Mustafa Kemal’in Kürtlere özerklikten söz ettiği ilk belge Amasya Protokolü’nün 2. maddesidir. Bu protokoller, İstanbul Hükümeti ile Mustafa Kemal arasında 20-22 Ekim 1919 tarihleri arasında Amasya’da imzalanmıştır. Protokolün bazı kısımları 1961 yılına kadar halktan saklanmıştır. 2. Protokolün bu “saklanan” bölümlerini, (Başbakanlık Arşivindeki belgenin aslını) tarihçi Faik Reşit Unat, 1961 yılında “Tarih Vesikaları Dergisi”nde yayımlamıştır
Nutuk’ta yer almayan ve 1961 yılına kadar saklanan bölüm şöyledir: “Kürtlerin gelişme serbestliğini sağlayacak şekilde ırk hukuku ve sosyal haklar bakımından daha iyi duruma getirilmelerine izin verilmesine ve yabancılar tarafından Kürtlerin bağımsızlığını gerçekleştirme amacını güder gibi görünerek yapılmakta olunan karıştırıcılığın önüne geçmek için bu hususun şimdiden Kürtlerce bilinmesi hususu uygun görüldü…”
‘Koçgiri girdi harbe’
Ekim 1920’de başlayıp Haziran 1921’e kadar devam eden Koçgiri İsyanı hayli geniş bir alana yayılmış, bazı Kürt illeri Kürtlerin eline geçmiştir. Bu illerdeki devlet dairelerine Kürt bayrakları asarak bir anlamda bağımsızlıklarını ilan etmiştir. Ankara Hükümeti’nin görevlendirdiği Nurettin Paşa komutasındaki Merkez Ordusu kanlı ve vahşi biçimde bu isyanı bastırmıştır. Bu isyan yeni kurulmakta olan devleti kökünden sarsmış, Kürtlerin desteğinin önemini bir kere daha hatırlatmıştır. 1920 yılında toplanan meclis yaklaşık bir yıl sonra 1921 Anayasası’nı kabul etti. Meclis toplandığında ve anayasayı kabul ettiğinde hala bazı cephelerde savaş sürüyordu. Kürtleri bu savaşta yanlarında tutmak isteyen Mustafa Kemal ve arkadaşları oldukça demokratik ve Kürtlerin haklarını kabul eden bir anayasa yaptılar. 1921 Anayasası 23+1 maddeden oluşuyordu. 10. maddeden başlamak üzere anayasa yeni Türkiye’nin devlet yapısını tarif eder. Bu açıkça ademimerkezi bir yapı öneren bir anayasadır. 11. madde açıkça özerkliği tarif eder.”
Anayasadan sonra
Koçgiri İsyanı ve 1921 Anayasası’nda sonra 20 maddeden oluşan bir özerklik tasarısı Meclis’te 64 hayır oyuna karşı 373 evet oyu ile kabul edilir. Kürtlerle ilgili diğer belgeler gibi, bu tasarı da uzun süre saklanır. Ancak İngiliz tarihçi Robert Olson, Kürt sorunu ile ilgili yazdığı kitap için İngiliz arşivlerinde yaptığı çalışma sonucu bu tasarının metnine ulaşır ve metni yayınlar. Buna rağmen Türk tarihçileri belgenin doğruluğunu kabul etmeye yanaşmazlar ve adeta nereden çıktı bu tavrı takınırlar. Oysaki böyle bir tasarı hem daha önceki belgelerle uyumludur hem de 1921 Anayasası’na uygundur. Meclis, adeta anayasanın emrini yerine getirmiştir. 20 maddelik bu tasarıyı Öcalan, Kürt Reformu olarak niteler ve bu reformun uygulanmasını ister. Öcalan’ın yaklaşımı bakın bu da var yaklaşımı değildir.
PKK Lideri hem 1921 Anayasası’nın hem bir yıl sonra kabul edilen 20 maddelik özerklik tasarısını Kürdün hakkı olarak görür. Çünkü Kurtuluş Savaşı’nda TürkKürt birlikte savaşmıştır. Ülkeyi birlikte kurmuştur. Kuruluştan önce yapılan kongrelerde Kürdün hakkı açıklıkla kabul edilmiş, kurtuluş ve kuruluş gerçekleşince de bu hak anayasaya ve yasalara girmiştir. Öcalan’ın “Reform tasarının uygulanmasını istiyoruz” demesi bundandır. PKK Lideri Kürtlerin anayasal haklarını talep ediyor.
