Faiz indirimi ve öngörülme durumu
Merkez Bankası’nın faiz oranını yüzde 14.0’a çekmesi sonrası piyasada beklenen hareketlilik oluşmuş değil. Ekonomiyi yakından takip edenler, faiz indirimi vb. önlemlerle yüzde 5 büyümenin sağlanmayacağını belirtirken, bu yöntemle yıl sonuna kadar beklenen rakam 150 milyar TL civarında. Olması gereken ise en az 400 milyar TL. Kaldı ki, finansal gelişmenin ekonomik büyümeye doğrudan etkisi kanıtlanmış değil. Türkiye’ de faaliyet gösteren mevduat bankalarının sunduğu kredi kompozisyonu incelendiğinde kredi büyümesinin, ekonomik büyümenin nedeni olmadığı ancak enflasyon ve cari açık hususlarında riskler yaratabileceği görüşüne ulaşılmıştır. Kredi Hacminin Ekonomik Büyüme Üzerindeki Rolünün İncelenmesi’ni yapan Kadir Tuna ve Hakan Bektaş, bu araştırmaları ve yapısal kırılmaları da dikkate alarak yaptğı araştırmaya göre, finansal genişlemenin ekonomik büyüme üzerindeki etkisi saptanamıyor. Yani kredi faizlerin düşürülmesi ekonomik gelişmeye etkisi hiç olmayabilir de. Yine de uluslararası alanda yaşanan daralma ve nakit bolluğu, Türkiye’ye bu açıdan yeni imkanlar da sunmuyor değil. Hükümet anlaşılan biraz da buna güveniyor. Ancak bu nakit bolluğunun Türkiye’ye yönelmesi, ülkenin içinde bulunduğu durumla yakından bağlı. En büyük engel ise Türkiye’de giderek artan oranda otoriterlik ile hukukun ve yasal sonuçların öngörülebilir olmaktan çıkması. Son olarak 4 HDP’li belediyeye daha kayyum atanması, Ahmet Altan’ın cezaevinden çıktıktan sonra tutuklanması. Özetle, Türkiye’nin ekonomi politiği öngörülebilir olmaktan çıkmış durumda.
‘Gölgede Kalan’ Sanayi ve İşsizlik’ başlıklı 18.10. 2019 tarihli yazıya TÜİK’den yanıt
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), istatistik üretiminde şeffaflık, karşılaştırılabilirlik, tarafsızlık ve doğruluk ilkelerine bağlı olup üretilen istatistiklerde uluslararası kurumlar tarafından geliştirilmiş yöntem, tanım ve kavramları kullanmaktadır. Dolayısıyla haberde sözü edildiği gibi “istatistiki oyunların sürdüğü” ifadesi son derece yanlı ve yanıltıcıdır. Hane halkı iş gücü Anketi Türkiye’de 1988 yılında itibaren uygulanmakta olup, kullanılan bu tanım ve kavramlar uluslararası karşılaştırılabilirliğin sağlanması amacıyla tüm ülkelerde geçerli olan tanım ve kavramlardır. Buna göre işsizler anket yoluyla derlenmekte olup kayıtlı olsun veya olmasın referans dönemi içinde istihdam halinde olmayan kişilerden iş aramak için son dört hafta içinde iş arama kanallarından en az birini kullanmış ve 2 hafta içinde iş başı yapabilecek durumda olan kurumsal olmayan çalışma çağındaki tüm kişiler işsiz olarak değerlendirilmektedir. Bir zaman serisi olarak incelendiğinde işsizlik verilerinin ekonomik gelişmeleri bütünüyle yansıttığı görülmektedir. Örneğin: 1988-200 döneminde ortalama %7-8’ler seviyesinde gerçekleşen işsizlik oranı 2001 krizinden sonra %10’lar seviyesine çıkmış, yine 2008’lerin son döneminde başlayan küresel ekonomik krizle birlikte artmaya başlayarak, 2009 Şubat döneminde % 14.8 ile en yüksek seviyesine ulaşmıştır. İşsizlik oranı %14.7 olarak gerçekleştiği Ocak 2019 döneminde hangi yöntemle hesaplandıysa yüzde 13.9 olduğu temmuz döneminde de aynı yöntemle hesaplanmıştır. Ayrıca işsizlik rakamlarında bir karşılaştırma yaparken mevsim etkisinden dolayı bir önceki yılın aynı ayı veya mevsim etkilerinde arındırılmış veriler üzerinden yapılması gerekmektedir. Dolayısıyla yazınızda belirttiğiniz gibi Ocak dönemi ile Temmuz dönemini karşılaştırıp olumlu veya olumsuz bir sonuç çıkarmak doğru bir yaklaşım değildir. Tüm bunlar dikkate alındığında TÜİK’in işsizlik veriler hakkında yayınlanan haberiniz, kamuoyunu yanlış bilgilendirmekte olup doğruyu yansıtmayan bir açıklamadır.