7 Haziran 2015 seçimlerinden önce başlayan IŞİD saldırıları seçimden sonra da sürdü. 10 Ekim bu saldırıların en büyük halkasıydı. 103 insan yaşamını yitirdi. Katliamın siyasi ve idari sorumluları soruşturulmadı. Hukukçular, insanlığa karşı suç işlemekten dava açılmasını istiyor.
Hüseyin Kalkan/İstanbul
Ankara Gar Katliamı, Türkiye’nin IŞİD saldırıları nedeni ile yaşadığı ilk şok değildi. Ama en büyük şoktu. 103 kişi yaşamını kaybetti. Onlarcası yaralandı. İşin ilginç yanı katliamı gerçekleştiren Yunus Emre Alagöz isimli IŞİD militanı polisin tanıdığı bir isimdi. Memleketi Adıyaman’dan beri takip ediliyordu. Polis onun ve kardeşinin IŞİD’e katıldığın biliyordu. ‘Terör nitelikli kayıp şahıs’ olarak aranıyordu. Birlikte IŞİD’e katıldığı kardeşi günler önce Amara Kültür Merkez’ine saldırmış ve 33 devrimci gencin yaşamını yitirmesine neden olmuştu. Bütün bu bilgilere rağmen Yunus Emre Alagöz kollarını sallaya sallaya Türkiye’nin başkentine geldi. Ve kentin en işlek caddesinde barışçıl bir gösteriye hazırlanan insanların içinde, Arap kökenli bir IŞİD militanı ile canlı bomba saldırısında bulundu.
IŞİD, Kürtlere saldırıyor
Ankara Gar Katliamı münferit bir saldırı değildi. Saldırı zincirinin büyük ve önemli bir halkasıydı. Ve Türkiye’deki siyasi ortama ve gelişmeleriyle sık sıkı bağlıydı. AKP’nin yaklaşan seçimleri kaybedeceği anlaşılmıştı. Parti olarak seçime girmemesi için HDP’ye yapılan baskılar tutmamıştı. Üstelik kamuoyu yoklamaları HDP’nin yüzde 10 barajını aşacağını gösteriyordu. İlk IŞİD saldırısı seçimden hemen önce geldi. IŞİD kamplarından gelen Savaş Yılmaz, HDP’nin Mersin ve Adana il binalarına bomba koydu ve arandığı halde rahatça Suriye’ye geçti.
Aranıyordu, polis serbest bıraktı
İkinci bombacı Adıyaman’da IŞİD’liler tarafından eğitilen Orhan Gönder’di. Gönder, 2014’te Suriye’ye yerleşti. 7 ay askeri eğitim alıp Yunus Durmaz’ın ‘Eminler’ isimli grubuna katıldı. Mayıs 2015’te HDP’nin Diyarbakır mitingini bombalamak için Türkiye’ye gönderildi. Yanındaki el bombaları ile birlikte sınırı geçti, Diyarbakır’da kaldığı otelde kimlik kontrolü yapıldı ve yoklama kaçağı olduğu, arandığı anlaşıldı. Ancak polisler onu karakola bile götürme gereği duymadı. Kendisine sadece yoklamasını yapması gerektiği söylendi. Başka bir işlem yapılmadı. Oysaki emniyet tarafından izleniyor ve aranıyordu.13 Ekim 2014’ten beri ailesinin ihbarı üzerine “Terör Nitelikli Kayıp Şahıs” olarak kayıtlara geçmişti. Gönder, ertesi gün HDP mitingini bombaladı. 4 kişi yaşamını yitirdi, katil Suriye’ye kaçmak isterken yakalandı.
