Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) eski Eş Genel Başkanı Çiçek Otlu 2,5 yıl kaldığı cezaevinde 20 gün önce tahliye oldu. Kaldığı Sincan Cezaevi’de tecridin en yoğun halinin yaşandığına dikkat çekerek, “Baskılarla hem irade kırmaya hem de itaat ettirmeye çalışıyorlardı” dedi. Otlu AKP iktidarın sadece muhalif değil, tüm kadınların haklarının gaspına yönelik politika yürüttüğünü söyledi.
Habibe Eren/Ankara-Jinnews
ESP eski Eş Genel Başkanı Çiçek Otlu’nın yargılandığı davada 2 buçuk yıllık tutukluluğun ardından 20 gün önce tahliye kararı verildi. İstanbul Çağlayan Adliyesi, 25. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın 8. duruşmasında tutuklu yargılanan Çiçek Otlu ve beraberindeki parti yöneticileri tahliye edildi. Kararın ardından Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nden tahliye olan Çiçek’in bir diğer duruşması 13 Şubat’ta görülecek. Otlu, Sincan Cezaevi’nde tutukluk süreci ve gündemdeki gelişmelere dair değerlendirmelerde bulundu.
‘Tecridin en yoğun hali’
En son tutuklanması ile beraber beş kez tutuklu yargılandığını söyleyen Otlu, kaldığı en kötü cezaevlerinden birinin Sincan Cezaevi olduğunu söyledi. Cezaevinin hem Ankara’da olması hem de bir takım uygulamaların pilot bölge olmasından dolayı burada uygulandığını aktaran Otlu, “Bir de Sincan kadınların kaldığı ilk yüksek güvenlikli hapishanelerden birisi. F tipinde ne uygulandıysa orada da uygulandı. OHAL’in zaten bütün uygulamaları vardı. Tecridin en yoğun hali yaşanıyordu. Baskı bakımından, özellikle yargı reformu paketi tartışılmaya başlandığından beri bir yıldır hemen hemen bütün hükümlü arkadaşların infazını yakarak tahliye olmalarını engellemeye çalışıyorlar. ‘Merhaba’ dediğinde, ceza veriyorlar. Koridorda yürürken birbiri ile temas halinde olmanı istemiyorlar. Yine görüşte dahi selamlaşamıyorsun. Mutlaka bunları idari ve disiplin cezası kapsamına alıyorlardı. Bu tarz uygulamalarla hem irade kırmaya hem de itaat ettirtmeye çalışıyorlardı” dedi.
‘İrade üst seviyede’
Cezaevinde, komün yaşam tarzı üretkenlik, sürekli kitap okuma, birlikte eğitim çalışmaları yapmanın getirdiği güçlü bir duruş olduğunu dile getiren Otlu, hapishaneyi, “Ya dipsiz kuyuya bakarsın ya da sınırsız gökyüzüne bakarsın” şeklinde değerlendirdi. “Eğer sınırsız gökyüzüne bakıyorsan yanında yoldaşlık ve dostluklarında büyüyor. Mücadeleye duyduğun kavgada büyüyordu” diyen Otlu, PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik uygulanan tecride karşı tüm cezaevlerinde yapılan süresiz dönüşümsüz açlık grevi sürecinde hapishanede iradenin, moralin ve coşkunun en üst seviyeye geldiğini aktardı. Kendisi de bu sürede 15 gün boyunca destek için açlık grevine giren Çiçek Otlu, “Hem büyük bir direniş var hem de İmralı’daki tecridin kırılması yeniden kamuoyunda. Bir yandan da barış ve özgürlük söylemlerinin dile getirilmesi büyük bir direniş gücüydü. Ben 1996 ölüm orucunu da 2000 ölüm orucunu da gördüm. O zaman da hapishanedeydim. Herhalde hapishanelerde gördüğüm en büyük direnişlerden biri olan bu direnişe de tanıklık ettim. Oradaki duygu, duygunun gücü, ilişkilerdeki güç ve kadın iradesi çok güçlüydü” ifadelerini kullandı.
Komün yaşam…
Komün yaşam tarzı ile hareket ettiklerini ve bu yaşamın kadın kolektifinden oluştuğuna dikkat çeken Otlu, “Bir de biz açlık grevine girmeden önce Kadın Özgürlük mücadelesine dair uzun bir süre Jineoloji çalıştık. Onun da çok güçlü bir etken olduğunu düşünüyorum. İlişkilerin çok iyi olması ve sürekli olarak geleceğe dönük sohbet etmek motivasyonu artırıyordu. Bir de ortamımız çok siyasal olduğu için onunda çok güçlü bir yanı vardı. Dışarıyla çok güçlü ilişkiler kurmak, ziyaretçilerin geliyor olması ve mektuplar o açıdan çok önemliydi” diye konuştu.
