1912 yılında Siverek’te Bucak aşiretine mensup bir ailede doğan Mustafa Remzi Bucak, İstanbul Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Mayıs 1950’de Demokrat Parti listesinden Diyarbakır milletvekili seçildi. Meclis’e girdikten sonra ilk önemli icraatlarından birisi Umumi Müfettişliklerin kaldırılması için 1952 yılında teklif sunması oldu ve nitekim o dönemde CHP ile özdeşleşen Umumi Müfettişlik kurumunun kaldırılmasının siyaseten kendine kazandıracağını düşünen DP’nin de sıcak bakmasıyla 25 yıldır yürürlükte olan bu “müstemleke kurumu” lağvedildi.
1954’te vekilliği biten Mustafa Remzi Bucak, sonrasında yaşadığı tehdit ve baskılar yüzünden 1960’da Amerika’ya iltica eder. New York’a yerleşen Bucak, bir yandan da Amerika ve Avrupa’daki Kürtler veya Kürtler üzerine çalışan kişi ve kurumlarla iletişimini sürdürmeye devam eder.
1960 yılında Amsterdam’da Hollandalı bir Yahudi gazeteci olan Silvio van Rooy öncülüğünde kurulan Beynelmilel Kürdistan Cemiyeti (International Society Kurdistan), 1967 yılında Adıyaman Kürtlerinden olup Almanya’ya iltica eden ve Berlin’de 1963’te Hêviya Welat (Ülke Hasreti), 1965’te ise Çiya (Dağ) isminde Kürtçe dergiler çıkaran Kürt yazar Hemreş Reşo’nun Bakûr isimli şiir kitabını Kürtçe ve Almanca dilinde basar. Bu, Cemiyet’in aylık çıkardığı ve genellikle İngilizce yayın yapan Kurdish Facts (Kürt Gerçekleri) dergisi dışında yayınladığı ilk kitaptır.
Cemiyet başkanı van Rooy, 1967 yılından itibaren mektuplaşmaya başladığı Kürt siyasetçi Mustafa Remzi Bucak’a Hemreş Reşo’nun kitabının dağıtımı ve New York’taki bir yayınevi tarafından Almanca baskısının yapılması konusunda yardım talep eder. Uzun bir süre bunun için çabalayan Remzi Bucak, van Rooy’a gönderdiği 19 Aralık 1968 tarihli mektubunda kederli bir tonla kitapla hiç kimsenin ilgilenmediğini, dahası Kürtlerle de kimsenin ilgilenmediğini belirtir ve şöyle devam eder: “Aslında, burada insanların sadece Kürdistan’ın petrol kuyuları ile ilgilendiklerini fark etmek son derece üzücü. Herkes, Kürtlerin katledilmesi ve kurban edilmesine rağmen, petrol kuyuları çalıştığı ve hissedarlara bu petrol pompalandığı sürece gayet mutlu.”
Amerika Birleşik Devletleri başkanı Trump’ın Suriye’den tamamen çekilme planında yaptığı son değişiklikle, ülkenin Güneyindeki petrol bölgelerinde belirli sayıda Amerikan askerini konuşlandırma ve oradaki petrolü “güvence altına almaya” yönelik kararını düşününce Mustafa Remzi Bucak’ın bu sözlerinin aradan geçen elli yıldan sonra hala değişmediğini görüyor insan. Milyonlarca insanın geleceğini etkileyen bir kararın en nihayetinde petrol kuyularını güvence altına almaya indirgenmesi, beynelmilel emperyalizmin kapitalist karakterinin en çıplak özünün ne olduğunu da apaçık gösteriyor bize.
Varlık ve yokluk mücadelesi veren halkların durumsal ve zorunlu tercihlerini o halkların mücadelesine en ufak bir destek vermeden kolayca “emperyalizm işbirlikçisi” olarak yaftalamak da daha çok gözlerine “Türklük perdesi” inen ulu-solcuların marifeti.
Trump ABD’nin Suriye’den çekilmesini gerekçelendirirken “Kürtler bizim için savaşmıyor, kendi topraklarını korumak için savaşıyor” dedi birkaç defa. Umarım bu hakikat aynı zamanda 2014’den beri Kuzey ve Doğu Suriye’deki özerk yönetimin Amerika ve birçok başka devlet ile birlikte Uluslararası Koalisyon çatısı altında yürüttüğü IŞİD karşıtı ortak mücadele üzerinden, Kürtleri “emperyalizmin işbirlikçisi” olarak gören bu kesimler için de bir şey ifade ediyordur.
Bu kesimler eğer Rojava halklarının birlikte yaşama mücadelesini yaftalamak ve küçümsemek yerine, onların yanında durabilselerdi; bugün bunca büyük bedellerle bugüne getirilen bu mücadelenin kazanımlarının ABD eliyle yok olma riskiyle yüz yüze bırakılması ve “petrolü güvenceye alma” derekesine indirilmesinin önüne geçilebilirdi.