Suruç’ta bir Alagöz
Seçimlerde HDP barajı aştı. AKP iktidarını kaybetti. AKP yargılanacağını biliyordu. Seçimleri yenilemek için komplolar başladı. Yeni seçim kararı ile birlikte olaylar peş peşe geldi. Önce Ceylanpınar’da iki polisin öldürüldüğü provokasyon yaşandı. Bu olay bahane edilerek ateşkes bozuldu. Sonra yine IŞİD sahne aldı. Adıyaman’da çalıştırdıkları çay ocağı mühürlendikten sonra Alagöz kardeşler Suriye’ye geçti. 17 Mayıs 2015’te çok önemli bir konuşma dinlemeye takıldı. Yunus Emre Alagöz, Suriye’den Adıyaman’da kalan kardeşi Yusuf Alagöz’ü aradı ve bir veda konuşması yaptı. Diğer kardeşi ile birlikte “İnşallah yakında şehit olacaklarını” söyledi. Polis bu konuşmayı dinledi ve kaydetti. 5 gün sonra baba Alagöz’ün şikayeti üzerine kardeşler hakkında “Terör nitelikli kayıp şahıs” kaydı düşürüldü. Normalde herhangi bir kimlik kontrolünde veya sınırda bir giriş çıkışta gözaltına alınmaları gerekiyordu. Öyle olmadı. Suruç olayı meydana geldiğinde canlı bombanın Alagöz kardeşlerden Şeyh Abdurrahman Alagöz olduğu ortaya çıktı. Amara Kültür Merkezi bahçesinde kimliği bulundu. Bu nedenle bombacının kimliği çabuk tespit edildi. Tarih 20 Temmuz 2015’ti. Bu kişi ise 10 Haziran 2015’ten beri aranıyordu. Suriye’den Türkiye’ye girerken, Amara Kültür Merkezi’nin bahçesine girerken üst ve kimlik aranması yapılsaydı, hem canlı bomba yeleği bulunacaktı, hem de IŞİD şüphelisi olarak arandığı anlaşılacaktı.
İkinci Alagöz Ankara’da
Olgular ve deliller eğer istenseydi bu insanlığa karşı suçunu engellenebilineceğini gösteriyor. Alagöz kardeşlerin izini sürersek bu dediğimizin rastgele bir tespit olmadığı anlaşılır. Suruç saldırısından hemen sonra diğer kardeş de Türkiye’ye girmiş ve eylem planlıyordu. Daha doğrusu örgütün Antep hücresi tarafından eyleme hazırlanıyordu. Kardeşinin kendisini patlatmasından sonra daha dikkatli aranması, benzer bir eylem planlamasında yer almasını beklemek gerekti. Ancak öyle olmadı, Yunus Emre Alagöz ve kimliği öğrenilmeyen Arap kökenli ikinci canlı bomba bir engelle karşılaşmadan Ankara’ya transfer edildi. Miting alanına bırakıldılar.
Ambulanslar engellendi
Sendika ve meslek örgütlerinin çabasıyla patlama sonrası büyük bir panik yaşanmadı. Anonsların yardımıyla TTB ve SES üyesi sağlık emekçileri ve hekimler yaralılara hızla müdahale etti. İnsanlar yaralıların taşınması için büyük bir çaba gösterdi. Yaralılar ambulanslara pankartlarla taşındı. Yaralılar çevre hastanelere götürüldü. Çok sayıda kişi hastanelere kan vermek için akın etti. Saldırı sonrası Numune Hastanesi’nin önünde toplananlar “Katil Erdoğan” sloganları attı. Patlamanın ardından olay yerine ambulanslardan önce çevik kuvvet ekipleri geldi. Yaşanan gerginlikte polisler yaralı ve ölülerin olduğu yerde kitleye gaz bombaları ve tazyikli su ile saldırdı. Birçok ölü ve yaralının olduğu patlama sonrası polisin trafik polisi araçlarını alana giriş noktalarını tıkayacak şekilde çekmesi tepkilere neden olurken, polisler araçları terk ederek kaçtı. Bir süre alana girmekte zorlanan ambulanslar yurttaşlar tarafından polis araçlarının çekilmesiyle girebildi. Yine alana girerek tur atan çevik kuvvet polisleri de özellikle yaralıların taşınmasını engelleyen provokatif bir tutum takındı. HDP ve CHP milletvekilleri polislerin alandan çıkarılmasını sağlarken, bu kez yine alana girmeye çalışan ambulansların polislerce alana bir süre sokulmadığı görüldü. İnsanlar öfkeyle polis araçlarına ve polislere saldırdı. Yaralılar ambulanslar dışında özel araçlarla da hastaneye taşındı.
