Nevin Cerav/İstanbul
Geniş kapsamlı bir kampanya başladı Türkiye’de. Kadın Özgürlük Hareketi’nin başlattığı bu kampanya, ‘Özgürlük ve değişim için sen de ayağa kalk’ diye seslendi herkese. Erkekleri değişmeye, kadınları ise mücadeleyi yükseltmeye davet ediyor
Temmuz ayında Kadın Özgürlük Hareketi (TJA), 5 ay sürecek bir kampanya yürüteceğini duyurdu. Bu kampanyanın elzem bir ihtiyaç olduğu, özellikle bölgede kadın ve çocuklara yönelik kazanımların yok edilmesiyle toplumdaki geriye gidişin ciddi tahribatlara yol açtığı vurgulandı. Diyarbakır’da ‘Özgürlük ve değişim için sen de ayağa kalk’ sloganıyla start alan kampanyanın İstanbul ayağı ise ‘Kadınla şimdi özgürlük zamanı’ sloganıyla başlatıldı. Kadınların gasp edilen haklarından özsavunmaya, kadına yönelik şiddetten çocuk istismarına, barıştan insan haklarına, mültecilerin sorunlarından trafikteki erkek terörüne, edebiyattaki ayrımcılıktan doğanın talan edilmesine kadar oldukça geniş bir kapsama alanı var kampanyanın. Yani her zamanki gibi iş yine kadınlara düştü. Öte yandan bu kampanyanın en büyük özelliklerinden biri de erkeklerin kendileriyle yüzleşmesi, değişip dönüşmesi için bir eğitim sürecinin başlatılacak olması. En önemlisi de bu konuda erkeklere yönelik oldukça cesur eleştirilerin yapılması. Kampanyayla ilgili bütün bu başlıkları açmak, ayrıntıları öğrenmek için TJA aktivisti sosyolog Hacer Özdemir ile konuştuk.
Kampanyayı hangi ihtiyaçlardan hareketle oluşturdunuz?
Kampanyanın başlama nedeni şu; uzun zamandır kadınların çalışmalarına saldırılar var. Bölgede birçok alanda çeşitli saldırılar da vardı. Kadın mücadelesi bir yandan gelişirken karşı tarafın saldırıları da gelişiyor. Var olan kadın kurumlarının kapatılmasından tutun da kazanılan yasal hakların geri alınmasına, kadın bakanlığının aile bakanlığına dönüştürülmesinden kadının yaşam alanlarının kısıtlanmasına kadar eve hapseden bir zihniyet gelişti. Biz bütün bunları da göz önüne alarak il il tartışmalar düzenledik. Aslında bu kampanya, aynı zamanda TJA olarak bizim için bir özeleştiri anlamı da taşıyor. Niye? Çünkü bu saldırılara karşı bir var olma mücadelesi versek de kadın mücadelesini bir üst seviyeye taşıma konusunda eksikliklerimiz vardı. Eksik kaldığımız noktaları güçlendirmek ve devam ettirmek istedik bu kampanya ile.
Kadınlar Birlikte Güçlü adıyla Türkiye çapında bir örgütlenme gerçekleşti. Kadınlar Birlikte Güçlü destek veriyor mu kampanyaya?
Kadınlar Birlikte Güçlü Platformu’nun bir üyesidir TJA. Bu kampanyaya güç veren bir yerde duruyor Kadınlar Birlikte Güçlü Platformu, destek verdi ve vermeye de devam edecek. Platform kadın sorunlarıyla ilgili birçok gündemi takip ediyor ve çalışıyor. TJA’da bu gündemlerde yer alıyor.
Kampanyanızın kapsamı çok geniş. 5 aylık süre yetecek mi bütün bu çalışmaları yapmaya?
Kampanyayı 5 ayla sınırlandırmıyoruz aslında. Asıl amacımız bu kampanyayla başlayıp geliştirdiğimiz çalışmaları sürekli hale getirmek. Bu kampanya aynı zamanda bir örgütlenmedir, kadın mücadelesini yükseltmedir. Kadının yoksullaştırılmasından mülteci kadınların sorunlarına, kadına yönelik şiddetten cinsel saldırılara uzanan bir süreçtir. Kadına yönelik şiddetin normalleştirilmesine karşı bir başkaldırı olarak da görüyoruz bu kampanyayı. Toplumun görmezden gelmesine karşı bir mücadeledir.