Anayasal atıf
Mustafa Kemal 16/17 Ocak 1922 tarihinde çıktığı İzmit seyahatinde Vakit Gazetesi Başyazarı Ahmet Emin Yalman’ın sorusu üzerine 1921 Anayasası’na atıfta bulunarak şunları söylemiştir : “Bu nedenle, başlı başına bir Kürtlük düşünmekten çok Anayasamız gereğince zaten bir çeşit özerklik oluşacaktır. O halde hangi bölgenin halkı Kürt ise onlar kendi kendilerini özerk olarak yöneteceklerdir. Bundan başka Türkiye’nin halkı söz konusu olurken onları da beraber ifade etmek gerekir. İfade olunmadıkları zaman bundan kendileri için sorun çıkarırlar. Şimdi TBMM, hem Türklerin hem de Kürtlerin yetkili temsilcilerinden oluşmuştur. Ve bu iki öğe, bütün çıkarını ve bütün yazgılarını birleştirmiştir. Yani, onlar bilirler ki bu ortak bir şeydir. Ayrı bir sınır çizmek doğru olmaz.”
Bu demokratik anayasanın ömrü 1924 yılına kadar sürdü. 1924 yılında yeni bir anayasa kabul edildi. 1921 Anayasası’na göre oldukça merkezi ve bütün demokratik unsurlardan yoksun bir anayasa kabul edildi. Takip eden dönemde Türkiye’de birçok anayasa yapıldı ve anayasalarda değişiklik yapıldı ancak hiçbiri 1921 Anayasası’na atıf yapmadığı gibi adeta bu anayasa unutuldu. Anayasacılar, 1921 Anayasası’nın yerel özerkliklerin hükme bağlandığı 10. maddesinden sonraki maddeleri görmezden gelirler ve ilgi göstermezler. PKK Lideri Abdullah Öcalan gündeme getirene kadar Türk Akademisi ve tarihçiler adeta 1921 Anayasası’nı unuttu.
Halkın doğrudan idaresi
Dinçer Demirkent, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Anayasa Kürsüsü’nde çalışmakta iken 7 Şubat 2017’de KHK ile ihraç edildi. Aynı fakültede doktora derecesini “Türkiye’nin Anayasal Düzeninde Cumhuriyetin İki Kuruluşu ve Dinamik Cumhuriyet Kavramı” başlıklı tezi ile almıştır. Doktora tezinden üretilmiş, Bir Devlet İki Cumhuriyet adlı kitabı Ayrıntı Yayınları’ndan, Murat Sevinç ile birlikte kaleme aldıkları Kuruluşun İhmal Edilmiş İstisnası kitabı İletişim Yayınları’ndan basılmıştır. Anayasa tarihi, cumhuriyetçilik, kurucu iktidar, siyasal temsil konuları üzerine çalışmalarını sürdürmektedir. Ayrıntı Dergi yayın kurulu üyesi olan Demirkent, Gazete Duvar’da haftalık yazılar yazmaktadır. Çeşitli dergilerde yazmaya, dersler hazırlamaya devam etmektedir. Mülkiyeler Birliği Başkanı Dinçer Demirkent 1921 Anayasası’nı gazetemize şöyle değerlendirdi:
“1921 Anayasası’nın özerkliğe ilişkin en önemli maddesi, anayasanın temeli olan birinci maddedir. Anayasa tarihimizde bir istisna olan bu madde. Egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu ifadesiyle yetinmez. İdare usulünün bizzat ve bilfiil halkın kendi kaderini belirleyebileceği ilkesine dayandığını söyler. İşte anayasadaki özerkliğin bütün dayanağı budur. Halkın doğrudan idaresi. Birinci maddedeki halkın kendi kaderini doğrudan ve bizzat belirleme ilkesine dayanan idare bölümü tamamen demokratik özerk bir yönetime dayanır. Bu ilkeye dayanan ve taslaktaki tam özerklik ifadesinin bağımsızlık olarak anlaşılacağı gerekçesiyle değiştirilmiş olan özerklik sadece vilayetlere değil nahiyelere de verilmiş ve nahiye komün olarak anlaşılmıştır. Özerkliğin kapsamı oldukça geniştir: Eğitim, sağlık, ziraat, bayındırlık, sosyal yardım. Bu özerkliğin kullanılması da vilayet şuralarına bırakılmıştır. Şura sözcüğünün başta kullanılan Meclis sözcüğüne tercih edilmesinin nedeni de komşudaki İnkılabı Kebir ile Sovyet Devrimi’yle ilişkilendirilmelidir
Bu anayasa sadece Kürtlere değil, Türkiye’deki bütün halklara özerk ve doğrudan yönetim imkanı sağlayacak, devrimci cumhuriyetin sınıfsal ve etnik olarak parçalı ‘kamu’nun özgürce belirleneceği gerçek anlamda cumhuriyetçi bir temelde gelişmesinin zemini olacak bir temel olarak okunmalıdır. Bugün HDK tarafından gündeme alınan Demokratik Özerklik Bildirgesi’ne göre geri olmayan bu metnin Cumhuriyetçiler tarafından görülmemesi kabul edilebilir değildir. Türkiye halklarının onurlu barışını yüz yıl geciktiren gelişmeler, cumhuriyetin ikinci kuruluşu içinde ‘tekleştirme’ kavramıyla özetleyebileceğimiz anayasal kararlarla 1923’ün hemen ertesinde başlamıştır.”