Saldıranlar MİT’in adamları mı?
Adana ve Mersin’de HDP binalarını bombalayan IŞİD üyesi Savaş Yıldız, YPG tarafından yakalandı. 10 Ekim Ankara Katliamı iddianamesi açıklanmadan 3 ay önce ANHA haber ajansına konuştu. Yıldız, Türkiye saldırıları organize edenlerin IŞİD’in içinde “Ebu Bekir”, “Ebu Mushap” ve “Efe” isimli MİT ajanları olduğunu iddia etmişti. Yıldız’ın verdiği isimler İlhami Balı, Yunus Durmaz ve Edremit Türe olduğu ortaya çıktı. Bu haberlere rağmen ne MİT’te ne de MİT’in bağlı olduğu başbakanlıktan bir açıklama geldi. Bu bilgi davanın iddianamesine de girmedi.
Davutoğlu ve ‘kokteyl terör’
Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu saldırının araştırılması için talimat vereceğine, olayı sulandırmak için elinden geleni yaptı. ‘Kokteyl terör’ diye bir kavram attı ortaya. Böylece IŞİD’çilere ve destekçilerin bulunması, yakalanması ve yargılanmasını engellemiş oluyordu. Aynı Davutoğlu, Erdoğan tarafından kovulunca itiraf niteliğinde açıklamalarda bulundu. Davutoğlu şöyle dedi: “Terörle mücadele konusunda defterler açılırsa birçok insan, insan yüzüne çıkamaz. Bizi bugün eleştirenler insan yüzüne çıkamazlar, açık söylüyorum. Neden mi? Gelin hafızanızı bir yoklayın. İleride bir gün Türkiye Cumhuriyeti tarihi yazıldığı zaman eminim en kritik dönemlerden biri 7 Haziran- 1 Kasım arasındaki dönem olarak yazılacaktır.” Hem Suruç Katliamı, hem Ankara Gar Katliamı bu dönemde gerçekleşti. Çözüm sürecini bitiren Ceylanpınar’da iki polisin öldürülmesi de bu dönemde meydana gelen karanlık olaylardı. Davutoğlu, tehditler üzerine geri adım attı ve “İnsan yüzüne çıkacak” sırlardan söz etmedi. Ama insanlar neyi kastettiğini anladı.
Dava süreci Sanıklara ilişkin bilgiler
MİT tarafından mahkemeye gönderilmedi. Mağdurların avukatlarından Avukat İlke Işık, “Bir devlet memuru işten atılınca her yerden istihbarat raporu geliyor ama bizim dosyamıza ilişkin istihbarat raporları delil olamıyor. Yargıtay Ceza Kurulu, MİT ve istihbarat bilgilerinin paylaşılmasını istiyor ama yok! Firari sanık Ahmet Güneş eğer zamanında tahliye edilmeseydi burada olacaktı. İstihbarat, Ahmet Güneş ve arkadaşları hakkında ne yazmış ki tahliye edilmiş? İstihbarat daire başkanlığına tekrar müzekkere yazmak zorundasınız. Ellerinde intihar eylem listesi varmış. 3 yıldır neden böyle bir bilgi gelmez?” diye soruyordu. Sanıklardan sadece biri hakkında ‘İnsanlığa karşı suç’ kapsamında iddianame düzenlendi. Olayın mağdurlarından Suruç Belediye Eşbaşkanı Hatice Çevik, “Diğer sanıkların da aynı kapsamda tekrar yargılanması gerekiyor. Özellikle devam eden firari sanıkların davalarının bu kapsama alınması gerekiyor” dedi.
