Kuzey Doğu Suriye savaşının ekonomiye yansımasının Afrin’egöre daha ağır olacağı tahminden öte bir gerçek. Bunun en önemli dayanaklarından biri, uluslararası kamuoyundan gelen sert eleştiriler. Siyaset-silah üretim ilişkisinin faturası da topluma kesilecek
Afrin’e el koyma girişimi Türkiye ekonomisinde ciddi etkilerde bulundu. Rahip Brunson krizi ile doların tırmanması da eklenince işler sarpa sardı. Döviz endeksli yüksek borçlanmaların altında kalan firmalardan peş peşe iflaslar geldi. İnşaat sektörü durdu. İmalat sanayi hızla geriledi. İşsizlik sıçrama yaptı. Maliyetlerdeki artışı bir de hükümetin yaptığı zamlar izledi. Peş peşe açıklanan ekonomi kurtuluş paketleri çare olmadı. Toplumda yükselen tepkilere rağmen vergiler artarken, zamlar devam etti. Tüm bunların ne için yapıldığı kısa bir süre önce deşifre edildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a çok yakın isimlerden Mehmet Barlas, “Kamu hizmetlerine yapılan zamlar, bir anlamda bu savaşı da fonlamak içindi” diyerek aslında Kuzey Doğu Suriye’ye hazırlığı işaret etti. Yetmedi birçok özelleştirme yapıldı. Son olarak kamu lojmanları 9 Ekim öncesi satışa çıkarıldı. En somut dayanak ise 2019’da vergi gelirlerinde yaşanan düşüş, yeni vergilerle telafi edilecek. Saray’ın hazırladığı 2020 bütçesinde bu düzenleme var. Bu yıl 600 milyar TL seviyesinde gerçekleşecek vergi gelirlerinin 785 milyar TL’ye çıkarılması hedefleniyor. Yani yeni vergiler ve vergi artışları yolda. Daha çok da halkın cebinden alınan dolaylı vergiler artacak.
Afrin’den daha ağır
Kuzey Doğu Suriye savaşının ekonomiye yansımalarının Afrin’e göre daha ağır olacağına ilişkin işaretler ve tahminler ağırlıkta. Bunun en önemli dayanaklarından biri uluslararası kamuoyundan gelen sert eleştiriler. En çok da Türkiye’nin en büyük ticari partneri olan Avrupa Birliği’nden tepkiler yükseliyor. Ankara’dan savaşa son vermesini peş peşe sıralayan Avrupa Birliği ile dış ticaretin, borçlanmanın, yatırım çekmenin de karşılıklı restleşmeden olumsuz etkileneceğinden endişe duyuluyor. Yine dünya genelinde yaşanan daralma ile savaşın yol açacağı riskler devam ediyor. İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) İşletme Mühendisliği Öğretim Üyesi Prof. Dr. Öner Günçavdı’nın, DW Türkçe’ye yaptığı açıklamalara göre, “Kırılganlığı çok yüksek bir ekonomide yaşıyoruz. Türkiye sürekli nakit ihtiyacı olan, döviz ihtiyacı olan bir ülke. Dolayısıyla böyle radikal siyasi olaylar, Türkiye’nin ihtiyaçlarını karşılamakta zorluk çekmesine yol açacak.” Masada bir seçenek olarak bekletilen ambargolara da değinen Günçavdı, “Türkiye’nin bir taraftan yabancılar nezdinde riskini artırırken, Türkiye’ye nakit girişinde yavaşlamalara ve hatta durmalara neden olacak” diyor.
