devam ettiği halde Meclis’te anayasa değişikliği yapıldı. Bu Anayasa değişikliği referanduma sunuldu. Bu son 1 yıllık sürece gelene kadar aslında bunun etkilerini hayatın her alanında görüyoruz. Cumhurbaşkanlığı adaylığı yapmış ve bir partinin eş genel başkanları alındıktan sonra bu hukuksuzluk meşrulaştırılmaya çalışıldı. Yine bugün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının uygulanmaması da 4 Kasım ile başladı aslında. Bunun yanında yine Gezi tutukluları ile başladı. Bunun yanında sadece Kürt halkına değil, Türkiye halklarına yönelik de hukuksuzluklar bu şekilde devam etti. Elbette en ağırı partimize ve Kürt halkına yönelikti. En önemlisi ise hukukta, yargı ve demokratik siyasette bir gedik açıldı ve bu normalleştirilmeye çalışıldı. Bununla beraber artık milletvekilleri, genel başkanlar da gözaltına alınabilir gibi bir normalleştirme durumu vardı. O dönem ben milletvekiliydim ve her gün bir milletvekilimiz bir yerde gözaltına alınıyordu. Yine yargılamalarda ‘Demirtaş kararı’ çıktı ve uygulanmadı. Üçüncü karara kadar geldik. Figen başkanımızın evinin kapıları kırıldı. Bu yönüyle 4 Kasım Türkiye siyasetinde çok önemli bir dönemeçtir.”
‘Topyekûn özgürlük ve demokratikleşme gerekiyor‘
Gelinen aşamada sürecin güçlendirilmesi ve 4 Kasım darbesinin etkilerinin azaltılması açısından atılacak adımlara, açığa çıkan taleplere de işaret eden Meral Danış Beştaş, şunları söyledi:
“İlk atılacak adım, o dönemin siyasi aktörlerinin serbest bırakılmasıdır. Yani Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş, Semra Güzel, Bekir Kaya, Leyla Güven ve Selçuk Mızraklı’ya kadar bir bütün olarak siyasetçilerin serbest bırakılması gerekiyor. Yine atanan kayyımların geri çekilmesi gerekiyor. Bugün 10 belediyemizde halen kayyımlar var ve toplumsal güvenin inşa edilmesi için demokratik siyaset yürütenlerin cezaevinde tutulmaması gerekir. Dolayısıyla halkında bize sahada en çok sorduğu soruların başında bu konular yer alıyor. Tabii ki, bunların yanında demokratik entegrasyon yasalarını da komisyon çalışmalarımız doğrultusunda sunacağımız öneriler ile çıkarmamız gerekiyor. Bu kapsamda demokratik siyaset alanının özgürleşmesi en önemli çıkış yoludur. Dolayısıyla topyekûn özgürlük ve demokratikleşme gerekiyor.”
Haber: Fırat Can Arslan – Ömer Güngör \ MA
			