2014’te belediyelere kayyum atandı bölgede. Kayyumlar bütün kadın çalışmalarını yok etti. Kayyumların tahribatlarını nasıl gözlemlediniz bölgede?
Kayyumların atanması, saldırılar, kadınların kazanımlarının gasp edilmesi politikaları erkeklere de sirayet etti. Bir geriye düşüş var bu anlamda. Biz nasıl ki geleneksele sıkışmış kadınlığa karşı bir mücadele veriyorsak aynı zamanda feodal anlayışa karşı oraya sıkışmış erkek zihniyete karşı da bir mücadele veriyoruz. Erkeğin de değişip dönüşmesi zorunluluğu var. O nedenle de bu kampanya erkeğin dönüşmesi için çeşitli çalışmalar yapacak. Aslında teorikte tartıştığımız birçok konu yerel yönetimlerde pratiğe dökülmüştü. Bir sistemsel değişim dönüşüm vardı. Bu değişim dönüşüm de eşyaşam dediğimiz kavram olarak devreye girdi. Mesela belediye başkanlıklarında her yerde eşbaşkanlık sistemimiz vardı. Eşbaşkanlık sistemini başlı başına kadın mücadelesinde bir kazanım olarak değerlendiriyoruz. Yerel yönetimleri yıllarca erkekler yönetmiş ve bunun için alan açılmamıştı. Ama eşbaşkanlık hayatı bir bütün olarak ortak yönetmeyi getirmişti. Bu uygulanırken bu erkeklerde bir dönüşüme neden olmuştu. Bu önemli ve zorlu bir mücadele sayesinde oldu. Ve bu sağlanırken toplumda da bir değişim dönüşüm yarattı. Ama malesef kayyumların atanması bütün bu çalışmaları ve kazanımları yerle bir etti. En çok da kadınlarla ve çocuklarla ilgili kazanımlar hedef alındı ve hasar aldı.
Dönüştüklerini düşündüğümüz erkekler bile hemen fabrika ayarlarına mı dönüyor?
Bence şu yanılgıya düşmemeliyiz. Bizim tarafımızda eşbaşkan olmuş, milletvekili olmuş erkekler aslında değişip dönüşmemiş. Bu zihniyetle sürekli mücadele edilmeyince sürekli hortlayan bir durum var. Bizim en çok zorlandığımız noktalardan biri de bizim kendi içimizde, yakınımızda olan erkeklerde var bu zihniyet. Bence toplum bu yönetimlerdeki zihniyetlerden daha ileride, değişime daha açık. Oysa yönetimdeki erkekler kurdukları İktidarı paylaşmak istemiyor. Bizim eğitimlerimiz de daha çok kendi kurumlarımızdaki erkeklere yönelik olacak. En demokratım diyen erkek bile iş yönetimlere geldi mi kendinden feragat edip kadına yer açmak istemiyor. Yönetimlerdeki yerlerin kendisine ait olduğunu düşünüyor. En çok mücadelesini verdiğimiz noktalardan biridir toplumsal cinsiyet eşitliği. En zor dönemlerde mesela kadınlar götürüyor çalışmaları, erkekler çok görünmüyor ortada. Ama seçimlerde, kongre dönemlerinde tırnak içinde güzel günler döneminde erkekler en önde oluyor ama kadınlar hiç görünmüyor. O nedenle bizim cinsiyet eşitliği mücadelesinde hep tetikte olmamız gerekiyor, bu mücadeleyi hiç bırakmamamız gerekiyor.
Devlet baskı dönemlerinde ilk kadınları hedef alıyor..
Evet, öyle. Özellikle kadın siyasetçilere yönelik bir darbe oldu. Çünkü kadılara yönelik bir korku var. İlk milletvekilliği düşürülenin Figen Yüksekdağ olması, Gültan Kışanak’ın belediye başkanlığının düşürülmesi vs. aslında sırf verdikleri kadın mücadelesidir.