‘Nereden bilebilirdik ki bize tuzak hazırlamışlar’
Katliamdan bir gün önce Ankara’ya hareket ettik. Kalabalık bir konvoyumuz vardı. Halaylar çekerek yol aldık. Ancak dikkat çeken bir şey vardı. Normal zamanlarda birçok noktada arama ve kimlik kontrolü yapılırken, bu defa hiç çevirme ile karşılaşmadık. Benim içimde bir sıkıntı vardı. Ankara’nın girişinde bir saat bekledik. Kızıma telefon ettim, eve gelmeyeceğimizi kendisinin Gar’a gelmesini söyledim. Kızım geldi sarıldık. İnsanlarını coşkusu beni biraz rahatlattı. Gar’a doğru yürürken kahvaltı yapacak bir yer aradık, bulamadık. Gar’ın önündeki köftecide sabah sabah köfte yedik hep birlikte ve alana girdik. Yine arama yoktu, üstelik etrafta hiç polis yoktu. Valilik izin verdiği için bu kadar rahat bıraktıklarını düşündük.
Nereden bilebilirdik ki bize bir tuzak hazırlamışlar. Alana girdiğimizde saat 10.01’i geçiyordu. Kızım bizimle birlikte selfi çekiyordu. Ben Urfa’daki çocukları aradım. Yürüyüşe geçildi ve sloganlar atılmaya başlandı. Telefonu kapatmak zorunda kaldım. Ve o korkunç an. Saat 10.04’te o korkunç patlama meydana geldi. Her birimiz bir yana savrulduk. Korkunç bir uğultu ile kendime geldim. El attığım her yer vıcık vıcıktı. Gözüme bile kan girmişti. Gözümü açamıyorum. Kızımı arıyorum. Diyorum ki kendi kendime, bize çamur gibi bir bomba attılar, eve gider temizlenirim diyorum. İki elimle sağ gözümü açtım. Etrafta kimse yok. Ses de yok. İki kulak zarım patlamış. Sanki dünyada değildim. Eşimi gördüm kanlar içinde. Etrafta paramparça insanlar. Ölüm tarlası!!! Eşim bana sarılıyor, etrafı görmemem için. Ama ben kızımı arıyorum. Bir genç ellerime sarıldı, Sidar’ın yaşadığını, yaralılara yardım ettiğini söyledi. Ama ben hissediyordum, kızım artık fiziken burada değildi. Bayılmışım. Alanda ne kadar kalmışım bilmiyorum.
Ambulansa bindirmeye çalışıyorlar, direniyorum, alandan ayrılmak istemiyorum. Gözlerimi hastanede açtım. Artık hiçbir şeyin anlamı yoktu. Büyük bir boşluk oluştu hayatımda. Yeri asla doldurulamayacak. Aylar geçti. Ruhsal tedaviyi reddettim. 3 ay kimse ile konuşmadım. Ameliyat ve hastane dışında hiç dışarı çıkmadım. Çocuklarım için hayatta kaldım. Sekiz dokuz ay her türlü tedaviyi reddettim. İki çocuğuma haksızlık yaptığımı düşünerek tedaviye başladım. Hayat ne yazık ki devam ediyor. Ocak 2019’da partili arkadaşlar geldi.
31 Mart seçimleri için bana Belediye Meclisi üyeliği teklif ettiler. Önce kabul etmek istemedim. Daha sonrasında eşbaşkanlık önerisiyle geldiler. Uzunca bir tartışma yürüttük günlerce süren, sonuçta kabul ettim. Halka layık olamam endişesi taşıyordum.
Şu an bu zor göreve layık olmaya çalışıyorum Suruç halkıyla, kadınlarıyla daha çok acılarımızı paylaşıyoruz. Bu süreç benim için çok önemli bir terapi oldu diyebilirim. Çünkü Suruç’ta acının uğramadığı ev yok neredeyse. Şu an bir mahkeme süreci devam ediyor. İlk etapta 17 IŞİD üyesi ceza aldı. Kimisi ağırlaştırılmış müebbet kimisi örgüt üyeliği. Ama hiçbiri tatmin edici değil. Şu an firari sanıkların yargılanması devam ediyor. Ne zaman yakalanacakları belli değil. Sadece bir sanığa insanlık suçu kapsamında ceza verildi. Diğer sanıkların da aynı kapsamda tekrar yargılanması gerekiyor. Özellikle devam eden firari sanıkların davalarının bu kapsama alınması gerekiyor.