IŞİD’in Kobani’ye saldırısı ile başlayan ve 50’den fazla kişinin öldüğü 6-8 Ekim eylemlerinin üzerinden 5 yıl geçti
IŞİD’in Kobani’yi işgal saldırısının durdurulması talebiyle başlayan eylemlerin üzerinden 5 yıl geçti. Av. Mesut Beştaş, can kayıplarına yönelik etkin bir soruşturma yürütülmediğine dikkati çekerken, o dönem 112 Acil Servisi görevlisi olan Milletvekili Saliha Aydeniz ise 6-8 Ekim’in devlet tarafından araştırılmadığını kaydetti. 2014 yılının ortalarında Irak’ta ve Suriye’de önemli kentleri işgal eden IŞİD, özellikle başta Musul olmak üzere Irak’ta ele geçirdiği silahlarla ve uyguladığı vahşetle hızla işgal ettiği alanı büyüttü. Doğu ve Güney Suriye’de de birçok yeri ele geçiren IŞİD kısa sürede Kuzey Suriye’ye yöneldi ve kantonlara saldırmaya başladı. İlk hedef Türkiye’ye açılan önemli bir kapı olan Kobani oldu. IŞİD 10 Eylül 2014 tarihinde Kobani Kantonu’na saldırdı. Rojava halkı, bu saldırılara özsavunma gücüyle karşılık verdi. Saldırıda, Kobani’ye bağlı yüzlerce köyden binlerce insan yerlerini terk ederek tek çıkış yolu olan Türkiye sınırına yöneldi.
Erdoğan’ın açıklaması
DTK, HDK, HDP ve DBP eşbaşkanlarının uyarıları ve açıklamalarına rağmen AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’nın, 7 Ekim’de Antep’te yaptığı, “Havadan bombalayarak bu sorunlar çözülmez. Bununla ilgili yerde mücadele eden yapılarla işbirliği kurulmadan netice alınamaz. İşte aylar geçti ve herhangi bir netice yok. Şu anda Kobani de düştü düşüyor” açıklaması, Kürt illerinde yükselen tepkinin isyana dönüşmesine neden oldu.
6-8 Ekim süreci
Kısmi olarak 6 Ekim’de başlayan 7 ve 8 Ekim’de doruğa çıkan eylemler kısa sürede kent kent, sokak sokak yayıldı. Asker ve polisler karakol ve kışlalara çekildi. Sokaklara çıkma yasakları ilan edilirken, kentlerin bazı noktalarına paletli tanklar yerleştirildi. 6 Ekim’de başlayan protesto eylemlerinde 12 Ekim’e kadar özellikle Diyarbakır, Mardin, Siirt, Bingöl, Antep, Van, Muş, Batman, İstanbul, İzmir ve Adana’da toplamda 50’ye yakın kişi yaşamını yitirdi
Sokağa çıkma yasağı
Diyarbakır’da sokağa çıkma yasağı, Çınar, Eğil, Ergani, Dicle, Hani, Hazro, Kocaköy, Kulp ilçeleri de dahil birer gün uzatıldı. Yasak, İl İdaresi Kanunu’na dayandırıldı. Kentte okullar tatil edildi, uçak seferleri iptal edildi. Diyarbakır’ın ardından Dersim’de de okullar iki gün tatil edildi. Hakkari ve Van’da da üniversitelerde eğitime ara verildi.
Aydeniz: Silahlı ve sakallı kişiler kimlerdi?
Diyarbakır’da o dönem 112 Acil Servisi’nde çalışan ve o günlerde kentte yaşanan olaylara da tanıklık eden HDP Diyarbakır Milletvekili Saliha Aydeniz ise IŞİD’in bazı bölge devletlerinden aldığı destekle Kobani’ye saldırdığını söyledi. 6-8 Ekim tarihlerinde Diyarbakır başta olmak üzere bölgenin diğer illerinde “karanlık güçler”in devreye konulduğunu belirten Aydeniz, olayların 7’Ekim’de yoğunlaştığını ve bunun da AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 7 Ekim 2014 tarihinde Antep’te yaptığı açılış konuşmasında “Kobani düştü, düşecek” sözü ve Muş’ta 7 Ekim’de bir gencin polislerce öldürülmesinin etkili olduğunu söyledi. Aydeniz, “İnsanlar sokaklarda demokratik tepkilerini ortaya koyuyordu. Ölümler ve Erdoğan’ın sözleri, insanları kışkırttı. Bir el de bu demokratik tepkilerin başka yerlere evrilmesi için düğmeye bastı. Provokatif girişimler devreye konuldu” dedi.