Neden korkuyorlar kadınlardan?
Partilerde oturmuş bir sistem var. Bir erkek karar verir, bu karar mekanizması başından sonuna kadar gayet güzel işler. Bu bir tek tipleşmedir ve bu tek tipleşme erkeğin şahsında olur. Eşbaşkanlık sisteminin devreye girmesi, kadınların siyasette yer alması toplumu değiştirip dönüştürüyordu. Kendi iktidarlarının ve düzenlerinin bozulması onları korkuttu. Bakın cezaevlerine, en fazla direnişi gösteren, mücadele veren kadınlar oldu.
Kampanyanızın startını birçok kentte verdiniz. Her kentte bir eylem planınız var. Eylem ve etkinliklerinizden bahseder misiniz?
Bir kampanya komisyonu oluşturduk. Bu komisyon her ilde çalışma yürüten tarzda oluştu. Start aldığımız iller çalışmasını deklare etti. İlk olarak Diyarbakır’da başlatıldı, sonra İstanbul’da. İstanbul sloganımız ‘Kadınla şimdi özgürlük zamanı’ oldu. Çalışma planımızı ay ay açıklıyoruz. Her ay daha çok bir konu üzerine yoğunlaşacağız. Mesela Ağustos ayının öne çıkan konusu erkeği değiştirme-dönüştürme olacak. Birçok ilde erkeklere yönelik eğitimler yapılacak. Bir yandan erkeklere dönük eğitim atölyeleri oluştururken bir yandan da forum tarzında toplantılar düzenleyeceğiz.
Ağustos ayının öne çıkan konusu erkeği dönüştürmek. Peki diğer aylardaki öne çıkan etkinlik ve eylemler neler?
Eylül ayı barış ayı olacak tabii ki. Ama haklarımızla ilgili gasplar, mültecilerin sorunları da var. Kendimizin yaşadığı haksızlıkları biz de başkalarına yaşatabiliyoruz. Yani göç, mültecilik sorunları etrafında barış öne çıkacak. Mesela bir başka ayda da sporla ilgili kadın turnuvaları olacak. Özsavunma da ana başlıklardan birisi. Özsavunma deyince askeri bir terim gibi algılanıyor. Oysa öyle değil. Kadınların kendilerini savunabilme, kendini koruyabilme ve kendi yaşam mücadelesini verebilmesi için savunma sporlarına dönük eğitimler düşünüyoruz özsavunmayı güçlendirmek için. Kasım ayı kadına yönelik şiddetle mücadele öne çıkacak. Aralık ayı ise daha çok insan hakları baz alınacak. İnsan hakları ihlallerine dönük eylem ve etkinlikler yapılacak. Bütün bunların yanı sıra festivaller düzenleyeceğiz. Kadın temalı sinema ve tiyatro gösterimleri olacak. Kürt tarihine baktığımızda kadınla anılan bir edebiyat vs. varken şimdi neden bu kadar kadınsızlaştırıldı. Geçmişimize bakarak bugünü yeniden kurmak, hatırlatmak gerekir diye düşünüyoruz.
Kampanyayı açıkladığınızda nasıl tepkiler aldınız?
Bu kampanyayı başlattığımızda birçok kadın heyecanlandı. Size anlattığım çerçeve genel hatlarıdır kampanyanın ama özgün sorunlara yönelikte çeşitli eylem ve etkinlikler de yapılacak. Bu kampanyanın en fazla heyecan yaratan konusu da bence çok geniş alanlara yönelik olmasıdır, yani kapsayıcılığı. Çünkü kadınların çalışma alanlarındaki sorunları, ekonomik sorunları var. Yoksulluktan en fazla etkilenen kesim kadınlar. Kadınlar çok çeşitli sorunlar nedeniyle intihara sürükleniyor, kadınları o çaresizliğe iten nedenler bizim baş gündemlerimizden biri. Yaşamın her alanında kadınlar bu kampanya aracılığıyla ortaklaşırsa amacımıza ulaşırız. Her kadının kendisini bu kampanyanın içerisinde görmesidir bütün amacımız. Bu kampanyanın 5 ay sonra güçlü bir kadın hareketine evrileceğini ve daha güçlü kararlar alınmasına yol açacağını düşünüyorum.
