• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
2 Kasım 2025 Pazar
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Gündem Güncel

Demokrasi ve Barış İçin Buluşuyoruz Çalıştayı: Abdullah Öcalan’ın koşulları kritik önemde

1 Kasım 2025 Cumartesi - 20:45
Kategori: Güncel
Demokrasi ve Barış İçin Buluşuyoruz Çalıştayı: Abdullah Öcalan’ın koşulları kritik önemde

Demokrasi ve Barış İçin Buluşuyoruz Çalıştayı’nın 1’inci gününde, kayyım politikaları ve süreç konuşularak, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın koşullarının kritik önemde olduğu vurgusu yapıldı

DEM Parti, EHP, EMEP, SMF, TİP ve TÖP’ün çağrısıyla düzenlenen ve iki gün sürecek “Demokrasi ve Barış İçin Buluşuyoruz, Mücadelenin Olanaklarını Konuşuyoruz” başlıklı çalıştayın birinci günü Ankara’da Makina Mühendisleri Odası Eğitim ve Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi. Türkiye’nin farklı toplumsal, siyasal ve mesleki alanlarından çok sayıda isim, çalıştayın ilk gününde bir araya geldi. Çalıştayda, ülkenin içinde bulunduğu otoriterleşme süreci, demokrasi krizleri, kayyım politikaları, barış arayışları ve yeni bir demokratik mücadele hattının olanakları tartışıldı.

Demokrasi mücadelesinde yaşamını yitirenlerin anısına bir dakikalık saygı duruşuyla başlayan çalıştayda, açılış konuşmasını EMEP Genel Başkan Yardımcısı Selma Gürkan gerçekleştirdi. Dünya genelinde siyasetin silah ile yürütülmeye çalışıldığına dikkati çeken Selma Gürkan, “Ülkelerin bütçe harcamalarına baktığımızda silahlanma önemli bir yer tutuyor. Orta Doğu coğrafyası başta olmak üzere ABD; Rusya, Çin ve AB ülkeleri olmak üzere bloklaşma ve çıkarların sertleşerek çatışmaya dönüşmesi ve bölgedeki iç çatışmaları besleyen bir karakter açığa çıktığını görmekteyiz” dedi. Türkiye’nin de bu politikalardan bağımsız olmadığını ifade eden Selma Gürkan, yayılmacı politikasıyla emperyalist ülkelerin çıkarlarına uygun bir dış politika sergilediğini belirtti.

İktidarın iç siyasette de baskı politikalarını sürdürdüğünü dile getiren Selma Gürkan, “İktidarın adına henüz barış ve çözüm diyemediği bir süreç yaşanıyor. Bu müzakereler sürecek ama biz emek ve demokrasi güçleri olarak barışı, demokrasiyi kazanmanın yolunun nereden geçtiğini bu çalıştayda ortaya koymaya çalışacağız” sözlerini kullandı.

‘Özgürlük nedir?’ 

İlk olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) eski yargıcı Rıza Türmen, söz aldı. “Özgürlük” tanımlaması yapan Rıza Türmen, “Cezalandırma korkusu olmadan düşüncelerinizi serbestçe açıklamanız, eylem yapabilmeniz, hakları serbestçe uygulayabilmenizdir. Özgürlükten bahsediyorsak eşitlikten bahsetmeliyiz, birbirlerinin ayrılmaz parçalarıdır. Ekonomik imkanlarımız yoksa özgürlüklerin de pek anlamı olmuyor. Özgürlüğü ekonomik imkanlarla birleştirmek lazım. Sosyal ekonomik haklara dayanması lazım” sözlerini kullandı.

