Ne yalan söyleyeyim, ben, “sine-i millete çekilme” önerisi yapılınca, bu öneriyi reddederken belediyelerin gaspına karşı HDP’nin somut bir eylem planıyla cevap vereceğini sandım. O amaçla belki tartışmaya katkı olur diye, gasp edilecek olan “belediyelere çoluk çocuk doluşma” gibisinden bir öneride bulundum. Gasp edilen belediyelerden kayyımları kovmak için “ne yapmalı” sorusuna da “her gün, aynı saatte, özellikle muhbirlerin henüz yataklarında zıbardığı erken saatlerden birinde, sokağa bile çıkmadan, kapıların eşiğinden slogan atarak direnişi başlatma” gibi bir öneri aklıma geldi.
Elbette HDP köşe yazarlarının laflarıyla yönetilmiyor. Bu partinin yönetici organları var. Bizim yaptığımız karınca kararınca bu organların tartışmalarına, “aklımızın yettiğince” katkıda bulunmak. Sonuçta ortada bir parti var, dışarıdan gazel okuyanlara ister kulak verir, ister vermez. Nitekim HDP, kararını verdi. Gasplara karşı “sivil direnişten, kararları tanımamaktan, sokaktan” söz etti. Bu soyut ifadeler somut bir eylem planına bağlanmasa da, son derecede “somut” bir çağrı yaptı: Erken seçim.
Ben şahsen, bu “erken seçimi” de, Erdoğan rejimiyle yapılan bir “polemik” unsuru sandım. Yani, “belediyeleri gaspediyorsun, ama, paçan sıkıyorsa bir erken seçim yap, bu halk sana cevabını versin” gibisinden bir yanıt gibi yorumladım. Bu yanıtı da “zeki” bir yanıt olarak gördüğümü ifade etmeliyim. Çünkü bir önceki seçimde kazanılan belediyelerin tümüne kayyım atanmış, sonra yapılan seçimlerde kayyımlar perişan edilmişti. Bir seçim daha yapılsa yine aynı sonuç mukadderdi. Erdoğan ne yapsa boştu. “Erken seçimi” ben böyle anlamıştım.
Değilmiş.
“Erken seçim” neredeyse stratejik bir planmış. Amacı Erdoğan rejimine son vermekmiş. Partinin eşbaşkanları böyle diyor. Demek ki yanılmışım. HDP’nin deklarasyonunu anlamaya aklım fikrim yetmemiş. Yanılmak ayıp değil. Sonuçta ortada bir parti var. Organları var. Ülkenin somut durumunu kolektif olarak analiz ediyor olmalılar. Parti tabanının nabzını köşe yazarı değil, herhalde parti tutuyordur. Öyle olduğunu umuyorum.Kurulduğundan beri HDP’yi izleyen bir köşe yazarı bu partinin deklarasyonunu doğru anlayamayınca ne yapar.
Fena halde bozulur. Ben de doğrusunu söylemek gerekirse fena halde bozuldum. Peş peşe yapılan “erken seçimi söke söke alırız, erken seçimle AKP iktidarına son veririz” sözleri karşısında ne edeceğimi bilemez oldum
Ardından da “sevindim.” İtiraf etmeliyim ki, “Erdoğan’a HDP’nin erken seçim talebini söke söke kabul ettireceği, ettirdikten sonra da erken seçimle AKP iktidarına son vereceği” benim şahsen aklıma gelmemişti. Ne demişler, “akıl, akıldan üstündür.” Açıkçası yalnız sevinmedim. Gurur da duydum. “Faşist rejim seçimle yıkılmaz” gibi “saçma” bir saplantı içine yuvarlandığım için de utandım.
Ne yapmalıyım? Özeleştiri…
Evet, faşist rejim söke söke elde edilecek erken seçimle yıkılabilir. Benim düşüncem tam bir “safsata”… Hatta “aşırı solculuk.” “Gerçeklikten kopuş.”
Gerçek ne? Belediye binasını öz savunmayla koruyamasak bile, Saray binasını erken seçimle yıkabiliriz. İşte tam bu “Saray binasını yıkma” sözcüklerini yazdığım sırada, tümüyle “yıkılan” Sur’un enkazları arasından bir ses ta kulağıma kadar geldi: Quto Sur’daki yıkılan evlerinden göç ettikleri akraba evinde yaşadığı şu anısını bana anlattı:
“Veysi abe, belediyelerimizin gaspına tepem attı, zulamdaki ‘mekabı’ torbama koydum, yanına anamın dokuduğu ‘şutik’yi de… Tam sıvışacakken anam yakaladı, ‘nereye gidiysin benamus’ diye kulağıma yapıştı, başımı eğdim, ‘aney etme, dedim, abemin, ablamın yanına gidiyim…’ Anem başladı hicran göz yaşları dökmeye…’ Allah yolunu açık etsin’ diyerek beni öpiy… Tam o sırada TV’den bir ses duyuldu; ‘erken seçimle faşizm yıkılacaktır’… Anamdan öyle bir ses çıktı ki, diyemem. Beni tuttuğu gibi odaya tıktı. ‘Otur oturduğun yerde eşek sıpası, yakında abenle, ablan senin yanına geliy’ dedi.” Quto’nun evde, anasının dizinde kalmasına mı sevinsem, yaptığım özeleştiriye mi üzülsem, anlayamadım…
Ardından yazımın sonunu şöyle bağladım: HDP seçimlere katılarak, hemen her seçimde faşizme ağır darbeler indirerek, parlamentoya ve yerel yönetimlere katılarak yalnız Kürdistan’ın kurtuluşuna değil, hatta yalnız Türkiye’nin demokrasisine değil, tüm Ortadoğu devrimci sürecine muazzam bir katkı yapıyor. Kısaca, “seçimle faşizmi yıkamıyor”, ama “faşizmin yıkılışını” attığı her adımla yakınlaştırıyor. Quto “Veysi abe, sana katiliyem” dedi. Utanmasam bacak kadar çocuğun karşısında sevinçten ağlayacaktım. Devrimin yeni kuşağı doğuyor. Ne “seçimle devrim diyor, ne seçimsiz devrim”… Qutolar “üçüncü yolda” yürüyerek büyüyor.