‘Topyekün saldırı’
HDP eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ ile beraber birçok kadının cezaevinde olduğunu hatırlatan Otlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Aslında çok uzun yıllardır belki mitolojide de geçiyor, kadının bütün haklarının geçmişten bu yana elinden alınmaya çalışıldı. Şöyle gözüküyor: kadın dediğiniz, biat etmeli ve susmalı. Eğer susmuyorsa, illa devrimci, sosyalist ya da siyasetçi olmanıza gerek yok. Dikkat edin; iktidar partisi AKP, kadının tüm haklarını yok etmeye başladı ve şöyle bir mesaj vermek istiyor: iktidara itaat etmiyorsan, evdeki iktidar olan kocana itaat etmiyorsan, babana itaat etmiyorsan ya şiddet görürsün ya da ölürsün. Bizim bakımımızdan, örgütlü kadınlar bakımından da diyor ki; ben seni teslim alamıyorum ama senin dışarıda siyaset yapmanı ya da bana karşı söz söylemeni, özgürlük mücadelesini örgütlemeni engellemek için seni uzun yıllar zindanlarda tutacağım diyor.”
Özellikle Figen Yüksekdağ’ın söylediği bazı sözlerin, erkek siyasetini çok rahatsız ettiğini belirten Otlu, “Onurlu duran bir kadın siyasetçi istemiyorlar ve hedef alıyorlar. Figen Yüksekdağ’ı hedef alarak aslında tüm siyasetçi kadınları hedef alıyorlar. Bir de şunu gördük hapishanede, benim kaldığım hapishanede belediye eş başkanları çoğunluktaydı. Erkek eş başkanları çoğunlukla bir yıl sonra tahliye edildiler; ama kadın eş başkanları tahliye etmemek ve ceza vermek üzerine kurulu bir intikam süreci yaşandı. Bizim siyaset yaptığımızı biliyoruz ve susturmaya çalışıyor. Hapishanede gördüğüm herkes daha güçlü, daha üretken olarak çıkacak siyasette daha güçlü kadınlar olma konusunda da birbirimizle anlaştık. AKP’nin istediği şekilde evinde oturan, evin kölesi olan değil de siyasetin önünde yürüyen ve önderlik yapan kadınlar olacağız. O yüzden de dikkat edin; kimimiz onlar bakımından reddedilmesi ve yok edilmesi gereken kişilikleriz. Ama böyle tutuklayarak ceza vererek yüzyıllardır kimseyi yok edilmemiş bir tarihin geleneğinden geliyor kadınlar. O yüzden de kadın direnişimizin daha güçlü büyüyeceği görülüyor” diye konuştu.
Kadınların güçlü itirazı
Leyla Güven’in başlattığı direnişe değinen Otlu, Güven’in açlık grevine girerek öncülük ettiğini, dışarıda da bu direnişe en güçlü sesi Barış Anneleri’nin verdiğini söyledi. Kayyım atanmasında da en güçlü sesi yine sokakta kadınların verdiğini altını çizen Otlu, “Son yılların en büyük kazanımını yine kadınlar gerçekleştirdi. Tecavüz yasasına karşı kadınların çok güçlü bir sesi vardı. Emine Bulut katliamında yine kadınlar çok güçlü bir ses verdi. Bizim bakımımızdan da topluma örnek olmamız istenmiyor. Sadece Türkiye ve Kürdistan siyasetine değil de, toplumda örgütlü olmayan kadınlara da cesaret ve umut vermemizi istenmediği için hâlâ çok sayıda kadın siyasetçi içeride tutuluyor ve dışarıda siyaset yapılması istenilmiyor” dedi.
‘Sokak siyasetinin gücü’
HDP’li üç büyükşehir belediyesine atanan kayyımlara değinen Otlu, aslında 31 Mart yerel seçimlerinde halkın iktidara cevap verdiğini söyledi. Kürt halkının “Ben bu topraklarda kayyım istemiyorum. Kendi irademi temsil edecek eş başkanlarla yürümek istiyorum” diyerek, çok net bir cevap verdiğini vurgulayan Otlu, şöyle konuştu: “Genel olarak kayyım atanan illerde tablo şuydu: Kürt halkı, ‘HDP benim irademdir’ dedi. Ama gözüken şu; aslında İstanbul, Ankara ve İzmir gibi yerlere de kayyım atama iradesi gösterecekti; ama Mardin, Van ve Amed’de ki kayyımlara karşı halk iradesinin çok güçlü olması ve sokak siyasetinin yürütülmesinden dolayı Süleyman Soylu bir pazar sabahı açıklama yapacağını söyledi; ancak sokak siyasetinin gücü, toplumsal muhalefetin kayyumlara itirazı ile geri durdular. Ve dikkat ediyorsak; kimse ikna olmuş değil. Hiç kimse sunulan sonuçları kabul etmiyor. Sokakta kimi çevirseniz bunun bir haksızlık olduğunu söylüyor. Bu nedenle de eğer, Amed, Van ve Mardin direnmeseydi; kesinlikle şu an İstanbul, Ankara, İzmir, Adana ve Mersin gibi kaybedilen yerleri alacaklardı.”
