Efrîn, keyfi gözaltı, zorla kaybettirme, yargısız infaz ve yağma gibi hak ihlalleriyle gündemden düşmüyor. Af Örgütü, Türkiye’nin olanları görmezden geldiğini kaydederken kentin sorumlusunun Cizre JİTEM davası tanıklarından olması dikkat çekici
Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ne bağlı Efrîn Kantonu, 20 Ocak 2018’de ‘Zeytin Dalı’ adı verilen operasyonla Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve Türkiye destekli paramiliter gruplardan oluşan Suriye Milli Ordusu’nun (SMO- eski adıyla ÖSO) eline geçti. Düzenlenen bu operasyon nedeniyle on binlerce kişinin göç etmek zorunda kaldığı kent, o günden bu güne keyfi gözaltı, zorla kaybedilme, yargısız infaz, malvarlığına el koyma ve yağmalama gibi hak ihlalleriyle gündemden düşmüyor. Bu durum Birleşmiş Milletler (BM) ve Uluslararası Af Örgütü gibi kurumların raporlarına da yansıdı.
‘Türkiye hak ihlallerine engel olmuyor’
Af Örgütü, Efrîn ’de yaşananlara dair ilkini Şubat 2018’de yayımladığı raporunda, Kürt Kızılayı’nın verilerine yer verip, 22 Ocak ile 21 Şubat 2018 tarihleri arasında aralarında 24 çocuğun da bulunduğu 93 sivilin öldürüldüğünü, 51 çocuk dahil olmak üzere 313 sivilin de yaralandığını kaydetti.
Bu rapordan 7 ay sonra Ağustos 2018’de ikinci bir rapor daha yayımlayan Af Örgütü, Türkiye’nin kontrolünde bulunan Efrîn ’de yaşananlarla ilgili yapılan derinlemesine araştırmaya dayanarak, SMO tarafından sivillere yönelik ağır insan hakları ihlallerinin gerçekleştirilmesine Türk silahlı güçlerinin engel olmadığını duyurdu. Raporda, Kürt nüfusunun yoğunlukta olduğu Efrîn’de evlerin yağmalanması, keyfi tutuklamalar, işkence ve sivillerin ortadan kaybolması gibi ağır insan hakları ihlallerinden Türkiye’nin destek verdiği silahlı grupların sorumlu olduğu kaydedildi. TSK’nin ise bu ihlalleri “görmezden geldiği” vurgulandı.
‘Dehşet verici hikayeler dinledik’
Uluslararası Af Örgütü Orta Doğu Araştırma Direktörü Lynn Maalouf, “Bölgede Suriyeli silahlı gruplar tarafından gözaltına alınan, işkence edilen ve zorla kaybettirilen insanların dehşet verici hikayelerini dinlediklerini ve Türkiye’nin denetimsiz bıraktığı bu silahlı grupların sivillere büyük zararlar vermeyi sürdürdüğünü” ifade etti.
Türkiye’yi “işgalci güç” olarak tanımlayan Maalouf, şunları kaydetti: “Türkiye, sivil nüfusun esenliği ile şehrin asayişinden sorumludur. Şimdiye dek, bu sorumluluğunu hiçbir şekilde yerine getiremeyen Türk silahlı kuvvetleri, Suriyeli silahlı gruplara üstü kapalı işlerini yaptırarak sorumluluktan kaçamaz. Türkiye, daha fazla gecikmeden, müttefiki olan silahlı grupların gerçekleştirdiği ihlallere son vermeli, sorumluların hesap vermesini sağlamalı” demişti.
Fidye alınarak öldürüldü
Fakat kentte yaşanan keyfi gözaltı, zorla kaybedilme, malvarlığına el koyma ve yağmalama vakaları o günden bugüne durmadı. Son olarak Efrîn’in Reco ilçesine bağlı Etmana köyünde zeytin ticaretiyle uğraşan Kürt tüccar Seîd Mecîd Reşîd, 4 ay önce kaçırıldığı SMO bünyesindeki Ehrar El Şerqiya grubu tarafından ailesinden fidye alındıktan sonra öldürüldü. Reşîd’in işkence izleri bulunan cansız bedenine 2 Şubat günü Mirkan ve Kaxire köyü arasındaki ağaçlık bir alanda ulaşıldı.
Yansıyan bilgilere göre, Reşîd’i alıkoyan Ehrar El Şerqiya grubu, serbest bırakılması karşılığında ailesinde yüksek meblağda fidye istemiş, aile ise ancak 25 bin dolar verebilmişti. Ehrar El Şerqiya grubu üyeleri, ailesinden fidye aldıktan sonra Kürt tüccarı öldürdü.
2 yılda 40 kişi öldürüldü
Efrîn İnsan Hakları Örgütü verilerine göre, kentin TSK ve bağlı ÖSO gruplarınca işgal edildiği 20 Ocak 2018’den bu yana 40 Kürt işkence ve doğrudan ateş açılarak katledildi. Son olarak Türkiye istihbarat üyelerince 29 Ocak’ta Efrîn’in Mabata ilçesinde alıkonulduğu belirtilen Şiyar Yûsif isimli sivilin akıbeti de belirsiz.
Efrin’den sorumlu isim tanıdık!
Yaşanan bu olaylar nedeniyle işkence, keyfi gözaltı, alıkoyma ve zorla kaybetmelerle anılan Efrîn’in yönetiminden oldukça şaşırtıcı bir isim sorumlu. O da aynı zamanda ‘Afrin Mülki İdare Amiri’ görevinde bulunan Hatay Vali Yardımcısı Şenol Bozacıoğlu.
