Şehir Hastaneleri projesinin sağlığın ticarileşme projesi olduğunu belirten İstanbul Tabip Odası, hastanelerin fabrikalara benzediğini belirtirken, Prof. Dr. Emek ise, yaşlılar ve yoksulların sağlık hizmetine ulaşamadığını kaydetti
Türkiye’de kamu-özel ortaklığı ile hayata geçirilen ‘Şehir Hastaneleri Projesi’, sağlık sisteminde onarılmaz sorunlara yol açmış durumda. AKP Hükümeti’nin “Türkiye’yi sağlıkta geleceğe taşıma” iddiasıyla 2002 yılında başlattığı Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın bir aşaması olarak hazırladığı proje ile 2017 yılında Adana, Mersin, Isparta, Yozgat, 2018 yılında Kayseri, Manisa, Elazığ, Eskişehir ve 2019 yılında Bursa ve Ankara’da olmak üzere 10 şehir hastanesi açıldı. Bunlara ay ve yıllarda 11 şehir hastanesinin daha eklenmesi planlanıyor.
Şehir Hastaneleri Projesi, Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve İstanbul Tabip Odası (İTO) tarafından 9 Kasım’da İstanbul’da Şişli Belediyesi Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Evi’nde düzenlenen “Şehir Hastaneleri: Yalanlar ve Gerçekler” başlıklı sempozyumda masaya yatırıldı. Yapılan sunumlarda şehir hastanelerinde hizmet kalitesinin düştüğü, sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin arttığı ve dünyanın bu sistemi terk ettiği vurgulandı.
İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü Öğretim Üyesi olan İstanbul Tabip Odası (İTO) Başkanı Prof. Dr. Pınar Saip ile Bilkent Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Bölümü Başkanı Prof. Dr. Uğur Emek, şehir hastanelerini ve AKP’nin 17 yıllık sağlık politikalarını değerlendirdi.
‘SDP sağlığın ticarileşme projesidir’
AKP’nin 2002 yılında iktidara gelmeden önce önüne Sağlıkta Dönüşüm Programı’nı (SDP) koyduğunu söyleyen İstanbul Tabip Odası (İTO) Başkanı Prof. Dr. Pınar Saip, Dünya Bankası’nın sağlığı ticarileştirmek için bu programı oluşturduğu belirtti.
SDP’nin sağlığın sosyal bir hak olduğu, devletin bu hakkı vatandaşlarına ücretsiz sağlaması gerektiği anlayışından uzaklaşarak sağlığın özelleştirme projesi olduğunu ifade eden Saip, bu sürecin zaman içerisinde adım adım işletilerek bugüne geldiğini dile getirdi. Bu süreç zarfında sağlık ocaklarının kapatılıp, aile hekimliklerine dönüştürüldüğünü hatırlatan Saip, “Yine hastanelerde birer işletmeye dönüştürüldü. 5 dakikada bir hasta bakan performansa dayalı bir sisteme oluşturuldu. Destek hizmetleri yani laboratuvar hizmetleri ve radyolojik hizmetler taşeron firma aracılığıyla hizmet alımı biçimiyle yapılmaya başlandı. Burada ne kadar çok tetkik yapılırsa o kadar çok para ödeme, hekim ne kadar çok hasta bakarsa döner sermayeden o kadar çok döner alma haline dönüştürüldü. Hastaneler döner sermeye ile çalışan kurumlar haline getirildi” diye konuştu.
‘İnsanlar özel hastanelere yönlendiriliyor’
SDP’nin son aşamasının şehir hastanelerine geçiş olduğunu kaydeden Saip, “Şehir hastanelerinin ilk ayağı insanlarsa sağlık talebinin giderek artırılmasıdır. Yani burada öncelikle halkta bir sağlık talebi yaratılıyor ve insanlar bir sürü tetkik vs. gibi şeylerden geçiriliyor. Bu şekilde insanların özel sağlık sigortasının yaptırılması sağlanarak insanların özel hastanelere yönelmesi sağlanmaya çalışılıyor. Şehir hastaneleri için kamu-özel işbirliği deniliyor ama bu hastaneler daha çok özel bir hastane işletmeciliğidir. Devlet bunu kamu yararına olduğu için tercih etmiyor. Devlet üzerine düşen harcamalardan kurtulmak için böyle bir yol izliyor” ifadelerini kullandı.
‘Binlerce yatağı olan bir fabrika’
Saip, bu nedenle kamucu bir bakış açısı ve halk sağlığı açısından bakıldığında şehir hastanelerindeki amacın anlaşılmaz olduğunun altını çizdi.
Halk sağlığına ilişkin bir yararın olmadığını belirttiği şehir hastanelerini binlerce yatağı olan kocaman fabrikalara benzeten Saip, buralarda tamamen özel şirketlerin yararının söz konusu olduğunu vurguladı.
‘Yöneticilere iki avantaj sağladı’
Şehir hastanelerin yapımının başlangıcında devletin cebinden para çıkmıyormuş gibi göründüğünü belirten Prof. Dr. Uğur Emek ise, ancak bunun 25 yıl boyunca kira ödemesi şeklinde bir yük getirdiğine dikkat çekti.
Devlet başlangıç ödemesi yapmadığı için aynı anda birçok hastanenin yapılabildiğini dile getiren Emek, “Bir de muhasebe denetiminde bu hastanelerden kaynaklanan borçlar devlet borcu içerisinde raporlaştırılmıyor. Devlet borcu bu şekilde olduğundan daha az görünür. Yöneticiler bununla iki avantaj sağlamaya çalıştılar. Bugün hem para harcamadan bu modeli hayata geçirdiler hem de devlet borcunu olduğu gibi göstermiyorsunuz. Böylece kamu finansmanınız olduğundan güzel görünüyor” ifadelerini kullandı.
‘En başta yoksullar ve yaşlılar ulaşamıyor’
SDP programının temelinin evrensel sağlık hizmeti sağlama zorunluluğu olduğunu, bunun başında da yaşlılar ve yoksulların geldiğini söyleyen Emek, ancak durumun böyle olmadığını ifade etti. Emek, “Şehir hastaneleriyle birlikte en başta yaşlılar ve yoksullar bu sağlık hizmetine ulaşamıyor. Mesela Bursa Şehir Hastanesi ile şehir merkezi arasında taksiye bindiğinizde bu 60 dakika sürüyor ve burada taksiciye 150 lira vermek zorunda kalıyorsunuz. Doğal olarak yoksulların ve yaşlıların buraya ulaşması güç” diye belirtti.
MA / Ferhat Çelik – Lezgin Tekay