“Özgürlük kaçınılmaz olarak devlete karşı gelişmiştir” diyen Rıza Türmen, demokrasi ile devlet arasında yapısal bir çelişki olduğuna dikkat çekerek, “Demokrasi içinde çatışma vardır, bu da özgürlüğü doğurur. Başka bir halkı ezen bir halkın kendisi de özgür olamaz. Yani Türkiye halklarının özgürleşmesi için Kürt halkının özgürleşmesi lazım” dedi.
Rıza Türmen şöyle devam etti:

“AİHM istatistiklerine göre orada bekleyen 60 bin 350 dava var. Bunun 20 bin 600’ü Türkiye’ye ait. Yani yüzde 35,8’ine tekabül ediyor. Çünkü Türkiye’de hukuk bulunamadığı için, adalet terazisinin ayarı bozuk olduğu için insanlar adaleti yurtdışındaki terazilerde arıyor. Türkiye’deki davalarda illiyet bağı kurulmuyor. Bütün davalarda bir olgu var ortada ancak şüpheli ile olgu arasında bağ kurulamıyor, delillendirilmiyor. Gizli tanık ya da itirafçı beyanlarıyla tutuklamalar yapılıyor. Bu hem savunma hakkına hem de silahların eşitliği ilkesine aykırıdır. Gizli tanık beyanlarıyla insanlar mahkum ediliyor. İktidar yargıyı kendi silahı olarak kullanıyor.”

‘Yeni bir literatür gelişti’

Çalıştayın 2’nci oturumunun ilk konuşmasını yapan oturumun möderetörü ve TELE1 Temsilcisi Musa Özuğurlu, TELE1 kanalına atanan kayyıma rağmen çalışmaya devam ettiklerini belirtti. Kayyım kelimesinin son dönemde moda kelimelerden biri olduğu vurgusunu yapan Musa Özuğurlu, “Biz bu kelimeyi nerede duyduk; HDP’li belediyelere yönelik olarak, yani Dem Parti belediyelerine yönelik olarak yapılan gasplar sırasında duyduk. Neden moda diyorum; Mesela şöyle bir şey var. Yeni bir literatür gelişti Türkiye’de. Özellikle yandaş basın tarafından ortaya çıkartılan bir şey bu. İktidarın da kendisinin kendi propagandacılarının çok başarılı bir şekilde buldukları yeni jargonlar var” dedi

Kayyımların tarihsel geçmişi

Ardından söz alan Muş Baro Başkanı Kadir Karaçelik ise, yerel yönetimlerin kayyımla ilişkisine ve kayyımın literatüre girişinin tarihsel sürecine değinerek, “Bölgede yaşanan siyasal hadiselerden, isyanlardan sonra gelişen şart ıslahat raporuyla birlikte hukuki ve siyasi deneme damgası vuran bir dönemdir. Umumi müfettişliklerin Türkiye’de kurulduğu bir döneme tanık olduk. Beş tane umumi müfettişlik kurulur. Bu umumi müfettişliklere birden fazla vilayetin üzerinde söz sahibi olmayı, belediyelere bütçe amirleri doğrudan atama yetkisini verir. Hemen beraberinde o yıl 1930’da 1580 sayılı bütçe sayısı işler. Belediye kanunuyla ilgili bir tartışma başlar ve o tartışmada da Meclis’te şunu söylüyorlar. Mezuniyeti eğitimi yeterli olmayan yerlerde şart vilayetlerinde der ki; ‘Belediye başkanını bulamadığımız takdirde buradan merkez müdahale edip bir temsilci atayabilir’ Kanun tasarısı böyledir ve kanunlaştığı zaman da Türkiye’deki bütün yerel yönetimlere merkez istediği an bir atama gerçekleştirir” şeklinde konuştu.

‘Hukukta yeri yok’

