“Paris sakinlerine! Fransız ordusu şehri ele geçirerek sizleri kurtardı! Paris artık özgür! Ordumuz son isyancı barikatını da ele geçirdi ve savaş sona erdi. Düzen, çalışma ve güvenlik ortamı yeniden kuruldu.” 1871 yılının 28 Mayıs günü, Belleville’deki son barikat da yıkıldığında, Versay’ın katiller ordusunun komutanı Mac Mahon böyle buyuruyordu.
Düzen kurulmuştu, evet… Pere Lachaise Mezarlığı duvarında binlerce komüncünün kurşuna dizildiği günlerdi. Burjuvazi, özellikle son ‘Kanlı Hafta’ boyunca olağanüstü bir direniş gösteren emekçi mahallelerine ağır bedel ödetiyordu. Ve ‘Kanlı Hafta’ sırasında, gün boyunca barikatlarda dövüşen bir adam, Eugene Pottier, bir çatı katında o muhteşem şiirin ilk dizelerini yazıyordu: Enternasyonal!
Her barikatın savaşçısı
Paris’in emekçi mahallelerinden geldi o… 1816’da sandık yapımcısı bir zanaatkârın oğlu olarak doğdu ve çocuk yaştayken babasının yanında çıraklık yapmaya başladı. Daha sonra ise kâğıt işçisi olarak çalışmaya başladı. Bir yandan da sürekli okuyor, türküler, şiirler ezberliyor, yazmaya çalışıyordu. Pottier, “Yaşasın Özgürlük” adlı ilk şiirini henüz 14 yaşındayken 1830 devrimleri sürecinde yazmıştı. Daha sonra 1848 devrimlerinde yer almış, barikatlarda dövüşmüştü.
Bir yandan da işçilerin örgütlenmesi için uğraş veren Eugene Pottier, Paris’in kumaş üzerine en iyi resim yapan ustalarından biri olduktan sonra, 1867’de Resim Atölyeleri Sendikası’nı kurdu. 1851’de bir atölyede yöneticilik yaparken bu iş kolundaki işçilerin bir araya gelmesini ve Enternasyonal’e girmesini gerçekleştirdi.
Komün günleri ve ‘Kanlı Hafta’
Artık Komün günleri yaklaşıyordu. Cumhuriyet’in 4 Eylül 1870’de ilânı ve savaş üzerine, Pottier, Cumhuriyet’in kurtarılması ve savunulması için ulusal muhafız birliğinde görev aldı. 18 Mart 1871’de Komün ilan edildiğinde, ateşli bir militan olarak yerini aldı. Komün üyeliğine seçildi. Kamu Hizmetleri Komisyonu’nunda üyesi olarak görev yaptı. Louise Michel’le birlikte Ulusal Muhafız Birliği’nin savaşçılarından biriydi. Versay yanlılarına karşı barikatlarda dövüşürken, bir yandan da şiirleriyle Komüncülerin moral kaynağı oldu. Bu arada, Komün’ün sanatın gelişimine katkı sağlaması için kurulan Sanatçılar Federasyonu için de çalıştı.
Komün yenilgiye uğrayıp son barikatlar da düştüğünde büyük katliamdan kurtulan bir avuç insanın içinde o da vardı. Ele geçirilen 17 bin direnişçinin kurşuna dizilmesi günlerce, hatta aylarca sürmüştü. Yaklaşık 43 bin direnişçi tutsak alınarak mahzenlere ve zindanlara kapatılmıştı. Hâlâ kesin olarak bilinmiyor ama o günlerde tahminen 30 bin direnişçinin katledildiği tahmin ediliyor.
Onun hakkında da idam kararı verilmişti ve Pottier, önce İngiltere’ye oradan da ABD’ye gitmek zorunda kaldı. Burada da Amerikan işçi hareketinin örgütlenmesi için çalıştı ve Komüncülerle olan ilişkisini devam ettirdi. ABD Sosyalist Parti kurucuları arasında yer aldı. Bu arada, sadece Enternasyonal değil, Le Mur Voile (Lekeli Duvar) ve Le Monument des Federes (Federeler Anıtı) şiirleriyle de Komünü anlatmaya devam etti.
Paris’ten bütün dünyaya
1880 genel affından sonra yeniden Paris’e döndüğünde yarı felç durumdaydı. Yine de Jules Guesde ve Paul Lafargue’in Le Socialiste gazetesine katkıda bulundu. Fransız İşçi Partisi’nin kurulması çabalarına yardımcı oldu. Şiirleri dost ve tanıdıklarının yardımı ile 1887’de Chants Revolutionnaires (Devrimci Türküler) adıyla yayınlandı. Ancak bir süre sonra hastalığı arttı ve nihayet 6 Kasım 1887 tarihinde yaşamını yitirdi. 9 Kasım 1887 günü binlerce işçi onun cenazesini Komüncülerin defnedildiği Pere-Lachaise mezarlığında uğurladı. Her yandan “Yaşasın Pottier” sloganları yükseliyordu ve kitleye saldıran polis bütün çabalarına karşın kızıl bayrakları engelleyememişti.
Enternasyonal’in bestelenmesi ise 1888’de gerçekleşti. Fabrika işçisi bir müzisyen olan Pierre Degeyter bu işi üstlendi ve birkaç gün içinde bildiğimiz Enternasyonal marşı ortaya çıktı. İlk koro halinde söylenişi ise milliyetçilerin Fransız İsçi Partisi kongresine saldırma girişimi sırasında gerçekleşti. Saldırıya tepki gösteren değişik uluslardan delegeler, büyük bir coşkuyla marşı dillendirdiler ve artık Enternasyonal, gerçekten de enternasyonal bir marş haline geldi. Daha sonra da adım adım her kongrede, her eylemde söylenir oldu. Böylece günümüze kadar ulaşan ve dünyanın dört bir yanında benimsenen bir gelenek yaratılmıştı.
Keşke Pottier de bu kadarını görebilseydi…