11 Kasım 2019 günü sabaha karşı 4.30 sularında İstanbul’un Beyoğlu semtinde bir binanın dibinde cansız bir beden bulundu. Yapılan incelemede ölen kişinin üçüncü katta eşiyle birlikte ikamet ettiği dairenin penceresinden düşmüş olduğu anlaşıldı. Birleşik Krallık vatandaşı olduğu tespit edilen bu kişinin adı James Le Mesurier’di.
Maktulün dibine düştüğü binanın diğer katlarında Mayday Kurtarma adlı bir firmanın ve Beyaz Miğferliler adlı bir yardım kuruluşunun ofisleri bulunmaktadır. Le Mesurier, her iki kuruluşun da yöneticisiydi. İngiliz ordusundan emekli bir istihbarat subayı olan maktul, Balkanlar’da ve Ortadoğu’da çeşitli askeri görevlerde bulunduktan sonra Mayday Kurtarma şirketini oluşturarak arama/kurtarma sektörüne girmiş. 2014’te Suriye’de İslamcı muhalefetin tarafında kurtarma faaliyetlerinde bulunmayı amaçlayan Beyaz Miğferlileri kurarak geliştirmiş. Bu gelişme, 120 milyon doları aştığı söylenen uluslararası fonların katkısıyla olmuş. Devlet bazında Almanya, Fransa ve Kanada yanında en büyük finansman kaynağı İngiltere olmuş.
İstanbul-Idlib hattı
Beyaz Miğferlilerin ana kadroları, Türkiye’de AKUT tarafından kurtarma eğitimi verildikten sonra Suriye’ye geçiyorlardı. Beyoğlu’ndaki merkez binaya ek olarak Gaziantep’te bir eğitim ve koordinasyon merkezleri vardı. Suriye’de muhalif grupların kontrolündeki bölgelerde hava bombardımanlarından sonra enkaz kaldırma faaliyetlerinde bulunurken sürekli olarak yerel gençlerden eleman devşiriyorlardı. Kendi kaynaklarına göre, 2016 yılı itibarıyla çoğunluğu Suriyeli 4000 kişilik bir mevcuda ulaşmışlar ve binlerce hayat kurtarmışlardı.
Beyaz Miğferliler kaynaklı bazı görüntü ve haberlerin “mizansen” olduğu yolunda iddialar bulunuyor. Bazı kimyasal silah saldırılarının failleri konusunda yanıltıcı bilgi verdikleri de iddia edildi. Özellikle İngiltere bağlantıları nedeniyle Batı kamuoyunu etkilemekte oldukça başarılı olduklarından, yardım ve kurtarma işlerinden çok Esad rejimi karşıtlarının propaganda aygıtı olarak faaliyet gösterdikleri söyleniyordu.
2016’da Halep’in cihatçılardan geri alınmasından sonra Idlib bölgesinde faal olan Beyaz Miğferliler, 2018’de Türkiye’nin Zeytin Dalı harekâtını “Afrin’in kurtuluşu” olarak selamladı. TSK’nın ve cihatçı paramiliterlerin özellikle Kürt güçlerine karşı operasyonlarında en azından mayın temizleme görevleri ifa ettikleri belgelenmiş olan Beyaz Miğferliler, bu ve benzeri destekleri nedeniyle yalnızca Esad rejimi ve Rusya değil Suriye Demokratik Güçleri tarafından da hoş gözle bakılmayan bir yapı.
“İntihar” ve “ihtilal” vakitleri
2018’den itibaren Beyaz Miğferlilerin faaliyetlerinde bir durulma görülüyor. Kuruluşun yüzlerce Suriyeli elemanının aileleriyle birlikte Ürdün’e sığındığı ve buradan çeşitli Batı ülkelerine iltica ettiği haberlerine rastlanıyor. Ama özellikle İngiltere’den fon akışı kesintisiz devam etmiş. İşte Yüzbaşı James Le Mesurier’in “intihar” zamanlaması, tam bu geçiş dönemine tekabül ediyor. İntihar, Türk emniyeti tarafından yürütülen soruşturmada varılan resmi sonuç. Ölümün tek olası tanığı olan maktulün eşi Emma, kısa bir sorgunun ardından serbest bırakıldı. Le Mesurier’in cenazesi İngiltere’ye gönderilirken Emma da ülkesi Hollanda’ya döndü.