Sonrasında, yerine kayyım atanan Êlîh Belediye Başkanı Gülistan Sönük, kayyımların bir değir dayanağının ise Lozan Antlaşması olduğunu söyleyerek, “Şimdi bize kayyum atandığında bir soruşturma yapıldı. Niye soruşturma diyorum İçişleri Bakanlığı bir yazı yayınladı ve işin tuhaf yanı şöyle biz İçişleri Bakanlığının resmi sayfasında yayınladığı bir yazıyla Batman’a kayyum atandığını da öğrendik. Çünkü bize bir tebligat yapılmadı” dedi. Açılan davanın içeriğine ilişkin bilgi veren ve soruşturmanın halen işletilmediğini belirten Gülistan Sönük, “Şöyle yazıyordu; örgüt üyeliğinden 6 yıl 3 ay ceza ve 2023 ile 2024’de açılan iki soruşturma! Aradan bir yıl geçti ve bu kararla bu bilgilendirmenin yapılmasından sonra biz hiçbir ifadeye çağrılmadık. Hiçbir şekilde ne bize ne avukatlarımıza ne bu soruşturmalar neye ilişkindir? Biz propaganda mı yapmışız? Örgüt üyesi miyiz? Yardım yataklık mı? Hiçbir şekilde bize bilgi verilmiyor. En son Batman İdare Mahkemesi Batman Cumhuriyet Başsavcılığına yazı gönderdi ve bu soruşturmaların içeriğini sordu; Onlara da bilgi verilmedi. Kısıtlı bir kararı olduğunu söylediler. Yani aslında şunu demek istiyorum; Bu kayyum atamalarının mevcut Anayasa’da yeri kısmen bu eklenen işte KHK’lerle birlikte olsa bile hukukta yeri yok. Yani bir şekilde uydurulmuş davalardan kaynaklı ve Türkiye’de en basit şey Kürde bir soruşturma açmaktır” şeklinde konuştu.

‘Çok çalışmalıyız’ 

Ardından ikinci oturumun son konuşmasını yapan TJA Aktivisti Gültan Kışanak da sürekli şikayet eden bir politik çizgiden çıkışın gerekli olduğu vurgusunu yaparak, “Hepimiz, bir ağlama duvarının önünde, sürekli iktidar böyle kötü, şöyle kötü, bunu da yapıyor, şunu da yapıyor, şu kadar antidemokratik, bu kadar üstümüze geliyor, bu kadar tutukluyor, bu kadar kayyum atıyor diye diye yani hani böyle sürekli dert yanan mızmızlanan bir haldeyiz. Bundan kendimizi çıkartmalıyız! Bundan kendimizi nasıl çıkartacağız; Güçlü bir gelecek vizyonu, güçlü bir gelecek programı ama gerçek anlamda eşitlik hukuku üzerine, demokratik haklar üzerine kurulmuş bir vizyon etrafında yeni bir duygu durumu, yeni bir atmosfer yaratmalıyız. Yoksa herkes çok emek veriyor, çok çaba sarf ediyor, çok mücadele ediyor. Buradaki insanlara hani ben de dahil belki de yatağımızda 4 saat rahat uyumuyoruzdur. ‘Ne olacak, ne olacak’ diye düşünüyoruzdur, bu bizi kurtarmıyor. Ben özet olarak kendimize dönmemiz gerektiğini kendi sorunlarımızla gerçek hakiki bir yerden tek tek olarak kendimize de mevcut siyasal yapılarımıza da mevcut örgütlerimize de bu perspektiften bakıp daha iyisini nasıl yapabiliriz, yeni bir vizyon, yeni bir duygu durumu, yeni bir heyecan dalgası nasıl yaratabiliriz, nasıl bir demokrasi barış ve haklar programıyla toplumun karşısına çıkarız diyerek bence bunu çok çok tartışmaya ihtiyacımız var” dedi.

‘Barışın toplumsal yeniden üretimdeki yeri’ 

Trump’a ve Erdoğan’a göre barışın daha farklı bir çerçevede ele alındığına işaret eden Şebnem Oğuz ise “Barış bunlara göre, savaşın sermaye için sürdürülebilir kılması demektir. Yani barış savaşın sonu değildir. Barış, savaşın sürdürülebilir biçimidir. Dolayısıyla bir savaş politikasını ele alırken onu bir savaş barış döngüsü olarak kurarlar. Dolayısıyla bizim başka bir barış anlayışı savunduğumuzu buna karşı belirtmemiz gerekiyor. Bu noktada da Türkiye’de tabii ki bunun aslında şöyle olduğunu düşünüyorum; Son süreçte Erdoğan ‘İç cephenin takimatı’ diyor. ‘terörsüz Türkiye’ deniyor, bunun arkasında bir komplo aramaya gerek yok. Bunlar gerçek. İç cephede homojen bir ulus yaratıp onu arkasına alıp yeniden dışarıya doğru o savaşı sürdürmeye çalışıyor. Bunu şimdi bütçede görüyoruz zaten. Yani bütçedeki savaş harcamaları bize bunu çok net gösteriyor. Barış meselesinde egemenlerin barışından başka, biz kendi barışımızı kurmak istiyorsak bunu bir ideal olarak savunamayız. Marx’ın bir sözü vardır; ‘Yanlış bilince karşı doğru bilinçle değil praksisle mücadele edilir.’ Bizim barışı inşa etmemiz lazım. Bunu bir pratik olarak yani barışın toplumsal yeniden üretimdeki maddi koşullarıyla geçim, barınma, sağlık, eğitim temel hizmetlerle ilişkilendirerek bir inşa etmemiz lazım” dedi.

