Kitaplarını anadili olan Kürtçe ile yazan Uluslararası PEN Üyesi yazar Gulgeş Deryaspi, ‘komplo’ olarak baktığı bir operasyonla tutuklandı.Şimdi cezaevinde edebiyat çalışmalarını sürdüren Deryaspi, bu süreci de yazıya dökme hazırlığında
Neğşirvan Güner/İstanbul
Bitlis’te 25 Temmuz’da düzenlenen operasyonda gözaltına alınan ve 4 günlük gözaltı sürecinin ardından tutuklanan Uluslararası PEN üyesi Kürt yazar Gulgeş Deryaspi, tutuklu bulunduğu Bitlis E Tipi Kapalı Cezaevi’nden sorularımızı yanıtladı. Muş Alparslan Üniversitesi Kürt Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunu olan Deryaspi’nin “Tariya Bi Tav”, “Xezal” ve “Ez Ne Ezim” isimli Kürtçe kitapları bulunuyor. Moral ve sağlığının iyi olduğunu belirten Deryaspi, ilk olarak şunları söyledi: “Gayet iyiyim. Nedenine gelince önemli olan nerede olduğumuz değil, yapmak istediğimizi her koşulda yapabilmemizdir. Okuyup yazabildiğim sürece iyi kategorisinde olacağım.”
Gözaltına alınma ve tutuklanma sürecinde neler yaşadığınızı bizimle paylaşabilir misiniz?
Sabaha karşı 04.00 sularında kapımız kırılarak ev araması yapıldı. Aramalarda 2007 tarihli Azadiya Welat gazetesine ‘suç delili’ olarak el konuldu. Gazetede bulunan eski DEP milletvekili Orhan Doğan’ın kim olduğu mahkeme sürecinde bana sorulmuştur. Bunun dışında evimde üzerime atılı suçu kanıtlayacak herhangi bir delil bulunmamıştır. Akabinde gözaltına alınmış 4 gün boyunca hiçbir bilgilendirme yapılmadan, benim dışında başka hiç kimsenin bulunmadığı bodrum katındaki hücreye kapatıldım. 80’lerde, 90’larda yaşanan gözaltı süreçlerini tecrübe edinmemiş, ancak ikinci şahıslardan bilgi edinmiş biri olarak mukayese ettiğimizde şiddetin boyutları arasında uçurum sayılabilecek bir fark olmadığını söyleyebilir. Tasarlanarak oluşturulmuş hücreler, olumsuz psikolojik etki yaratmakta çok başarılı. Hiç sönmeyip, keskin ışıkla uykusuzluk yaratan ışıklar, mat parlak karışımı duvar renkleri, pencerelerin olmayışı, saatin yokluğu, derin sessizlik ve kimsesizlik, sigara içme yasağı, kameralar ile 7/24 izleniyor olmak ve sırtını kameraya dönememek… Üç öğün yemek yanında verilen bir bardak suyun yanında ek suyun verilmemesi, ihtiyaç duyulan suyu tuvalette karşılamak vs. gibi olaylar algı dönmesine sebebiyet vermektedir. Ayrıca hücrenin soğuk ve donuk olması, zamansızlık, mevsimsizlik ve hiçlik algısı yaratmakta. Dört günlük hücre deneyimimden koca bir psikolojik kitap oluşturulabilir. Biz söyleşinin uzunluk sınırını aşmamak için şimdilik kısa tutalım.
Peki tutuklanma gerekçeniz neydi?
Daha önce PKK mensubu olup, sonrasından devlete teslim olan, etkin pişmanlıktan yararlanmak isteyen iki şahsın yapmış oldukları aslı olmayan yönlendirme ve teşhis ile örgüt üyeliğinden tutuklandım.
Aynı zamanda Uluslararası PEN üyesisiniz. Uluslararası PEN, Kürt PEN, Türkiye PEN ve Türkiye Yazar Birliği bir girişimde bulundu mu? Bu sessizliği nasıl yorumluyorsunuz?