‘İçeriyle daha fazla iletişim’
Son olarak cezaevinde tutuklu ve hükümlülerin durumuna dikkat çeken Çiçek Otlu, cezaevinde kolektif hayat bakımından ve özgürlüğü düşlemek açısından duvarların ve tellerin olmadığı bir yer olduğunu dile getirdi. Orada en çok istenen şeyin daha fazla iletişim kurulması ve mektup yazılması olduğunun altını çizen Otlu, “İçeride tutsakların olduğunu bilmek, onların gerçekten direndiğini ve koşullarını bilmek önemli. Bir de içeride ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan arkadaşlar var. Sadece 4 saat havalandırmaya çıkıyorlar. İletişimleri yok. Bizimle hiçbir şekilde ortak sohbete ve spora çıkamıyorlar. Onlarla da özel olarak ilgilenilmesi gerekiyor. Biraz duyarlı olunması gerektiğini düşünüyorum” dedi.
‘O sesi duyup bu sesi duymamak ikiyüzlülüktür’
Tutuklanmasına gerekçelerden biri olan Cumartesi Anneleri eyleminde katillerin yargılanması amacıyla taleplerini dile getirdiklerini belirten Çiçek Otlu, AKP politikalarının ikiyüzlü olduğunu söyledi. Cumartesi Anneleri’nin eylemini “şunlarla bunlarla hareket ediyorlar” diyerek engellediklerini ve yıllardır eylem yaptıkları Galatasaray Meydanı’nı kapattıklarını vurgulayan Otlu, konuşmasına şöyle devam etti: “Cumartesi Anneleri’nin tek talepleri var: Çocuklarının mezarını bulmak. Ama AKP iktidarı ‘hayır ben kabul etmiyorum. Buradan sizi kaldırıyorum’ dedi. Ama o kadar ikiyüzlü ki; hem HDP’yi kapatmak hem de toplumda kayyım atamasını meşru kılmak için Amed HDP İl binasının önüne anneleri koydular. Ve dedi ki bu annelerin istekleri budur. O zaman bizde şöyle diyoruz kendimizce; Cumartesi Anneleri’nin, Barış Anneleri’nin talebi de böyle. Şimdi biz hapishanede açlık grevi sürecinde de gördük, bütün açlık grevlerinde de öyle olmuştur. En son ki açlık grevinde Gebze’de, Amed de annelerimizi yerlerde sürüklediler. Copla saldırıp gaz sıktılar. Annelerin tek istekleri, çocuklarının yaşamasıydı. Cumartesi Anneleri de çocukları için bir mezar istiyorlar. Burada HDP’nin değil, iktidarın çözmesi gereken bir mesele var. 40 yıllık Kürt sorunu var. Gerçekten bütün annelerin talepleri barış yönündeyse, iktidar partisi de bu barış talebini göz önüne almalı. Anneleri oraya oturtarak bu sorun çözülmez. Bu sorun ancak bu savaşın durması ile çözülecektir. Bu sese kulak verilmelidir. O sesi duyup Cumartesi Anneleri’nin, Barış Anneleri’nin sesini duymamak gerçekten siyasetteki ikiyüzlülüğü gösteren bir durumdur.”
Çiçek Otlu kimdir?
Üniversiteye kadar olan öğrenimini Ankara’da tamamladı. Gençlik yıllarında devrimci gençlik mücadelesinin örgütleyicileri arasında yer alan Otlu, kadın örgütlenmesi çalışmalarında da çeşitli görevler üstlendi. Emekçi Kadınlar Derneği’nin kurucuları arasında yer aldı. 28 Ocak 2010 tarihinde kurulan Ezilenlerin Sosyalist Partisi’nde (ESP) merkezi yürütme kurulunda yer aldı.12 Haziran 2011 Genel seçimleri öncesi Barış ve Demokrasi Partisi’nin (BDP) destekleyeceği bağımsız milletvekilleri arasında yer aldı. Ancak Yüksek Seçim Kurulu (YSK) sabıkası olduğunu gerekçe göstererek milletvekili adaylığını iki kez reddetti ve seçimlere giremedi.