Çok şey istemiyoruz aslında.
Ciğerimize çektiğimiz hava temiz olsun, en azından bizi kanser etmesin istiyoruz. İtinayla büyütmeye çalıştığımız çocuklarımız içtikleri sudan, yedikleri gıdadan zehirlenmesin istiyoruz.
Dünyamız sıcaktan veya soğuktan kavrulmasın, binlerce yıldır yerküreyi bizimle paylaşan, bizden çok daha önce buralarda olan canlıların nesli tükenmesin istiyoruz.
Gölgesinde oturduğumuz ağaç kesilmesin, kuşlar da yuvalarından olmasın istiyoruz.
Birileri başka birilerinin canını almasın, hayatının bir dönemini paylaştı diye onun azraili olmasın istiyoruz. Kimse kimsenin canına kıymasın, cinayetler, işkenceler, hukuksuzluklar faillerin yanına kalmasın, suçlular cezasını çeksin istiyoruz.
Suçsuzların hayatı dört duvar arasında geçmesin, özgürlükleri bir kalemde elinden alınmasın istiyoruz. Kimin masum kimin suçlu olduğunun kararı, birilerinin iki dudağı arasında olmasın, düzgün işleyen bir adalet sistemi olsun istiyoruz.
Çok mu şey istiyoruz gerçekten?
Çocuklar sokakta uyumasın, soğuktan veya açlıktan ölmesin, cahil kalmasın istiyoruz.
El kadar çocuk sabahın köründe kalkıp işe gitmesin, gününü akşam karanlığına kadar tozlu bir atölyede geçirmesin, oyun oynasın, kitap okusun, gelişerek büyüsün istiyoruz.
Dünyanın kaynakları sömürülmesin, o kaynakların büyük bölümü savaşa silaha aktarılmasın, sivillerin tepesine bomba yağmasın, evleri başlarına yıkılmasın, molozların altından çocuk cesetleri çıkmasın istiyoruz.
Birileri zengin olacak diye her yere inşaat yapılmasın, yapılanların şantiyelerinden işçi cesetleri çıkmasın istiyoruz.
Nüfusun % 1’i sefahat içinde yaşarken, yarısı açlık sınırında ve altında yaşamasın, her sene binlerce çocuk yetersiz beslenmeden ölmesin istiyoruz.
Yoksulluk ‘kader’ sayılmasın, insanlar çaresizce intihara sürüklenmesin istiyoruz.
Kimse yerinden yurdundan edilmesin, edilenlerin önlerine öldüren sınırlar çekilmesin istiyoruz.
Yüzyıldır tartışmasız bir hak olarak tanınan seçme ve seçilme hakkımıza saygı talep ediyoruz.
Yaşadığımız kenti idare edecek, ödediğimiz verginin nasıl harcanacağına karar verecek temsilciyi kendimiz seçelim; oy çokluğuyla seçtiğimiz kişi sırf birilerinin tercihi olmadığı için görevinden alınmasın, hele hele hapse konmasın istiyoruz.
Hayatımızı belirleyen kararlar hakkında ve her konuda fikrimizi açıkça söylemek, kendimizi korkusuzca ifade etmek istiyoruz.
Kimse kimsenin ahlak bekçisi olmasın, dinine inancına karışmasın istiyoruz.
Bize ait olanları birileri çalıp çırpmasın, kısa yoldan Karun kadar zengin olmasın istiyoruz.
İnsan insana kul olmasın, hayvanlar insana ve piyasaya köle olmasın istiyoruz.
Emeğimizin bir kısmına el koyarak maaş bağlanan silahlı ekipler, sokakta bizi dövmesin, vurmasın, öldürmesin istiyoruz.
Çok mu şey istiyoruz? Onlara göre evet. Dahası, bunları istediğimizi yüksek sesle söylemenin bedelini ağır bir şekilde ödetmeye çalışıyorlar. Sırf bunun için bazılarımızın canını, çoğumuzun ömründen yılları alıyorlar.
Ne yapalım, vaz mı geçelim bu isteklerimizden? Elbette hayır. Bizi insan yapan temel haklarımızı, çocuksu bir naiflikle istemeye ve bu isteğimizi dillendirmeye devam edeceğiz, elde edene kadar. Dünyanın tepetaklak düzeninden nemalanan azınlığın hoşuna gitmese de.
Eduardo Galeano’nun yirmi yıllık sorusu yerli yerinde duruyor: “Eğer dünya böyleyse, şimdi olduğu gibi tepetaklaksa, ayakları üzerinde durması için onu ters çevirmemiz gerekmez mi?”