Medya, sosyal medya iletişimimiz kopuk, haber alma özgürlüğümüz kısıtlı ancak cezaevinin uygun bulduğu TV kanallarından gündemi takip ediyoruz. Her yönüyle gündemi sıcağı sıcağına takip etme şansına sahip değiliz, bundan dolayı dostlarımızın sessiz kalıp kalmadıklarını bilmiyorum. Sonradan öğrendiğim kadarıyla bazı yayınlarda benimle ilgili açıklamalar yapılmış, bir duyarlılık oluşturulmuş. Bu noktada duyarlılık gösteren ve açıklama yapan tüm yazar, yayıncı, dostlarıma teşekkür ederim, sevgi ve saygılarımı sunarım.
Eserlerinizde Kürtçe ve Kürt kültürüne geniş bir yer veriyorsunuz. İnsanlara Kürtçe seslenmenin sizdeki anlamı nedir?
Her biri bağlı olduğu toplumun arketipinden beslenir. Bendeki 10 bin yıllık arketipte besin kaynağım Kürtçe’dir ve bu arketip kendini hatırlatıp, özünü romanlarımda yaşama gayretimdir. Ben İngiliz ya da Fransız değilim, Kürdüm. Ve Kürtçe, bir Alman yada İngiliz’de değil ancak bende anlam bulabilir. Ötesi hem benim hem de Kürtçe’nin hiçleşmesi veya hiçleştirilmesi demektir.
Eserlerinizde ‘var olma’ ve ‘tam olarak ait olmama hali’ dikkat çekiyor. Bu kavramların sizin ‘var olma’ hikayenizdeki yeri nedir?
Dili, kültürü ve tüm yaşayış biçimi yasaklanmış bir toplumun bireyi olarak dünyaya geldim. Yerine yurduna, diline, kültürüne, kendine getirilen kısıtlama ve engellemeler bir var olma hikayesi yaratmaktır. Yok olmaya karşı var olma hikayesi yaratmaktır. Yok olmaya karşı var olabilme hikayelerinin Kürtçe telaffuzu, özünde bir direnç ve mücadeledir. Dil bir aidiyettir aynı zamanda. Kişinin kendine ait yasaklanmış bir dil ve alfabeyle yazması mahrumiyet içinde aidiyetini aramak ve bulmaktır.
Yazdıklarınız aracılığıyla bir tarih iletimi misyonu da gördüğünüzü düşünüyor musunuz?
Ne yazarı olursa olsun, ister şiir, ister roman ya da araştırma olsun her yazar öncelikle kendi çağının yazarıdır. Geçmişi öğrenebilir. Gelecek ile ilgili bilgilenebiliriz. Ancak biz çağımızın canlı tanığıyız. Yaşadığımız evlerin mimari yapısından tutun caddeler, sokaklar, arabalar, kıyafetler, yemekler vs. Zihnimizde birer canlı metafora dönüşebiliyorlar. Kaldı ki yaşadığımız bizde duygusal etki yaratan olaylar bir şekilde yazılarımızda başat rol oynarlar. Şu anda hiç olmadığımız kadar zorlandığımız bir süreçten geçmekteyiz. Ve bu süreci zor kılan faktörlerden biri de cezaevinde bulunma hasebiyle bu ağır sürecin canlı tanığı ve yazarıyım. Tabi ki romanlarıma da bir şekilde geçeceklerdir.
‘Şahsıma değil Kürt edebiyatına’
Şu an içinde bulunduğunuz tabloyu nasıl anlamlandırıyorsunuz?
Mahkeme iddialarının tamamının yersiz ve asılsız olduğunu, üzerime atılı suçun iftiralardan ibaret olduğunu, açıkça bunun bir komplo olarak beyan edebilirim. Aslında cezalandırma ve hürriyetimi kısıtlama nedeni dile, edebiyata, kültürüme, şahsıma yönelik yasaklamaların dolaylı bir şekilde işliyor olmasıdır. Ben suçlu değil, Kürt dilinin yaşatıcısı ve yazarlarından biriyim. Haliyle bu şahsıma değil, Kürt dili ve edebiyatına yapılmış bir baskıdır. Benim üzerimden Kürt dili ve edebiyatına saldırıdır.