Borç katlanıyor
Savaşın olumsuz etkilerine dikkat çeken ekonomistlerden Mustafa Sönmez, “Merkez Bankası verilerine göre son iki yıldır üst üste yabancılar borsadan çıkıyor. Savaş rüzgârlarının esmesi ile birlikte Türkiye’nin risk primi (CDS) de hızla arttı. 1 Ekim’de 350’ye kadar inmiş olan risk primi, askeri harekâtla birlikte 10 Ekim’de 400’e yaklaştı. Hazine ve Maliye Bakanlığı verilerine göre 2019’un ilk dokuz aylık döneminde bütçe açığı yaklaşık 90 milyar lirayı buldu. Oysa Yeni Ekonomi Programı’nda 12 aylık bütçe açığı 80.6 milyar lira olarak hedeflenmişti. 2020 yılında geri ödenecek iç borç miktarı şu anda tahminen 300 milyar TL’ye ulaşmış durumda. Oysa tüm iç borç stoku ağustos sonunda 692 milyar TL idi” dedi.
Her ne kadar Washington yönetimi Türkiye ile bir ateşkes imzalandığını duyursa da ABD kamuoyu ve özellikle de Senato ve Temsilciler Meclisi, anlaşmayı şüpheyle karşılamakta ve Trump yönetimini Türkiye’ye taviz vermekle suçluyor. Bunun somut yansımaları ise ateşkes süresinin bitimiyle ortaya çıkacak. Bu nedenle senatörlerin hazırladığı yaptırımlar paketinin yeniden gündeme getirilmesi her an mümkün. Bunun da ekonomiye ağır yükler getirmesi muhtemel. Ekonomist Prof. Esfender Korkmaz, Yeniçağ’daki yazısında, “New York bankaları dolar konusunda, transferlerde veya doğrudan ambargo ile Türkiye’ye sorun çıkarabilir. Bu durumda kur şoku yaşayabiliriz. Yeni bir kur şoku yaşarsak, dış borçlarda temerrüte düşeriz. Ekonomide daralma hızlanır” diyordu.
Gelir düşecek
Korkmaz, analizinde içerde yaşanacak olası gelişmelere ilişkin de şu tespitlerde bulunuyor: “Operasyonda bir yandan kamu harcamaları artacağı için ekonomide bir canlanma olur… Öte yandan Varlık fiyatları düşer. Şirketlerin borsa değeri düşer. Servet azalması etkisi ortaya çıkar. Servet azalması toplam tüketimin de daralmasına neden olur. Türkiye’nin, operasyonda ABD, Rusya ve Suriye ile ters düşmemesine de işaret ederek, Rusya ile ters düşerse, özellikle doğal gaz konusunda sıkıntı çekebiliriz. Rusya, doğalgaz ambargosuna giderse üretim düşer. Ekonomi daralır.”
S&P: Risk arttı
Tahminler sürerken, savaşın etkilerine dair ilk uluslararası işaretler de gelmeye başladı. İlk olarak Manisa’ya fabrika kurma kararı alan Volkswagen firması, gerilim nedeniyle şimdilik bu kararı askıya aldığını duyurdu. Standard&Poor’s (S&P) ise Türk birliklerinin Suriye’ye girişinin TL ve ödemeler dengesi riskini artırdığını ifade etti. Ancak operasyonun Türkiye’nin üzerinde hemen etkisi olmayacağını da not düştü. S&P Türkiye’yi B+ kredi notu ve durağan görünümle derecelendiriyor
Savaşın faturası
Tüm bu muhtemel olumsuzluklara yol açması beklenen savaşın bir maliyeti olduğu gerçeği de yerli yerinde duruyor. Olası sonuçları hakkında birtakım tahminler yapmak ise zor olmasa gerek. Bunların başında en yakın örneğini oluşturan TSK’nin Afrin’e el koyması geliyor. 2018’in başında başlatılan bu savaş sonrası yaşanan ekonomik kriz hala devam ediyor. Ekonomiyi bu kadar sarsan savaşın yol açtığı maliyet için eldeki tek resmi bilgi Maliye Bakanlığı’nın harcama verileri. Muhasebat Genel Müdürlüğü’nün açıkladığı aylık harcama rakamları, Suriye’ye yönelik askeri operasyonların kamuya yüküne işaret ediyor.