‘Sağlıkçılar engellendi’
Erdoğan’ın konuşmasının ardından kim oldukları belirsiz ve uzun namlulu sivil insanların sokağa çıktığını aktaran Aydeniz, “Karanlık eller devreye girdi. Türkiye tarihinde, bu tür karanlık odaklar hep var” diye konuştu. O tarihler arasında 112 Acil Servisi’nde nöbetçi olduğunu kaydeden Aydeniz, tanık olduğu bir olayı da anlattı: “Sokak ortasında uzun namlulu, sakallı ve kim oldukları belirsiz kişiler, yaralıları hastaneye götüren ambulansların önünü kesiyordu. Birebir şahit oldum. Komuta’da nöbetçiydim. Ekiplerimiz, ‘önümüzü bir grup genç kapattı’ anonsu geçiyordu. Bu kişileri sorduğumuzda, kimliği bilinmeyen kişilerdi. Yine şu an ki Selahattin Eyyübi Devlet Hastanesi’ne bir yaralı getirilmişti. Hastanenin arka bahçesi 112 Komuta Servisi’nden görünen bir yerdi. Bir sürü sakallı, uzun namlulu sivil insanlar, araçlarıyla hastane önüne geldi. Arabaların bagajlarından çıkardıkları bir sürü silahla hastaneye doğru gidiyordu. Hatta ne oluyor diye pencerelere çıktığımızda ise bu kişiler silahları bizlere çevirerek, ‘girin içeri’ diye tehdit etti. Bunlar kimdi, neden sorgulanmadı ve araştırılmadı? Hepsinin görüntüsü çekildi ve basına da yansıdı. O araçlar kime aitti, o kadar silah nereden geldi? Bunları gözümle gördüm. Yaralıların hastaneye taşınmasında çok büyük engellemeler yapıldı.”
Ölenlerin çoğu HDP’li
Yaşamını yitirenlerin yüzde 90’nının HDP’li olduğunu ifade eden Aydeniz, “‘HDP bu kadar kişinin katilidir’ deniliyor. Nedense ölenlerin hepsi HDP’lidir. Yasin Börü üzerinden kıyametler koparıldı? Neden araştırılmadı? Sonuçta şehir ortasında, hastanenin bahçesinde uzun namlulu silahlı insanlar, devletin bunları araştırıp halka hesap vermesi gerekirken, kendi yönetim zafiyetlerini örtmek için Kürtler ve HDP hedef gösterildi. Devlet, karanlık ellerini sakladı. Rastgele silah kullanan gruplar vardı. Bu gruplara yönelik tek bir açıklama da ülkeyi yöneten iktidar tarafından da yapılmadı. İktidar meşruluğunu kanıtlamak istiyorsa önce bu karanlık ellerin kim olduğunu halka anlatmalıdır” dedi.
‘Kursaklarında kaldı’
Karanlık süreçlere rağmen Kobani’nin düşmediğinin altını çizen Aydeniz, “‘Kobani düştü, düşecek’ diyenlerin umudu, kursaklarında kaldı. Kobani zaferle sonuçlandı” şeklinde konuştu. Aydeniz, sokaklarda silahlı çok kişinin olduğunu, ancak polis veya askerin olmadığını söyledi.
‘Çöktürme Planı’na hazırlıktı’
30 Ekim 2014 tarihinde MGK’nin toplantısında Kürtlere dönük alınan “Çöktürme Planı”na da değinen Aydeniz, “Devlet bir şeyin resmi kararını almak için önce zemini hazırlar. 6-8 Ekim olayları da aslında planının oluşturulması algısı üzerineydi” dedi.
Demirtaş başlatan değil, bitirendi
Erdoğan 6-8 Ekim olaylarının başlamasında HDP’yi ve HDP’nin Eşbaşkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ı sorumlu tuttu. Demirtaş’ın avukatlarından Mesut Beştaş, olay ile ilgili gözaltına alınıp tutuklananlara ilişkin yürütülen yargılamalara ilişkin bilgi verdi. Erdoğan’ın Diyarbakır’ın Bağlar ilçesinde 9 Ekim 2014 yılında 3 kişiyle birlikte yaşamını yitiren Yasin Börü’ye ilişkin hazırlanan dosyada tek etkin bir soruşturmanın yürütüldüğünü kaydeden Beştaş, “Yasin Börü gibi 51 insan yaşamını yitirdi. Fakat sadece bu dosyanın öne çıkması, aslında hukuki anlamda yapılmak istenen soruşturma ve kovuşturmaların belli bir siyasi bir değerlendirme neticesinde belli bir siyasal kesimi tasfiye anlayışının uzantısı olarak görmek mümkün. Yoksa, güçlü, hukuka uygun ve adil diyebileceğimiz soruşturmalar gerçekleştirirse birçok fail 6-8 Ekim olaylarında yakalanabilir, yargılanabilirdi.
