Türkiye’nin Rojava’ya yönelik başlattığı savaşla birlikte, içerde ve dışarıda kimin kazançlı çıkacağı son gelişmelerle beklenmedik bir yöne evrilmiş vaziyette. Birçok ülke ilişkileri ve iç dengeleri sarsıntı geçirmekte. Dünya genelinde gözlenen tepkiler, gel-gitler bir biriyle çelişen açıklamalar. Bu da sonuçlarından herkesin etkileneceği ve on yıllardır oluşturulan uluslararası dengelerin çürümeye başladığını gösteriyor. Tüm bunlara yol açtığı için sonuçlarıyla en çok yüz yüze gelecek olanların başında ABD geliyor. Nitekim, Senato, Temsilciler Meclisi ile Trump’ın karşı karşıya gelmesi bunun işareti. Bir diğer ifade ile Washington yönetiminin kendisine güvenenleri bir anda sırtından bıçaklayabileceğini çıplak bir şekilde ortaya koyan son tutumu, ABD kurumları ile toplumunda Vietnam’dan sonraki en büyük travmayı yaşatmış durumda. Aynı durum AB için de geçerli. Suriye savaşının başlamasında pay sahibi olan AB’nin geldiği nokta, Türkiye’ye para vererek bu sorunla başa çıkamayacağını, Rojava’ya ilan edilen savaşın durdurulmasına ilişkin yaptığı çağrı ve kararların dikkate dahi alınmadığını gerçeğine çarpması oldu. Rusya şu anda en rahat olan taraf gözüküyor. Ancak tüm yükler üzerine binince nasıl hareket edeceği bilinmiyor. Ankara’ya gelince; uluslararası camiada her açıdan yalnızlaşmış gözüküyor. Ve daha büyük bir içe kapama kapıda. En önemlisi de son yerel seçimlerde belli bir kabul oluşturan CHP, savaşa destek vermekle iktidar olma şansını geri tepmiş olmakla kalmadı, içerideki barışçıl duruşu da hedef haline getirdi. Savaşın ekonomi politiği, bir kez daha iktidarı güçlendirecek işaretler veriyorsa da bunun ne kadar sürdürülebilir olduğu çok şüpheli. Savaşın getireceği maliyetlere halkın vereceği tepki ise iktidarın geleceğini belirleyecek.
Gölgede kalan sanayi ve işsizlik
Savaşla birlikte birçok görünürlük ortadan kalkmaya ya da anlamsızlaşmaya başladı. Ortada insan yaşamı ve ayakta kalmak varken, şüphesiz bu tür şeyler önemsizleşiyor. Ancak böyle de olsa yaşam sürüyor. Ve ekonomik krizdeki Türkiye, Rojava savaşının başında iki önemli gelişme yaşandı.
Biri işsizlikteki artış, diğeri sanayi üretimindeki düşüş. İki veri de gidişatın iyi olmadığı işaretlerini taşıyor. Türkiye İstatistik Enstitüsü, Temmuz ayı işsizlik rakamlarını açıkladı. Buna göre, işsiz sayısı (kayıtlı işsizlik) bir yılda bir milyon 65 bin kişi artarak, 4 milyon 596 bine ulaştı. İşsizlik oran ise 3.1 puan artışla yıllık yüzde 13.9 oldu. İş arayan gençlerin oranı da yüzde 27.1’e vardı. Sonra dönüp Ocak 2019’a işsizlik rakamlarına bakıyoruz. Ne kadar artış olmuş diye? Ocak 2019’daki işsizlik 2018’in aynı ayına göre, 3,9 puan artışla yüzde 14.7 olurken, geçen yıla göre 1 milyon 259 bin kişi işsiz kalmış demektir. Bununla birlikte toplam işsiz sayısı Ocak 2019’da 4 milyon 668 bin kişi olarak kayıtlara geçmiş. Yeniden Temmuz’daki işsiz sayısına dönelim: 4 milyon 596 bin. 2018’in son iki çeyreği ile 2019’un son iki çeyreğini resesyonda geçiren bir ekonomide işsizlik artışının sürdüğünü bildiren TÜİK rakamlarına bakılırsa, ekonomi ocak ayına göre, işsiz sayısını azaltmış. Oysa TÜİK’in 7 aylık rakamları Mart ayı dışında işsizliğin arttığı yönünde. Üstelik sanayi üretimindeki düşüşün Ağustos’ta aylık yüzde 2.8, yıllık bazda yüzde 3.6 olarak gerçekleşmişken… Aynen peş peşe temel girdilere (Petrol, elektrik, doğalgaz,, çay ve tekel ürünleri, yol ve köprü geçişlerine, ulaşıma) zam yapıldığı halde, enflasyon rakamlarında sürekli gözlenen düşüşün bir benzeri söz konusu; İstatistiki oyunlar sürüyor. Buna rağmen olan biteni en somut ve görülebilir kılan ise doların TL karşısındaki durdurulamayan yükselişi. Bütün TL’ci politikalara karşın dolarizasyon ağırlığını koymuş durumda.
IMF Türkiye ile anlaştı mı?
Türkiye’de ekonomiye dair verilerdeki zikzaklar bütün açıklamaların aksine istikrarlı bir sürecin çok uzağında olduğunu gösteriyor. örneğin işsizlik, enflasyon, sanayi üretimi, sebze ve meyve fiyatlarındaki iniş çıkışlar bile bunu açıkça gösteriyor. En somut örneğini ise dolar oluşturuyor. 6 Ekim’de 5.60 TL olan dolar kuru, 16 Ekim’de 5.90’a çıktı. 2 Ocak günü 5.23 TL idi. Dış borçlar, batık krediler, dünyada yaşanan genel daralma, Türkiye’nin izlediği savaş politikası nedeniyle karşı karşıya kaldığı krizi derinleştirebilir. Volkswagen’in fabrika kurmayı ertelemesi, keza kapıda olan ABD yaptırımları ve silah ambargoları… Kimse önünü göremiyor. Ancak ilginçtir tam da bu kaotik ortamda Uluslararası Para Fonu (IMF), Türkiye ekonomisinin 2019 yılında büyüme tahminini yüzde -2.5’ten yüzde 0.2 çıkardığını açıkladı. Üstelik, küresel ekonomik büyümenin bu yıl için yüzde 3.2’den yüzde 3’e, 2020 için de yüzde 3.5’ten yüzde 3.4’e çekildiği belirtirken. Sahi, Ankara IMF ile anlaştı mı?