Havalar güzel. Her taraf günlük güneşlik. Yazdan kalma adeta. Seviniyoruz, ama sevinmek mi, düşünmek mi gerek acaba?
Galiba düşünmeli, hatta düşündürmeli bu havalar bizi! Hem de şapkayı önümüze koymacasına…
Bizim beslenme kültürümüzde ekmek önemli. Ekmeğin anası da buğdaydır. Buğdayın yetiştiği topraklar için yağmur önemli! Bu günlük güneşlik havada toprağa çiftçiler tohum değil, ekse ekse kaygı eker. Tohum ekmediğin yerde buğday biçemezsin, eksen bile keder biçersin.
Bu “güzel” havalar aslında iklim değişikliği kaynaklı. Üstelik iklim değişikliği, değişiklik olmanın ötesine vardı, iklim krizini mayalıyor artık.
Yağmur, güneş ve buğday
Yağmur yağmayan yerde toprak tava gelmez. Toprağa tohum ekemezsin. Eksen bile tohumun çimlenmesinde sorun yaşarsın. Bu da buğday verimliliğini düşürür. Düşük verim çiftçiyi vurur, üretimden vazgeçirir. Verimin düşmesi ve üretimden vazgeçiş toplam üretimi düşürür. Üretim düşünce de ekmeğin anası için yollara düşer, kapı kapı, ülke ülke buğday ararsın. Ardından hoş geldin kıtlık!
Çok değil daha 10-12 yıl önce Türkiye’de 9 milyon hektar arazide tahıl üretilirdi. Şimdi 7.2 milyon hektar arazide tahıl ekimi var. Çiftçiler arazilerini ek(e)miyor!
Çiftçilerin buğday üretiminden kaçış nedeni sadece iklim krizi mi? Değil elbette!
Neden ekmek istemiyor,
vazgeçiyor o zaman?
En başta TMO’nun politikaları yanlış. Hükümet yanlışta ısrarı inada bindirdi adeta.
Nedir yanlışlar?
1- Zamansız fiyat açıklaması: TMO fiyatları ekimden önce açıklamıyor. Ne zaman açıklıyor? Önce buğday hasat ediliyor. Buğdayı bekletme gücüne sahip olmayan küçük ve orta ölçekli üretici ürününü şirketlere yok pahasına satıyor, sonra TMO fiyat açıklıyor.
2- Fiyat düşük belirleniyor: TMO buğday fiyatlarını maliyet+%25 kazanç+insanca yaşam payını ekleyerek açıklamıyor. Buğday fiyatlarını maliyetin altında belirliyor. Açıkladığı fiyatın da arkasında durmuyor. Açıkladığı fiyat piyasada düştüğünde, alım yaparak piyasaya müdahale etmiyor. Seyrediyor.
3- Hükümetin ithalat zamanlamaları yanlış: Hükümet hasat öncesi veya hasat döneminde gümrükleri sıfırlıyor ithalat yapıyor. İthalatı da çiftçinin ürününü piyasaya süreceği dönemde yapıyor; çiftçinin alınteri olan ürünlerinin fiyatının düşmesine neden oluyor.
4- Yeterli stok bulundurmuyor: Üreticisini ve vatandaşını düşünen bir devlet herhangi bir afete ve kıtlığa karşı önlem olarak silolarında yeterli buğday bulundurur. Bu stok Türkiye için asgari 6 milyon ton civarında olmak durumundadır. Yeni hasat çıktığında durum iyi ise elindeki stoğu satar, yerine aynı oranda yerli üretimden buğday alır, stok amaçlı depolar.
5- Buğday desteği yetersiz: Buğdaya kg başına yakın zamana kadar 5 kuruş destek verildi. Şimdi 10 kuruş deniyor. Verilecek destek kg başına 25 kuruştan aşağı olmamalı, iki yılda bir ürün alınan, yani nadas uygulanan bölgelerde ek olarak mutlaka alan bazlı destek verilmeli. Hububat üretimi yapan çiftçilerin kullandığı mazottan ÖTV vergisi de alınmamalı.
6- Topraklar yoksul: 1960’lardan bu yana kullanılan kimyasal-granül gübre nedeniyle toprakta ilik kalmadı. Organik madde bakımından çok zayıfladı. Toprakların organik madde bakımından zenginleşebilmesi için küçük baş hayvan yetiştirilmesi teşvik edilmeli. Hayvanların dışkıları toprakları beslemede kullanılmalı. Toprak bu yolla organik madde ile zenginleştirilmeli.
Sıraladığım 6 maddedeki yanlışta inat edilirse ne olur?
2019’da yaşadığımızın daha kötüsünü yaşarız. 2019’un 10 aylık sürecinde 6 milyon 750 bin ton ekmeklik, 902 bin tonu makarnalık olmak üzere toplam 7 milyon 652 bin ton buğdayı bu yanlış politika inadındaki ısrardan dolayı ithal etmek zorunda kaldık. Rekor kırdık(!)