Bundan özellikle kaçınılmasının da Türkiye Cumhuriyeti’nin toplumsal olaylara bakışında ve iktidarın yaklaşımından kaynaklandığını düşünüyorum” dedi. Yaşamını yitiren diğer kişilere dönük hazırlanan dosyalara değinen Beştaş, “Diğer dosyaların kapatıldığını söylemek doğru olmaz. Ancak, layıkıyla soruşturmalar yapılmadı. Dosyalar böyle kolay kolay kapatılamaz. Tek tek dosyalarda nelerin yapıldığını ve yapılmadığını bilmiyoruz. Genel olarak, gerek devlet personeli tarafından gerçekleştirilen yaşam hakkı olayının sona erdirilmesi olaylarında gerekse devletin bilerek veya bilmeyerek ihmali neticesinde meydana gelen ölüm ve toplumsal olaylarda, güçlü bir soruşturmanın yapılmaması bir gelenek haline geldi. Bu gelenek, cumhuriyetin kuruluşu ile yaşıttır. Devletin sorumluluğunu ortaya çıkarabilecek soruşturmalar daha çok faili meçhul kalıyor ya da fail meçhul bırakıldığını söyleyebiliriz” dedi.
‘Adım atılmıyor’
Olayların, diğer günlere nazaran 7 Ekim tarihinde daha yoğun yaşandığını ifade Beştaş, “Bırakın soruşturma yapmayı, soruşturma yapılmasından kaçınılıyor. O dönemki görüntülere baktığımızda, mağdurun ve failin kim olduğu açık bir şekilde anlaşılıyor. Ama bir adım atılmıyor. Başka şekilde izahı yapılmaya çalışmak, bence sorunu saptırmak olur diye düşünüyorum” ifadelerini kullandı.
Öcalan’dan gelen mektup
Olayların durdurulması için İmralı’da bulunan PKK Lideri Abdullah Öcalan tarafından gönderilen ve 8 Ekim’de de Demirtaş tarafından okunan yazıya dikkat çeken Beştaş, şöyle devam etti: “İmralı’dan 8 Ekim’de bir yazı geldi. 6,7 ve 8 Ekim’de de herhangi bir avukat İmralı’ya gitmedi. Peki o yazı nasıl geldi. Hükümet tarafından ya da hükümetin iradesiyle bazı personeller tarafından getirildi ve Selahattin bey de okudu. Dünyanın gözü önünde cereyan eden bir olaydı. O el yazısı kendiliğinden gelmedi. O yazıyı, devlet dışında bir güç getirmedi. Devlet, özellikle Selahattin beye okutmasını da belki olayların bitmesine dönük bir sonuç doğurur düşüncesiyle yapıldı. Bu da Selahattin bey ve arkadaşları ile birlikte, 6-8 Ekim olaylarında başlatan değil bitiren bir tutum içerisinde olduğunun göstergesidir. Bu tutuklama gerekçesi olarak gösteriliyor.”
Ölü sayısı çelişkili
Emniyet Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre; 36 ilde meydana gelen 2 bin 389 olayda, 48 sivil ve 2 polis yaşamını yitirdi, 438 sivil ve 331 polis yaralandı, 4 bin 291 kişi gözaltına alındı, bunlardan bin 105’i tutuklanarak cezaevine konuldu. İHD Genel Merkezi ise olaylarla ilgili daha kapsamlı bir rapor açıkladı. İHD’nin raporuna göre, 46 kişi yaşamını yitirdi ve 682 kişi de yaralandı. Yine rapora göre, bin 974 kişi gözaltına alındı, bunlardan 323 kişi ise tutuklandı. Bazı kurum ve kuruluşların hazırladığı raporlarda ölü sayısı 52, bazılarında ise 53 olarak verilirken, olaylarla ilgili etkin bir soruşturma yürütülmediği için yaşamını yitirenlerin failleri bulunmadı. Ancak, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Diyarbakır’ın Bağlar ilçesinde yaşanan olayda Yasin Börü’nün de aralarında olduğu 4 kişinin yaşamını yitirdiği olayı gündeme getirmesi sonucu dava açıldı.
Mehmet Şah Oruç/Diyarbakır-MA