Anayasada özerklik
Madde 1- Hâkimiyet bilâ kaydü şart milletindir. İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir.
Madde 10 – Türkiye coğrafi vaziyet ve iktisadi münasebet noktai nazarından vilayetlere, vilayetler kazalara münkasem olup kazalar da nahiyelerden terekküp eder.
Madde 11- Vilâyet mahalli umurda manevi şahsiyeti ve muhtariyeti haizdir. Harici ve dahili siyaset, şer’i adlî ve askeri umur, beynelmilel iktisadî münasebat ve hükûmetin umumi tekâlifi ile menafii birden ziyade vilâyata, şâmil hususat müstesna olmak üzere Büyük Millet Meclisince vaz edilecek kavanin mucibince evkaf, Medaris, Maarif, Sıhhiye, İktisat, Ziraat, Nafia ve Muaveneti içtimaiye işlerinin tanzim ve idaresi vilâyet şûralarının salâhiyeti dahilindedir
Madde 12- Vilâyet Şûraları vilâyetler halkınca müntehap azadan mürekkeptir. Vilâyet Şûralarının içtima devresi iki senedir. İçtima müddeti senede iki aydır.
Madde 13- Vilâyet Şûrası, azası meyanında icra amiri olacak bir reis ile muhtelif şuabatı idareye memur azadan teşekkül etmek üzere bir idare heyeti intihab eder, İcra salahiyeti daimi olan bu heyete aittir.
Madde 14- Vilâyette Büyük Millet Meclisinin vekili ve mümessili olmak üzere vali bulunur. Vali, Büyük Millet Meclisi hükûmeti tarafından tayin olunup vazifesi devletin umumi ve müşterek vazaifini rüyet etmektir. Vali yalnız devletin umumi vazaifile mahalli vazaif arasında tearuz vukuunda müdahale eder.
Kürdün anayasal hakkı
Robert Olson’un İngiliz arşivlerinde bulduğu ve ‘Kürt Milliyetçiliğinin Kaynakları ve Şeyh Said İsyanı’ isimli kitabında yer verdiği özerklik tasarısı 20 maddeden oluşmaktadır. 10 Şubat 1922 tarihinde kabul edilen tasarının maddelerinin bazıları şöyledir:
1- Uygarlığın gereklerine uygun olarak Türk milletinin ilerlemesini sağlamayı hedefleyen TBMM, ulusal gelenekleriyle uyum içinde, Kürt milletinin özerk yönetimini kurmayı üzerine alır.
4- Özerk yönetimi Van, Bitlis, Diyarbakır vilayetleri, Dersim sancağı, bazı nahiye ve kazaları içine alacaktır.
6- Kürt Millet Meclisi, Doğu vilayetlerinde genel seçim yolu ile kurulacak, Meclis’in görev süresi üç yıl olacaktır. Meclis her sene 1 Mart’ta toplanacak ve faaliyet süresi dört ay olacaktır. Ancak Meclis, bu müddet zarfında gündemindeki işleri tamamlayamayacak olursa, üye sayısının salt çoğunluğunun isteği üzerine ve genel valinin tasdikiyle bu süre uzatılabilir. (s. 244-246)