2025’te sanırım bu ilk buluşmamız. Yeni Yaşam Gazetesi’nin yeni döneminde yazıma, hepinize merhaba diyerek başlamak istedim. Dönemin başından beri size yazamadığım her hafta için bağışlamanızı dileyerek… Merhaba barışa, umuda açılan günlere…
Bu yazıda yazmaya çalıştığım olaylara tanıksınız, birlikte yaşadık her aşamasını, bu nedenle bu yolculuk hepimizin yolculuğu. Ne kadar yan yana isek o kadar yakın ufuktaki aydınlık. Ne kadar kırılırsa ötekileştirmeler o kadar berraklaşır ufuk, ne kadar buluşursak o kadar özgür olur yaşam. Buluşanlara, özgürlükten, barıştan vazgeçmeyenlerin öreceği yarınlara merhaba…
Bu günlerde kadınlar barışı konuşuyor, patriyarkayı alaşağı etmek için. Ekoloji mücadelesi yürütenler kapitalizmi yenmenin hedefinde, yaşamın özgürlüğünü; savaşın sömürüyü, zulmü, güvencesizliği tahakkümü arttıran stratejilerini yenmek için konuşuyor Barışın Ekolojisini. Siyasiler yaşamı yok edenlerin elinden gücü alıp özgürlüğü yerine koymak için konuşuyor Barışı. Bizler araştırmacılar, akademisyenler nice zamandır Barışı konuşmaktayız özgürlüğün güvencesi olduğu için.
Barış istemiştik bundan 9 yıl önce. 2016 yılında Ocak ayında duyurduk Sur’da, Cizre’de, Nusaybin’de, Silopi’de vd. Kürt illerinde sokağa çıkma yasakları ile başlayan halklara güvenlik kuvvetlerinin operasyonları ile süren savaş iklimine, baskılara karşı ”Bu suça ortak olmayacağız” diyerek Barış istediğimizi duyurmuştuk. Siyasi iktidarı ise uyarmıştık, savaşı, saldırıları sona erdirmesi için.
Sonra gözaltılar başladı, ardından KHK’lar ile tek tek işlerine son verildi imzacı barış akademisyenlerin. Özlük hakları bir gecede elinden alındı çoğu arkadaşımızın. Emekli olabilecekler zorunlu olarak emekliliğini istedi bu süreçte. Genç arkadaşlarımız yurtdışına gitmek zorunda kaldı kariyerlerini sürdürebilmek için.
Önce siyasi iktidar kesti Barış istemenin diyetini bizlerden, ardından Ağır ceza mahkemeleri yargıladı her birimizi. Farklı mahkemelerde tek tek yargılandık, farklı cezalar aldık, aynı bildiri ile barış istememize rağmen. Üniversitelerden, öğrencilerimizden, yaptığımız araştırmalardan, sürdürdüğümüz akademik çalışmalardan koparıldık. Yaşamı sürdürmeye çalışırken güvencesiz yaşama mahkum olan akademisyenlerden iş cinayetine uğrayan da oldu, yaşamına son verenler de. Her geçen gün ödenen bedeller sürece de yaşamlara da eklendi. Siyasi iktidarın barış akademisyenlerine ödettiği bedele toplumun ödedikleri de eklendi 9 yıl boyunca.
Artık Üniversitelerde siyasi iktidarın sözleri aklanıyor örneğin. Toplumun ve yaşamın yararına değil, siyasi iktidarın tercihlerine göre şekilleniyor üniversitelerde çalışmalar. İktidarı destekleyen açıklamalar, raporlar, kararlar üretiliyor, siyasetin öngördüğü konularda projeler yapılıyor, araştırmalar destekleniyor. Siyasi iktidarın stratejileri aklanıyor, bilimsel kılıflara geçiriliyor talimat geldikçe. Ana akım gazetelerde, televizyonlarda, mahkemelere sunulan raporlarda sıkça rastlanıyor iktidar sözlerini kendi değerlendirmesi olarak aktaran “bilim” insanlarına.
YÖK’le yok edilmeye çalışılan üniversitelerin özgürlüğü ve özerkliği, Barış Akademisyenlerine 2016 yılında yapılan müdahalelerden beri tamamen ortadan kalkmış durumda. Son dokuz yıldır, Siyasi iktidar savaşın bütçesini yaşamın bütçesini birkaç kez katlayacak kadar arttırmakla kalmadı, savaşı siyasetini temel siyasi strateji haline getirdi. Darbe ve savaş siyasetini kalıcı hale getirmek için halkların iradesini temsil eden yerel yönetimlere el koymayla başlattığı kayyım siyasetini üniversitelere kayyımla el koyarak sürdürdü. Akademik özgürlüğü tamamen gasp etti. Evrensel bir kurum olması gereken üniversiteler; kapısında özel güvenliğin olduğu, kayyım yönetiminin istediğini alıp istemediğini almadığı, akademik yaşamlara son verilen yapılara dönüştürüldü. Bilimsel işlevinden, özgür düşünceden, bağımsız araştırmalardan, yaşamın ve toplumun yararına tutum alan akademisyenlerden, eğitim ve öğrenimden koparıldı.
Bizler; YÖK kurulduğu andan beri YÖK’ün üniversitelere uygulamaya çalıştığı baskı ve zülme karşı durduk. Ne elimizden alındığı sanılan akademik ünvanlar ne de kapısına kilit vurulan, özel güvenlik konan, yönetimine siyasete itaat edenlerin getirildiği binalarda çalışamamak umurumuzda. Barış istemekten de özgür ve özerk üniversite hedefimizden de vazgeçmedik, düşünce özgürlüğünden ödün vermedik vermeyeceğiz.
Bu yazı Boğaziçi Üniversitesi Akademisyenlerinin 1000. Direniş gününde kaleme alındı. 17 Ocak 2025 günü Barış akademisyenleri, üniversitelerin özgürlüğünden ödün vermeyenler buluştu Boğaziçi Üniversitesi Güney Meydanında. Her geçen gün gücü artarak sürdürülen bir direnişten yükselen irade ortaktı alanda; Akademi özgürleşecek. Üniversiteler de yaşam da tutsaklıktan kurtulacak.
Kararlıyız. Onlar gidecek. Kapısında demir parmaklıkların, özel güvenliğin, yönetiminde iktidarın adamlarının olmadığı bağımsız özerk akademiler olacak yarınlarda. Biliyor ve inanıyoruz; özgür düşünenler güçlendirecek barışı, yaşamın her aşamasına ekleyerek…