Le Mesurier’in bir arkadaşı, ölümün ardından “O pencereden düşmek imkânsız” ifadesini içeren bir tweet atmıştı. Dönemin Suriye devlet başkanı Beşar Esad, Avrupa medyasına konuşarak bu olayın intihar değil Batılı gizli servisler tarafından işlenmiş bir cinayet olduğunu öne sürdü. Rus televizyon kanallarındaysa “MI6 tarafından işlenen temiz bir İngiliz cinayeti” yorumu yapıldı.
Suriyeli ve Rus kaynaklar, başından itibaren ısrarla Beyaz Miğferlilerin İngiliz istihbaratı MI6’nın bir örgütlenmesi olduğunu, cihatçıların safında savaştıklarını, özellikle El Kaide ve El Nusra artığı muhalif grupları İngiliz istihbaratının kontrolü altına alma görevini icra ettiklerini iddia ettiler. Rus Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Maria Zakharova, Le Mesurier için “El Kaide ve benzeri terörist gruplarla bağlantılı bir MI6 ajanı” tanımını yapıyordu. Bilindiği üzere, Heyet Tahrir Şam (HTŞ) 2017’de El Nusra’nın bazı diğer cihatçı gruplarla birleşmesi sonucu ortaya çıkmıştı.
26 Kasım 2024 günü İdlib’den 36 kamyonetle yola çıkan 350 kişilik silahlı bir HTŞ grubu, hemen hiçbir direnişle karşılaşmadan kısa sürede Şam’a ulaştı ve 8 Aralık’ta rejimi devirdiğini ilan etti. “İhtilalin” ertesi günü, Beyaz Miğferliler yeniden ortaya çıkarak Sednaya Hapishanesi’nin yeraltı hücrelerindeki tutsakları kurtarırken görüntü verecekti. HTŞ lideri Colani, İngiliz diplomatik heyetinin kendisini ziyareti öncesi adını derhal Ahmet El Şara olarak değiştirecek, sakal tıraşını cihatçı tarzdan hipster’e dönüştürürken üzerine apar topar bir takım elbise giyinerek Vakko marka bir kravat takmayı da ihmal etmeyecekti.
Şam’dan Londra’ya
Suriye’de bunlar olurken, 27 Kasım 2024 sabahı Londra polisi, Haringey semtindeki Kürt Toplum Merkezi’ne bir baskın düzenleyerek kuruluşun 6 yöneticisini gözaltına aldı. 9 Aralık’ta mahkemeye çıkarılan yöneticilerin PKK propagandası yapma suçlamasıyla tutuksuz yargılanmalarına karar verildi. Kürt çevreler, bu operasyonun Türk dışişleri bakanı Hakan Fidan’ın 30 Ekim günü İngiltere’ye yaptığı resmi ziyaretin ardından gelmiş olmasına dikkat çekiyorlar.
Ama bu yorum, meselenin bazı boyutlarını gözden kaçırıyor olabilir. Örneğin, Haringey’in sadece birkaç mil güneyinde bulunan Whitechapel bölgesinde, Hizb ut-Tahrir, Heyet Tahrir Şam ve benzeri akımların sempatizanlarını da ihtiva etmesi kaçınılmaz olan İslamcı dernekler, faaliyetlerini serbestçe, kesintisiz ve son haftalarda artan bir coşkuyla sürdürebiliyorlar.
İngiliz polisi ve mahkemeleri Londra Kürt Toplum Merkezi’ni sorgulayıp yargılarken, özellikle Tişrin barajı civarında Türk SİHA’ları ve Türkiye’nin vekalet gücü olan Suriye Milli Ordusu mensuplarının Suriye Demokratik Güçleri’ne ve Kürt sivillere yönelik saldırıları şiddetini artırarak devam ediyor. O esnada Türkiye’deki Kürt siyasetçi ve aydınlar yoğun olarak barışı konuşmaya çalışıyorlar.
ABD ve İsrail etkileri üzerinden yorumlanması gelenekselleşmiş olan bu çok değişkenli manzaranın bir yerine, belki de merkezine İngiltere’yi koyan daha çok yönlü bir okuma ihtiyacı, sisler dağıldıkça daha da belirginleşmektedir.