Buna göre, mühimmat, silah ve savaş teçhizatı için kullanılan “Güvenlik ve Savunmaya Yönelik Mal, Malzeme ve Hizmet Alımları” kaleminden üç ayda toplam 578 milyon 183 bin TL harcandı. Afrin’e yönelik askeri operasyon sırasında da kullanılan bu kalemden ocak ayında 93 milyon TL, şubat ayında 130 milyon TL, mart ayında ise tam 353 milyon TL harcandı. Zirve 2017’de görüldü. Önceki yıllarda yıllık yaklaşık 3 milyar TL harcama yapılan kalemden, 2016 yılında 5 milyar 56 milyon TL harcandı. Geçen yıl ise aynı kalem için devletin kasasından 7 milyar 995 milyon TL çıktı.
Akıllı merminin teki
600 bin TL Bir de silah envanterin harcamaları var. Yapılan hesaplamalara göre harekatın maliyeti asgari 1.5 milyar TL (400 milyon dolar). Ancak uzmanlar bu masa başı hesabının tutmasının mümkün olmadığını, asgari maliyet hesabının en az ikiye katlanacağını, tahmini olarak savaşın maliyetinin 3 ile 5 milyar TL arasında olacağını belirtiyor.
Afrin Harekatı’nda uçaklar tarafından ilk defa kullanılan yeni nesil akıllı mermilerin tanesi 600 bin TL. Afrin’e dair bu kaba verilerden yola çıkarak Rojava’nın maliyeti konusunda yapılan tahminler arasında ilk somut açıklama HDP Milletvekili Garo Paylan’dan geldi. Suriye’ye yönelik savaşın Türkiye ekonomisine etkilerinin tespiti için Meclis’e araştırma önergesi veren Paylan’a göre, savaşın bütçe içi ve bütçe dışı harcamalarla kamuya maliyetinin 2019 yılında 160 milyar TL’yi bulacağının beklendiğine dikkat çekti. Paylan, “Oysa güvenlik harcamaları, barış sürecinin sürdüğü 2014 yılında yalnızca 40 milyar TL idi” dedi.
İnsanlıktan uzaklaşmak…
Bu dosyada da görüldüğü üzere herkes rakamları konuşuyor. İnsanları değil. Oysa her şeyin insanlık için yapıldığı iddia ediliyor. Sonuç olarak, “Tarihe ve bu güne tanıklık ederseniz, muhaliflerin güçlü olduğu ve ekonominin yalpaladığı ülkeler savaş çıkarmak ve savaşa girmek için adeta bir yarış içindedirler. Bu savaşlarda kaybedilen canlar ve malların pek bir önemi yoktur” diyor Kürşad Özmen.” Tüm bunlar en iyi ifadesini İmmanuel Kant’ın 1960’larda söylediği ünlü cümlesinde buluyor: “Savaş bütün kötülüklerin ve ahlaksal bozulmanın kaynağıdır.”
Siyaset ve silah üretim ilişkisi
Özal başbakandı, bazı işleri bütçe dışına çıkarıp yapmak istiyordu, özerk fonlarla daha rahat hareket etmek istiyordu. Bu nedenlerle bütçe dışı fonlar sistemine geçmiştik, o dönemde en kuvvetli fonlardan biri de toplu konuttu. Sonunda fonlar Türkiye ekonomisinin kabusu oldu. Gerçekten de dünyada eşi benzeri pek yok, ne ihaleler oldu, kimler aldı, onları da doğru dürüst bilmiyoruz ama büyük bir harcama olduğu muhakkak. (Açık Gazete’de Ali Bilge’yle söyleşi: Savaş, seçim, Suriye ve …) Benzer bir durum Savunma Sanayii’nde geçerli.
696 sayılı KHK ile Savunma Sanayi Müsteşarlığı ve Savunma Sanayi İcra Komitesi, Milli Savunma Bakanlığı’ndan alınarak doğrudan Cumhurbaşkanlığı’na bağlandı. Bu yeni dengelerin ortaya çıkmasına yol açacak. Bu yeni süreçte eski aktörler ve güçlü olanlar örneğin Koç Holding gibi büyük sermaye yerlerini korumaya devam ederken, iktidar aynı zamanda bu karlı pastadan kendi sermaye sınıfını yaratmayı da hedefliyor. “Bunların başında AKP MKYK üyeliği yapan bir süre Star, Akşam ve Güneş gazeteleriyle Kanal 24’ün sahipliğini üstlenmiş ve ‘Erdoğan aşığı’ olarak kendini tanıtan Ethem Sancak’ın şirketi BMC geliyor.”