Trafikteki şiddete karşı Mor Konvoy
Bir diğer ilgi çekici etkinliğiniz de Mor Konvoy. Diyarbakır’da yaptınız ve çok ilgi gördü. Çıkışı nasıl oldu?
Eril zihniyetin en çok yansıdığı alanlardan biri de trafik. Kadınların araç kullanmasıyla ilgili çok cinsiyetçi bir yaklaşım var. Kadın iyi araba kullanamaz, iyi park yapamaz ya da trafikte olmamalı gibi ayrımcı bir yaklaşım var. Biz Mor Konvoy’la bu yaklaşıma karşı çıkmak ve kadının hayatın her yerinde olduğu gibi trafikte de olduğunu hatırlatmak istedik. İstanbul’da da yapacağız Mor Konvoy’u.
Kahkahalarımızla sokakta olacağız
Eylem planınızda ‘Sokaklarda kadın özgürlük şarkıları söylemek’ diye bir etkinlik var. Bunu biraz açar mısınız?
Kadın kahkahasının tartışıldığı, eleştirildiği ve ayıp görüldüğü bir dönem yaşıyoruz maalesef. O nedenle sokaklarda şarkılarımızı söyleyebiliriz, dans edebiliriz. Kimseye hesap vermek zorunda değiliz. Buna yönelik somut bir şey yapmak, kadını görünür kılmak istedik. Bu ayıp algısını kırmak için. Hayatın her yerinde varız, kahkahalarımızla, şarkılarımızla, sesimizle varız tarzında bir yaklaşım göstermek ve uygulamak istedik. Mesela sokaklardaki duvarlara baktığımız zaman da hep eril yansımalar, yazılar görüyoruz. Biz bunları daha edebi tarzda yeniden şekillendirmek istiyoruz. Bazı yerlerde başladı hatta.
Konuşulmayanlar açığa çıkacak Forumlarda ne olacak?
Erkekler ve kadınlar kendileriyle ilgili konuları mı tartışacak? Evet tartışacaklar. Bir moderatör olacak ve orada sorunlar konuşulacak, tartışılacak, bazı şeyler açığa çıkarılacak. Ama tabii ki bu forumlarda öğretilmiş erkekliğe yoğunlaşılacak. Eril zihniyetle mücadele etmenin yol ve yöntemlerinin nasıl olacağı belirlenecek. Mesela şöyle bir öneri geldi; yerel yönetimlerdeki erkek eşbaşkanlara yönelik bir etkinlik yapılsın. Erkek eşbaşkanlar bu konuya nasıl bakıyor? Ya da yaşamı nasıl ortaklaştırıyor? Bunun gibi konularla ve bazen de tuzak sorular sorarak bunları açığa çıkarmak istiyoruz.
Erkek kendisiyle yüzleşecek
Peki, erkekler için yapacağınız eğitim atölyelerine erkekler katılacak mı sizce?
Aslında yönetim mekanizmalarında yer alan erkeklere söyleyebiliriz bunu ama tabii ki bununla sınırlı değil. Katılım konusunda aslında biz bazı erkek arkadaşlarımız da bu atölyeler de olsun ve eğitim versin istedik ama maalesef bu konuda pek yardımcı olacak erkek arkadaş yok. Var gibi görünüyor ama pratiğe gelince bu konuda çok az erkek vardı. Yani bu çalışmayı üstlenebilecek, yürütebilecek. Ayrıca korkuyorlar da. Niye? Çünkü, kendisiyle yüzleşmesi gerekecek. Yani kendisiyle yüzleşmek yerine bunu gizlemeyi tercih ediyor. Ama yine de eğitimlere katılım konusunda çok fazla zorluk yaşayacağımızı sanmıyorum. Özellikle de yönetim kademelerindeki erkekler kendilerini aştıklarını düşündükleri için katılacaklar. Bunu biz ilçe ilçe mahalle mahalle yaygınlaştırmak ve sürekli hale getirme düşüncesindeyiz.