Bu operasyon sadece Kemal Kılıçdaroğlu’nu hedef alan küçük bir operasyon değil. Erdoğan’ı alternatifsiz bırakmak için tasarlanmış büyük bir operasyon. Bu haber patlamadan önce operasyon ayak sesleri duyulmaya başlanmıştı. Uzun süredir Kemal Kılıçdaroğlu yandaş kanalların yanına yaklaştırılmazken, durup dururken Muharrem İnce CNN Türk’e davet edildi. İnce, yakın bir zamanda bir seçim olmamasına rağmen cumhurbaşkanlığı adaylığını açıkladı. Kongrede genel başkan adayı olacağını söyledi. Bununla kalmadı genel merkeze ve genel başkana yönelik eleştirilerini tek ek sıraladı. İnce, ‘Barış Pınarı’ operasyonuna yönelik desteğini vurgulamaya, Kılıçdaroğlu’nun ‘yüreğimizde kan gele gele destekledik’ sözlerini altını çizerek eleştirmeye özen gösterdi.
Operasyonun amacı demokrasi bloğunu imkansız hale getirmek, mümkün olursa Millet ittifakını dağıtmak. Öyle görünüyor ki bir süre önce denenen İYİ Parti’yi millet ittifakından koparmak hamlesi istenen sonucu vermedi. Meral Akşener ilkelerinden taviz vermedi. Ayrıca batmakta olan bir gemiye son anda binip birlikte batmanın bir yararı yoktu, İYİ Parti bunu yapmadı. Sanırım Muharrem İnce opsiyonu gündeme geldi. Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra takındığı tutum nedeni ile güç kaybeden, artık adı anılmayan bu operasyonun bir elemanı haline getirildi.
İnce’nin yeniden bir alternatif olması için bir mağduriyet hikâyesine ihtiyaç vardı. Bunun içinde Rahmi Turan kullanıldı. Turan’ın yazısındaki sert belirlemeler olmadan bir mağduriyet hikâyesi yaratmak mümkün değildi. Onun için yazı İnce’ye yönelik bir suçlama gibi kurgulandı. Daha sonra yaratılan belirsizlik, kaynak konusunda bilinçli muğlaklık İnce’ye bir mağduriyet hikayesi yaratmak için kurgulanan bir yazıydı. Rahmi Turan’ın özür üzerine özür dilemesi, bunun bir mağduriyet olduğunu algısını yaratmak için dilenen özürlerdir.
Bence bu operasyonun bir ayağı da Sözcü’ye çekilen operasyondur. Sözcü’ye çekilen operasyon sadece Rahmi Turan’la sınırlı değil. Sözcü’nün değişen manşetlerini takip ederseniz ne dediğimi anlarsınız. Demokrasinin değil ama muhalefetin önemli yayın organlarından olan Sözcü, bir süreden beri Türkiye’nin en çok satan gazetesi haline gelmişti. Ayrıca yaptığı muhalefet çoğu zaman ulusal soslu olsa da hükümeti sallayan, küçük küçük depremler yaratan bir işlev görüyordu.
Yandaş birçok gazete olmasına rağmen yeni bir gazete daha edinmenin mantığıyla gazetenin haberlerinin yarattıkları bu depremlerden kaynaklanıyor. Ekonomik ve siyasi atmosfer çok kırılgan olduğu için, en küçük bir muhalefet önemli sarsıntılara yol açabiliyor. Sözcü’nün biraz da magazinsel haber tarzı muhalefeti onu muhalefetin önemli bir unsuru hale getirdi.
Ancak bir süreden beri bu gazetenin manşetleri değişti. İktidarı hedef alan manşetlerden vazgeçti. Bunun yeri hedefi belirsiz, ulusal sosu giderek daha ağır basan ve muhalefetin önemli bir kesimini oluşturan Kürtleri hedef alan manşetler atmaya başladı. Sözcü’nün nereye gittiğini önümüzdeki günlerde daha net göreceğiz.
Kemal Kılıçdaroğlu süreci iyi yönetemedi. Buna rağmen ne Saray, ne de Muharrem İnce bu süreçte siyasi bir kazanç elde edemediler. Erdoğan’ın artık siyasi bir manevra yapma yeteneği kalmadı. Türkiye halkı artık bu manevralar ve komplolara inanmıyor. Bütün medya gücüne, bütün propaganda imkânlarına rağmen artık Erdoğan kimseyi inandıramıyor. İnce’ye gelince bu komplo için kendi partisini hedef aldı. Bunun ötesinde bütün yandaş kalemler ve kanal, İnce’yi mağdur göstermek için verdiği çaba gözleri yaşartsa da, İnce’ye yaramadı. Erdoğan, bir süre sonra İnce’nin siyasi geleceğini kurtarmak için çaba göstermekte vazgeçecek ve kaderi ile baş başa bırakacak. Çünkü işe yaramadı.
Babacan ve Kürt sorunu
Yeni parti kurma hazırlıkları sürdüren eski bakanlardan Ali Babacan Habertürk canlı yayınında Fatih Altaylı’nın sorularını cevapladı. Babacan Kürt ve Alevi sorunu ile ilgili soruya cevaben şunları söyledi: “Özellikle Alevi vatandaşlarımız kendilerini nasıl tanımlıyorlarsa devletin görevi buna saygı göstermektir. Devletin görevi inanç özgürlüğünü, ibadet özgürlüğünü garantilemek bunu dönüştürmek değildir. Kürt sorunu biraz daha farklı. Kürt vatandaşlarımızın sorunlarının niteliği biraz farklı. Kürtler bu ülkenin asli unsuru, bu toprakları beraber savaşarak, mücadele ederek kazandık, unutmamamız lazım. Biz ortak bir Türkiye hayali, ortak bir Türkiye tasavvuru ile bu ülkenin birliğini sağlayabiliriz. Temel haklar ve özgürlükler konusunda çok açık ve net bir tutum sergileyeceğiz. Terörle mücadele sadece silahlı mücadele değildir; bir o kadar da diplomasi enstrümanı vardır, siyasi enstrüman boyutu vardır.” Bu sözler gösteriyor ki önümüzdeki dönem Kürt sorunu ve Alevi sorunu tekrar demokrasi düzleminde tartışılmaya başlanacak. Türkiye’nin normalleşmesine yardımcı olacak.