Sarsıcı ve benzer hikâyeler farklı kıtalarda da yaşanmış. Uzak kıta Amerika da keşfedildi. Afrika her zaman dâhil.
Hiçbir şey unutulmaz. Bir kemik bir cinayeti sonra da bir politikayı ortaya çıkarır.
Bazen toprak altında ölmüş hatta toz olmuşların da bir mücadelesi olduğuna inanasım geliyor. Sonra ölüm yokmuş diyecek kadar deliriyorum. Edebiyat var ama, fena halde yakalar. Yeniden yeniden anlatır. Asya’da ölmeden önce heykelini yaptırıp sonra ölenler olmuş. Ölüm ağır mevzu, yaşam şu an bahis. Burası da Türkiye.
Nickel Çocukları ABD’li yazar Colson Whitehead’a ait. Sert bir yazar Whitehead ve sert hikayeler yazıyor. Dili, kurgusu çok sert ama hepsi de bir geçmişten geliyor. Beyazların siyahlara hükmettiği zamanlarda yaşanan sertlikler. Nickel Çocukları aslında bir hafıza mekânı. Herkesin konuşmaktan kaçtığı insanlık suçlarının bir hafızası.
Buradan bakarsan Diyarbakır 5 nolu, Pozantı, istismar yurtları…
Keşfedilmiş Amerika’nın bir türlü utanmadığı ve ders çıkarmadığı sicilini yazıyor Colson Whitehad. Her kitabında siyahlara yaşatılanları kurguluyor. Türkçe’ye pek çok kitabı çevrildi ama sanırım en çok ilgiyi Nickel Çocukları’yla çekti. Dünyanın hemen hemen her kıtasında yaşanmış ve yaşanan kıyımları, haksızlıkları, öfkeleri, nefreti ve isyanı yan yana koyabiliriz oturduğumuz ya da yürüdüğümüz anda. Edebiyatın yani sözün gücü ise yer yer ve yüksek sesle ortaya çıkar; illaki de etkiler. Bir ıslahevinde geçiyor hikâye. Siyah ve beyaz ayrımının net çizgilerle belirlendiği yıllarda geçiyor. Siyahların köle olarak satılması sonrası, Martin Luther King’in konuşmalarının hayalet gibi dolaştığı yıllar. Kara Panterler ise ya var ya da henüz etkin değil. Obama’nın ABD başkanı olmasını tahayyül edemezsiniz Nickel Çocukları kitabında.
Bir ıslahevi Nickel ama siyahları ayrı beyazları ayrı bir ayrımcılıkla ıslah etme politikası güdülüyor. Yani kötü yerde kötülüğün bile ayırımı var, ayırımcılığı var. Aynı zamanda dışarıda siyahların bir mücadelesi de devam ediyor.
Hiçbir yerde zulme topyekun bir itaat yok. Her yerde zulme topyekun olmasa da bir isyan var.
Türkçe konuş çok konuş sert bir saldırıdır. ABD’de siyahların beyazların yanına oturma yasağı kadar sert bir saldırı. Başkaldırı başlar doğal olarak. Otobüslerde ceza alacağını, belki linç edileceğini bile bile “Özgürlük Binicisi” olarak başkaldırmak var orada. Aynı zamanda “saldırgan temas” diye bir suç var siyahlar için.
Yolda gidiyorsunuz ve beyaz bir kadın veya erkek karşıdan geliyor. Ona yol vermezseniz ya da belirli bir mesafeyi aşarsanız bu “saldırgan temas” suçuna girer, idama kadar da yolu var. Bunu kanıtlamanız da gerekmiyor. Beyaz iseniz her beyanınız siyah aleyhine esastır.
Nickel Çocukları’nın hikayesi bir rant meselesi nedeniyle ortaya çıkıyor. Vaktiyle ıslahevi olan ve işkence ile infazların dedikodusuna meşhur virane bir yer. Bir şirket orayı almış ve yıkıp yeni binalar dikmek istiyor. Ne var ki kemiklerin bir sesi var. Sonra hikaye çıkıyor ortaya. Hikaye değil aslında. Vahşet ortaya çıkıyor. Mahvedilmiş hayatlarıyla orada burada yaşayanların itirafları, tanıklıkları ayyuka çıkıyor. Bir gazete sayfasında ufak bir haber bu tabi. Whitehad bu haberi okur okumaz peşine düşüyor. Sonra da araştırmalarıyla Nickel Çocukları’na vardırıyor işi.
O tür haberler burada da çıkıyor bazen. Her türlü tehdide ve baskıya rağmen çıkan gazetelerde var. Asit kuyuları, toplu mezarlar…
Yazarın dili sert ve sade. Yaşananlar kadar. Nickel Çocukları’ndaki kurgu ve sürprizler sizi ilk sayfada alıp sonuna kadar götürüyor. Elwood ve Turner adındaki iki siyah çocuğun yaşadıkları, tanık oldukları, hayalleri ve arayışları okuru sürüklerken aynı zamanda Afrika’dan köle olarak getirildikleri zamanlara, prangalara, kırbaçlara götürüyor.
Her eziyetin bir sesi var. Bir de öfkesi.
Elwood ve Turner ayrı koşullardan gelip aynı ıslahevinde birbirlerini kollayıp cesaretlendirirken farklı çözümler yarıştırır. İkisi ve diğerleri önceki kuşakların neler çektiğini iyi biliyor. Ona göre şartlanıyorlar. Ama kitapta sanırım sabretmenin ve bazılarının çıkışlara, özgürlüklere koştuğu tek bir motto var. Yazar tek bir kıyaslanmaz sözle açıklıyor bu mottoyu: “Beyazların siyahlara daha önce yapmadığı bir şey yapamazlardı.” Bu tespit edilmiş sınır aslında bir adım atmanın cesareti oluyor. Kitabın bir yerinde haksızlığı teşhir etmek isteyen gözü kara Elwood’u feleğin çemberinden geçmiş Turner engellemeye çalışırken şöyle der: “Ne yapacaklar sence? Time dergisinin kapağına fotoğrafını koyacaklarını mı sanıyorsun?” Ve evet, Nickel Çocukları’nın ve diğer romanların yazarı Colson Whitehead, Time dergisinde kapak olur.
Siren Yayınları, yazarın Yeraltı Demiryolu kitabını da yayımlamıştı daha önce. O da ayrı bir yazı konusu olacak kadar etkileyici bir roman. Yeraltı Demiryolu romanı, Whitehead’a Pulitzer dahil pek çok ödülü getirmişti. Her iki kitabın çevirileri de Salman Rushdie çevirileri ile bilinen Begüm Kovulmaz’a ait. Pulitzer ödüllü bu yazarın bulabildiğiniz her kitabını okuyun derim ama Nickel Çocukları illaki…