En son TSK’nin milyonlarca dolar değerindeki zırhlı araç ihalesini de BMC aldı ve “Kirpi” adı verilen araçlardan TSK’ye tam 529 adet üretilmesi için anlaşmaya varıldı. Bu ilişkinin bir boyutu da rejimin “aile-devleti”ne evrilmesi. “Yerli Silah Sanayi”nin ve özellikle İnsansız Hava Aracı (İHA) ile Silahlı İnsansız Hava Aracı (SİHA) üretiminin en önemli şirketlerinden birinin varisi ve teknik patronu, bir süre önce Saray’a damat olarak gitti. (Fatih Yaşlı 04.02.2018 Birgün gazetesi)
Bir kurşunun maliyeti?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın o ünlü “Ne diyorlar; domates, patlıcan, patates, sivri biber… Düşünün bir merminin fiyatı nedir, düşünün” sözü hala hafızalarda. Sahi bu savaşın maliyeti nedir? bir savaşın maliyetini ölçmek öyle dışardan mümkün değil. Zaten bunun imkanı da yok. Ancak bazı göstergelerle işin boyutunu ortaya koyabiliriz. Yani buz dağının görünen kısmını. Bunlardan biri de Rojava savaşının ilk gün başta olmak üzere sonraki günlerde de yoğun bombardıman yapan savaş uçaklarının ve attıkları füzelerin maliyetine bakmakta fayda var.
F-16’nın bir saatlik uçuşun maliyeti 25 bin dolar olarak kabul görüyor. Yüklü mühimmat maliyeti ise 65 bin dolar. Bu durumda her uçağın 1 saatlik bombardımanın maliyeti TL cinsinden karşılığı bugünkü kurla (5.79) 375 bin TL’yi aşıyor. Yeni Şafak’ın haberine göre; Türkiye ve Etki Alanındaki Bölgeler Savunma Analisti Turan Oğuz, “2010 yılında teslimatı tamamlanan 281 adet Fırtına kundağı motorlu obüsün tanesinin Türkiye’ye maliyeti 4,2 milyon dolardı. Kaldı ki yeni üretilecek Fırtına 2 OBÜS’leri çok daha gelişmiş ve etkili olacak” dedi.
Keza aynı sahada saldırı öncesi, esnası ve sonrasında çok sayıda İHA’nın kullanıldığı da gelen bilgiler arasında. TSK envanterine giren ilk milli “İnsansız Hava Aracı” (İHA) Bayraktar TB2’ler de kullanılıyor. Taktik İHA gibi büyük sistemlerde uçak başına yedekleri ile birlikte en az 15-20 adet servo sistemi kullanılıyor. Örneğin tek bir kanatta bile en az 3 servo var. Bu sistemler yurtdışından ithal ediliyor.
Servo başına ödenen fiyat 12 bin ila 15 bin dolar arasında. Yani bir İHA’da sadece servoların maliyeti 300 bin dolar. Ayrıca bu parçalar ömürlü. Her 250 uçuş saati sonunda sökülüyor ve yerine yenisi takılıyor. Milli Savunma Bakanlığı, 10 Ekim 2019 günü yaptığı yazılı açıklamada, “hava kuvvetleri unsurları ve ateş destek vasıtaları ile şu ana kadar 181 hedefi ateş altına aldığı” açıklamasında bulundu. Bu bir günlük veri bile bize maliyetin nereye varacağının ip uçlarını veriyor. Peki ya atılan bombalar sonucu yıkılan, yakılan, harap edilen, yok edilen tüm varlıkların maliyeti… Ya yaşamını yitiren onlarca insanın bedeli?