İnsan Hakları Haftası kapsamında Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi’ne dair açıklama yapan kurumlar, ‘İşkenceyle yüzleşmeden demokrasi kurulamaz. Yaşamı ve insan onurunu esas alan bir gelecek, ancak bu karanlık mirasla hesaplaşmayla mümkündür’ dedi
İnsan Hakları Haftası kapsamında İnsan Hakları Derneği (İHD), Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD), Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), Amed Barosu, Rosa Kadın Derneği ve Amed Tabip Odası ortak açıklama yaptı. Amed’in Rezan (Bağlar) ilçesinde bulunan Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi’nin insan hakları müzesi yapılmasına ve hafızanın silinmemesine dair cezaevinin önünde yapılan açıklamada, “Yüzleşmek iyileşmektir, Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi insan hakları müzesi olsun” pankartı taşındı. Ortak hazırlanan metni ise ÖHD Şube yöneticisi Ahmet Güler okudu.
‘Tecridin esas alındığı mekanlar’
Cezaevlerinin yalnızca özgürlüğünden yoksun bırakılan bireylerin tutulduğu mekânlar olmadığını, aynı zamanda devletin insan onuruyla, toplumsal muhalefetle ve barış iradesiyle kurduğu ilişkinin en çıplak biçimde açığa çıktığı alanlar olduğunu söyleyen Ahmet Güler, 12 Eylül askeri darbe döneminde Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi’nde yaşanan işkenceleri hatırlattı.
Yüksek güvenlikli cezaevleri ile S, Y ve R tipi cezaevlerinin, tecridin esas alındığını vurgulayan Ahmet Güler, cezaevlerinin bir tecrit politikasının somutlaştığı alanlar olduğunu dile getirdi.
‘Umut hakkı en temel güvencedir’
Barış ve Demokratik Toplum çağrısına dikkat çeken Ahmet Güler, şunları kaydetti:
“27 Şubat itibariyle kamuoyuna yansıyan ve barış ile demokratik toplum perspektifini esas alan sürecin ilerleyebilmesi, diyalog ve müzakere kanallarının fiilen açık olmasına bağlıdır. Bu sürecin en önemli muhataplarından biri olan Sayın Abdullah Öcalan’ın uzun süredir özgürlükten ve etkili iletişimden yoksun bırakılması, insan onuruna dayalı yaşam haklarının ağır ihlali niteliğindedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarıyla güvence altına alınan umut hakkı, yalnızca bireysel bir hak değil; barışçıl çözüm ve demokratik toplumun inşası açısından da temel bir güvencedir. Umut hakkının yok sayılması, toplumun barış ve gelecek hakkının da inkârı anlamına gelmektedir.”
Ortak talepler şunlar:
- Umut hakkı, barışçıl çözüm ve demokratik toplumun inşasının hukuki güvencelerinden biri olarak tanınmalı; süresiz ve mutlak özgürlük kısıtlamalarına dayalı infaz uygulamalarına son verilmelidir.
- Hapishanelerde işkence ve kötü muameleye yol açan tüm uygulamalar derhal sona erdirilmelidir.
- Tecrit uygulamaları kaldırılmalı; insan onurunu esas alan, şeffaf ve demokratik bir infaz rejimi tesis edilmelidir.
- İşkence suçlarına ilişkin cezasızlık politikasına son verilmelidir.
- Geçmişten bugüne hapishanelerde yaşanan ihlallere ilişkin hakikat ve yüzleşme mekanizmaları oluşturulmalı; toplumsal hafıza ve adalet birlikte inşa edilmelidir.
- Hapishaneler, barış ve demokratik çözüm sürecinin önünde bir engel olmaktan çıkarılmalıdır.
- İşkenceyle yüzleşmeden demokrasi kurulamaz. Hakikat olmadan barış inşa edilemez. Yaşamı ve insan onurunu esas alan bir gelecek, ancak bu karanlık mirasla hesaplaşmayla mümkündür.
Kaynak: JINNEWS









