Halk demokrasisi, toplumsal özgürlük kavramlarının, tarih ve teori yüklü derin ve büyük anlamlar taşıdığını biliyoruz. Binlerce yıl öncesine uzanan ve çağlar boyunca emekçi insanlık ve ezilenler adına yürütülen büyük mücadelelerin, direnişlerin, isyanların, devrimlerin aklı, ruhu ve yolundan geliyor bu anlamlar.
Sömürüye, sömürgeciliğe, zorbalığa, zulme, katliamlara, adaletsizliğe, eşitsizliğe, aşağılanmaya, horlanmaya, ötekileştirilmeye karşı insani ve özgür bir yaşam kurtuluşu için yürekleri tutuşan, akılları aydınlanan, iradeleri özgürleşenlerin yarattığı bir tarih ve teori gücü bu. Onun için mayasında, yaşanılan tarifsiz acıların, akan kanların, yitirilen canların öfkeye, iradeye ve örgütlenmeye dönüşmüş yenilmez öğretmenliği var. Onun için bu tarih ve teori, nesillerden nesillere, halklardan halklara, ülkelerden ülkelere, çağlardan çağlara taşınıyor. Hakikatın ve bilimin gücüyle yenileniyor ve gelişiyor.
Halkların Demokratik Kongresi(HDK) tam da bu tarih ve teorinin birikimlerine dayanan, gücünü arkasına alan bir sürekliliğin ve yenilenmenin iradesi olarak bu topraklarda yaratıldı.
HDK fikriyatının özü, demokrasinin halka; sömürülen, ezilen, baskı ve ayrımcılığa uğrayan sınıf, cins ve etnik, inançsal kimliklere ait kılınmasıdır. Aynı anlama gelmek üzere, bunlar arasındaki ilişkilerin eşitlikçi ve özgürlükçü birlik temelinde inşa edilmesi, yani toplumsal ilişkilerin demokratikleştirilmesidir.
21. yy da kapsayan çağın gerçekliği içinde düşünüldüğünde, bu yönlü halk iradesi, nerede kendini gösterirse, çağa egemen olan kapitalist ve ataerkil sistemi ve onun siyasi iktidarlarını karşısında bulacaktır ve bulmaktadır. Çünkü demokrasiyi, toplumsal bir örgütleniş, ilişki ve yaşayış biçimi, ya da toplumun kendini var ediş ve üretiş biçimi olarak değil, devlet ve iktidar dolayımına bağlı bir siyasal-hukuksal hak olarak yapılandıran tam da bu egemen sistem aklı ve güçleridir. Dolayısıyla demokrasi hakkı, devleti ele geçirmiş, iktidarlaşmış olanların, yani sermayeye, siyasete ve yasaların yapımına egemen olan bir avuç gücün “meşru” hakkıdır. Toplum ya da halk, egemenlerin demokrasi hakkına meşruluk kazandıran “yığınlar” olarak yönetilebilir, yönlendirilebilir denetlenebilir kaldıkları ölçüde, hukukun/yasanın meşruiyet alanı içinde bir soyut bir varlık olarak tanınırlar.
Evet, o zaman halk vardır, çünkü “devletin vatandaşları” olarak, herkesle eşitlenmişlerdir. Herkesi soyut olarak “eşit”leyen devletin hukukudur ama, devlet gerçek hayatta baştan aşağıya toplumsal eşitsizlikler üzerine, bu eşitsizlikleri yaratanların çıkarlarının korunması ve sürdürülmesi üzerine kurulmuş bir siyasi egemenlik ve zor aygıtından başka bir şey değildir. İktidarlaşma ve devletleşme, tarihsel oluşumunun, gelişiminin ve kurumlaşma yapısının doğası gereği, siyaseti halktan uzaklaştıran, koparan bir toplumsal yabancılaşma varlığıdır. Tam da bu nedenle, HDK’nin beslendiği tarih ve teori birikimi, demokrasiyi, iktidarlaşmaya ve devlete dayalı sistem yabancılaşmasının dışında, ve bu yabancılaşmayı toplumsal temelde aşma iddiası, iradesi ve inşası olarak kavrıyor. İktidarlaşmanın ve devletleşmenin demokrasisi mi, toplumsallaşmanın ve özgürleşmenin demokrasisi mi? Sorunu böyle koyuyor.
Ve böyle koyduğu için de, toplumsallığa/topluma karşı iktidarlaşmayı ve devleti inşa eden yabancılaşmanın temeli olan ekonomik ilişkilere, onlar üzerinde yükselen politik kurumlaşmalara ve ideolojik rıza üreten hegemonya mekanizmalarına kökensel bir itiraza dayanıyor. Egemenlerin dayattığı sistem aklı olan “iktidar ve devlet için toplum” yabancılaşmasının karşısına, ezilenler adına “toplum için iktidar ve devlet”i koymuyor bu yüzden. “Toplum için özgürlük, özgürlük için toplumsal demokrasi”yi halk meclisleşmeleri aracılığıyla toplumsal hayatın her alanında ve yerinde kurma, yaşatma ve savunma mücadelesini koyuyor. Meclislerin ve meclisler birliğinin doğrudan demokrasi iradesi yolundan iktidarlaşmayı ve devletleşmeyi aşa aşa ve yıka yıka sömürüsüz, sınıfsız, sınırsız bir toplumsal yaşam ve dünyaya ulaşmanın mümkünlüğünü inşa etmeyi amaçlıyor. HDK’nin program edindiği toplumsal devrimci demokratik dönüşümün kurumsallaştırılması, mücadele güçlerinin birleşmesi ve toplumsal demokrasiyi inşa çizgisi, sömürülenlerin ve ezilenlerin devlete ve iktidarlara karşı siyasal savaşımlarının başarıları ve kazanımlarına kalıcılık ve süreklilik gücü kazandıran zemin hazırlığıdır aynı zamanda.
Önümüzdeki ay gerçekleşecek 4. Büyük Kongresi’ne hazırlanan Halkların Demokratik Partisi(HDP), işte tam da bu toplumsal zemin hazırlığı mücadelesi içinde demokratik siyaset misyonunu üstlenmiş bir halk hareketi ve gücüdür. Sistem güçlerinin HDP’ye dönük yok edici bir saldırganlığının altında, HDP’nin, HDK paradigmasında somutlanan “Demokratik, Ekolojik, cinsiyet özgürlükçü” toplumsal yaşam inşasının bir parçası ve öznesi olma gerçeği yatmaktadır. Milyonların gönlünde, aklında ve eyleminde “Yeni yaşam” umudunun siyasetini temsil eden HDP’nin büyük direnişinin gücü, tam da bu halk özleminden ve bilincinden gelmektedir. Buna layık olmak, HDK ve HDP ilişkisini de kapsayan bu büyük tarihsel misyonunun gereklerini daha güçlü yerine getirecek zihniyet yenilenmesini ve örgütsel seferberliği başarıya ulaştırmak demektir. Bunun için birlikte mücadele edeceğiz, birlikte başaracağız.