‘İmkan süreci’

Barış ve Demokratik Toplum Süreci’ni “İmkan Süreci” olarak değerlendiren Yazar Ayşegül Devecioğlu, “Çünkü imkân süreci dediğim zaman yani ortada aslında yapılmış bir anlaşma, böyle tanınacak haklar, her şey hazır, işte şöyle olacak, böyle olacak diye bir şey olmadığında bunun ancak mücadeleyle olacağını, bunun ancak biz orada olursak olacağını gördük. Türkiye’de sosyalistlerin temel meselesi, her şeyi aslında kapitalizmle, emperyalizmle, sermaye birikim modelleriyle bağlantısını kurmaya alışık olan ve bunu yapabilecek tek siyasi şey olan savını yapamaz olmasıdır. Biz burada niye bir destekçi olarak kaldık? Çünkü Türkiye’de sosyalistler bu konuda kendilerini baştan dışsal bir pozisyona yerleştirdiler. Oysa ki Türkiye’de yani mesela Cumhuriyetin kuruluşundan beri bunları ister istemez tartışacağız. Her ne kadar bazı sosyalist örgütler bile kendilerini gazi Meclis filan diyerek o cumhuriyetin bir şekilde gölgesine almaya çalışıyorlarsa da; bu cumhuriyet kurulduğu andan itibaren Kürtleri yok sayarak kurulduğu andan itibaren Alevileri yok sayarak kurulduğu andan itibaren Kürt sorunu diye bir şey var.

‘Öcalan’ın koşulları kritik önemde’

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın müzakere koşullarının, özgür koşullarının, örgütle, ve konuşması gereken taraflarla konuşa bileceği koşullarının oluşmasının hayati önem taşıdığını da belirten Ayşegül Deveci devamla şunları söyledi, “Şaşkınlık içindeyiz bu sürece bakarken, ben nasıl bu kadar rahat olabiliyoruz diye bakıyorum. Hep evet elimize bir tarihi fırsat geçmişti diyoruz ve o fırsat deyince sezon sonu indirimi gibi oluyor. Hadi tarihi imkan diyelim” dedi.

Kaynak: MA 

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

Taziye ziyaretine polis engeli: Oturma eylemi başladı

Sonraki Haber

Kobanê Günü Mexmur’da kutlandı

Sonraki Haber
Kobanê Günü Mexmur’da kutlandı

Kobanê Günü Mexmur'da kutlandı

SON HABERLER

Muhalefet yol ayrımında

İlk adım Öcalan’a özgürlük

Yazar: Heval Elçi
2 Kasım 2025

‘Kürt sorunu, demokrasi ve barış’

‘Kürt sorunu, demokrasi ve barış’

Yazar: Heval Elçi
2 Kasım 2025

Türk-İsrail ‘savaşı’ ve Sumud

Cumhuriyet: ‘Ana’ ve ‘Yavru’

Yazar: Heval Elçi
2 Kasım 2025

Muhteşem Koma Amed konseri kesmedi, barış da istiyoruz

Muhteşem Koma Amed konseri kesmedi, barış da istiyoruz

Yazar: Aziz Oruç
2 Kasım 2025

Taşa oyulmuş bir acı

Taşa oyulmuş bir acı

Yazar: Heval Elçi
2 Kasım 2025

Jin Dergi’nin yeni sayısı yayında

Jin Dergi’nin yeni sayısı yayında

Yazar: Heval Elçi
2 Kasım 2025

Mine Karaca: Güven ve saygı içerisinde yaşamak istiyoruz

Mine Karaca: Güven ve saygı içerisinde yaşamak istiyoruz

Yazar: Heval Elçi
2 Kasım 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır