Ortadoğu merkezli 3. Dünya Savaşı kendi mantığı içinde kıvrımlar ya da labirentler oluşturarak yoluna devam etmektedir. Savaşın tarihsel geçmişle yoğun bağlantıları olmakla birlikte, onların koşullandırması altında 21. yüzyılın hem devletçi uygarlık, onun güncel temsilcisi olan finans çağı kapitalizm hem de demokratik uygarlık kazanmış oldukları yeni özelliklerle iç içe geçen kompleks bir mücadele içindedirler. Hal böyle olunca yaşananları anlamak, anlamlandırmakta ve doğru tutum ortaya koymakta güçleşmektedir.
Kuşkusuz yaşananların anlaşılması için yeni düşünce ve zihniyet gerektirmektedir. Tarih göstermektedir ki, insanın düşünme biçimi ağırlıklı geçmişin şekillenmesi altında kalmakta, ondan sıyrılması oldukça da zor olmaktadır. Hal böyle olunca da geniş kitlelerin süreci anlama, kavramlaştırmalara vakıf olma; tutum açığa çıkarma sancılı olabilmektedir. Değişim ve dönüşümü gerçekleştirme, yeni koşullara göre yapılanmada gecikmeler, zaman kayıpları; hatta süreci kaybetmeye kadar götürebilmektedir. Zira bu tür hallerde genellikle iktidar-devlet saptırması başat gelmiş ve geçicide olsa başarılar kazanmış; o başarıların cazibesine kapılarak şımardıkça şımarmıştır. Günümüzde AKP iktidarı bunun tipik bir örneğini oluşturmaktadır. 17 yıldır hile ve demagojiyle aldığı seçim sonuçlarını nasılda yenilmezliğe tahvil ettiği açık değil midir? “O yenilmezdir” mottosu çok geniş kesimlere empoze edildiği, “nasılsa kaybederiz” düşüncesi hareketsiz ve dirençsiz sonuçlar ürettiği gayet açıktır. Tarihte bu tür durumların sayısız örneğine rastlamak mümkündür.
Günümüz savaş ve mücadeleleri çok daha karmaşık hal almıştır. Doğru ve yanlışların çok fazla iç içe geçtiği ya da geçirildiği; bir ülkenin içi ile dışı ayrımların silikleştiği, adeta ortadaki çizgilerin kaybolduğu bir zamanın içinde yaşamaktayız. Doğruyu bulmak tarihsel perspektiften yoksunluk var ise, içinden çıkmak imkânsızdır. Öcalan, son avukat görüşmesinde “Suriye’deki sorunların Türkiye’nin iç sorunlarına, Türkiye’nin iç sorunlarının da Suriye’nin iç sorunlarına dönüşmüştür” derken, vurgulamaya çalıştığı gelinen aşama itibarıyla iç içe geçmiş problemlerin tek tek ele alınıp çözmenin olanağı kalmamıştır. Bu durum finans çağı kapitalizmin dünya çapında yaygınlaşma, derinleşme eğilimine girmesiyle doğrudan bağlantılıdır.
3. Dünya Savaşı bu yeni duruma uygun vücut bulmuştur. Yığınla yanlarıyla önceki savaşlardan ayrılmakta; ilişki-ittifaklardan tutalım, savaş tarz-tempo ve tekniğe kadar her yönüyle farklıklar arz etmektedir. Oldukça karmaşık bir savaş türüdür. Dolaysıyla eski savaş düşünce ve zihniyetinde ısrar etmek; anlama, anlamlandırma ve ona uygun tutumlar geliştirmekte mümkün olmayacağından sonuçta kaybetmek kaçınılmaz olacaktır.
Yine merkezinde Ortadoğu yer alsa da, çeşitli araçlarla küresel çapta sürdürülen bir savaş olmaktadır. Bu durum küresel çapta ezilenlerin önünü açmakta, koşullarını olgunlaştırmakta, özgürlük eğiliminin de birleşme ve ortaklaşmada ciddi fırsatlar sunmaktadır. Dolaysıyla savaşta yaşanan gel-gitlerin her aşamasına vakıf olmayı gerektiriyor. Özgürlük arayışçılarının önüne daha fazla fırsatlar ve olanaklar sunmaktadır. Yeter ki süreçlerin her aşamasını doğru okuyabilmek ve yönetebilmektir. Eskiye takılmak ve dogmatik düşüncelerle yol almak kaybettirir.
Bütün bu özlü belirlemeleri şunun için yaptık: Son ABD ve Türkiye idaresinin adına “güvenli bölge” dedikleri Kuzey Suriye’deki yapıyı oluşturma mutabakatı meseledir. Açıklama yapılmasının hemen akabinde yoğun bir tartışma başladı. Tartışmalarda kimi nalına, kimi mıhına vurmaya başladı. Bir ‘başarı, zafer’ havası verilmeye çalışılmaktadır. Onunla “adam yine kazandı” algısı oluşturulması hedeflenmektedir. İster Kemalist isterse yeni Osmanlıcı eğilimler şovenizmi şaha kaldırma gayesine girmişlerdir.
“Aylar önce Kuzey Suriye’ye gireceğiz” yüksek perdedeki haykırışların birden kesildiğini pek soran yoktur. Ortak hareket merkezinin dışında anlaşmada fazla bir şey görülmüyor. İçeriksiz bir uzlaşmaya benziyor. Yine Demokratik Suriye Meclisi’nin konuya ilişkin bir açıklaması da yok. O yapı ne düşünüyor, tavrı nasıldır? Kuşkusuz bu da önemlidir. Öyle anlaşılıyor ki, taraflar zaman kazanmaya dönük bir çaba içindedirler. Yalnız şunun altını çizmek gerekiyor. Zimmen de olsa Türkiye, Kuzey ve Doğu Suriye birimini tanımış oluyor. Bu biraz bir zamanların Güney Kürdistan yapısının tanınmasını çağrıştırıyor. Elbette Kürtler açısından ‘cepler’ şeklinde kimi devriye atma biçimindeki yapıların vurgusu duygusal bir zorlanmayı getirebilir. Ancak zamanla sorunların çözümünün önünü de açacak potansiyeli de içinde barındırıyor.
Son derece kaygan ve karmaşık bir zeminde politika yapılmaktadır. Lenin, “iki adım geri bir adım ileri” demektedir. Son gelişme bu cümleyi fazlasıyla çağrıştırıyor. Demokratik temelde Suriye sorununun çözümü, Türkiye’deki halkların demokratik zeminde birlikte yaşamanın yolunu da kolaylaştıracaktır.