Şenol Bozacıoğlu, tıpkı bugün görev yaptığı Efrîn’de yaşandığı gibi faili meçhul cinayetler ve işkenceler ile hatırlanan Şırnak’ın Cizre ilçesi ile özdeşleşmiş bir isim.
1962 İstanbul doğumlu olan Bozacıoğlu, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdikten sonra 1986’da Bursa Kaymakam adayı olarak mesleğe başladı. Hakkari’nin Yüksekova ve Şemdinli ilçelerinde görev yapan Bozacıoğlu, 1994-96 yılları arasında ise, Şırnak Cizre ilçesinde Kaymakamlık yaptı. Adana Seyhan’da kaymakamlık yaparken Hatay Vali Yardımcısı olarak atanan Bozacıoğlu, ‘Zeytin Dalı’ operasyonu akabinde 2 Temmuz 2018’de Afrin Mülki İdare Amiri olarak görevlendirildi.
JİTEM davasında tanıktı
Bozacığlu, Cizre’de 1993-95 yılları arasında 21 kişinin gözaltında kaybedilmesi ve faili meçhul cinayetle öldürülmesiyle ilgili görülen ve sanıkların beraat ettirildiği “JİTEM Davası”nda ‘tanık’ olarak dinlenmişti.
Soruşturma, Ergenekon Davası tanığı Tuncay Güney ile Abdülkadir Aygan’ın, sözkonusu yıllar arasında Şırnak ve Cizre’de öldürülen kişilerin asite atıldıktan sonra Cizre’deki BOTAŞ Karakolu ve civarındaki kuyulara gömüldüklerini iddia etmeleri üzerine açılmıştı. İddialar üzerine Şırnak Barosu suç duyurusunda bulunarak kuyuların açılmasını istemiş, Silopi Cumhuriyet Başsavcılığı da kuyuların açılmasına karar vermişti. Kuyularda çeşitli kemiklere rastlanmıştı.
Yine 1993-1995 döneminde Cizre Belediye Başkanlığı görevini yürüten Kamil Atağ’ın kardeşi eski korucu Mehmet Nuri Binzet, 2009’da adli bir suçtan dolayı Midyat Cezaevi’nde tutuklu olduğu sırada Midyat Savcısı’na tanık olduğunu yazdığı ve dönemin Cizre İlçe Jandarma Komutanı, emekli Jandarma Kıdemli Albay Cemal Temizöz ve ekibi tarafından gerçekleştirildiğini söylediği birçok eylemle ilgili beyanlarda bulundu.
Alınan bu beyanlar akabinde dönemin Cizre İlçe Jandarma Komutanı, emekli Jandarma Kıdemli Albay Cemal Temizöz, eski Cizre Belediye Başkanı ve korucubaşı Kamil Atağ, Kukel Atağ, Tamer Atağ, Adem Yakin, Fırat Altın (Abdulhakim Güven), Hıdır Altuğ ve Burhanettin Kıyak hakkında “suç işlemek amacıyla teşekkül oluşturma ve bu teşekküle üye olma, adam öldürmeye azmettirme ve adam öldürme suçlarından” iddianame hazırlanıp, dava açıldı.
İddianamedeki faili meçhul cinayetlerin ilki 1993 yılı başında ve sonuncusu 1995 yılının Mayıs ayında gerçekleştirildi. Silopi’de yaşayan Abdullah Efelti’nin zorla kaybedilmesi dışında bütün maktuller Şırnak’ın Cizre ilçesi merkezinde ya da köylerinde yaşarken zorla kaybedildi ya da öldürüldü. En büyüğü 48, en küçüğü 12 yaşındaydı. Olaydan ancak 16 yıl sonra Diyarbakır 6’ncı Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılabilen dava 2014’te Cizre’ye, 2015 başında da “güvenlik gerekçesiyle” Eskişehir’e nakledildi.
‘Bilgim yok’ demişti, tehdit edildiği anlaşıldı
Davanın 18 Mart 2011’de görülen duruşmasında o dönem İzmir’in Buca ilçesi Kaymakamı olan Şenol Bozacıoğlu da dinlendi. Bozacıoğlu, ifadesinde Cizre’de yaşanan dava konusu cinayetlerle ilgili bilgi ve görgüsünün olmadığını söyledi.
Mağdur avukatlarından Tahir Elçi’nin bir önceki duruşmada dönemin Cizre Kaymakamı Osman Bulgurlu’nun isimsiz bir mektupla tehdit edildiğini hatırlatıp, kendisine herhangi bir mektup gönderilip gönderilmediğini sorması üzerine mektubun Bozacıoğlu’na da gönderildiği ortaya çıkmıştı. Davaya hakim bir kişi tarafından kaleme alınan bu imzasız mektupta, tanıklara sanıklar aleyhinde ifade vermemeleri konusunda ‘uyarı’larda bulunulup, nasıl ifade vermeleri gerektiği anlatılıyordu.
48 duruşması görülen davanın 5 Kasım 2015 tarihli son duruşmasında Cemal Temizöz dahil 8 sanık için “tanıkların ifadelerinin ve olaylarla ilgili kesin, inandırıcı ve vicdani kanaate uygun delil bulunmadığı” gerekçesiyle ayrı ayrı beraat kararı verilmişti.
Kaynak: MA