Bekçilere yeni yetkiler veren yasa teklifi Meclis Alt Komisyonu’nda geçti. Genel Kurul’da da AKP-MHP oylarıyla geçeceğe benziyor. Tasarıda bekçilere zor ve silah kullanma yetkisi veriliyor. Türkiye’de “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” adı altında inşa edilen sistemin ana mantığı, toplumun ve bireyin hareket tarzını, yaşam tarzını, düşünme tarzını sürekli kontrolünde tutma mantığıdır. AKP iktidarının topluma yönelik iki temel korkusu var. Bu korkulardan bir tanesi, toplumun mevcut sistemi içselleştirmemesi ve kabullenmemesi, sisteme ve iktidara karşı mücadele içinde oluşunun iktidarda oluşturduğu korku. 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde toplumla iktidar arasındaki, toplumla yeni rejim arasındaki mesafe en bariz biçimde açığa çıktı. İktidar en stratejik alanlarda seçimi kaybetti. Önemli kalelerinin hemen hemen hepsini muhalefete kaptırdı. Bu durum iktidarda bir travmaya yol açmış bulunuyor. Bu travma iktidarı halkın rızası ve onayı dışında iktidar sürdürme arayışına yöneltmiş bulunuyor. Bir tedbir aracı olarak bekçilik de arayışın bir parçası…
İktidar ve rejimin bir diğer korkusu ise yürüttüğü savaşa yönelik toplumun Türkiye halklarının tepkisidir. İktidar hem içeriye yönelik hem de dışarıya yönelik uzun süreli bir savaş konseptine yönelmiş bulunuyor. Süreklilik içeren bir savaş stratejisini esas alan rejim ve AKP iktidarının savaş strateji temelinde topluma bakışı, topluma yönelik tasavvuru, toplumu savaşın bir parçası durumuna getirmektir. Toplumu savaşın lojistik gücüne dönüştürmek istiyor.
İktidar salt algı operasyonlarıyla, milliyetçi ajitasyonla toplumu kendi stratejisine sürekli bir biçimde tabi kılamayacağını bildiği için, baskı ve denetim araçlarını örgütleyerek, çoğaltarak ve büyüterek bu araçlar vasıtasıyla toplum üzerinde hükümranlığını kalıcı kılmak istiyor. Rejimin bekçi teşkilatını yeniden örgütlendirmesi, bekçileri silahlandırması ve toplum yaşamının tam içine yerleştirmesi toplumda gelişecek tepkileri baskı altına alma ve sindirmede, bekçiliğe aktif saldırgan ve toplum karşıtı bir işlev yüklüyor.
Halkın açlığa, pahalılığa ve yoksulluğa yönelik tepkilerine karşı Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “Bir merminin kaç para olduğunu biliyor musunuz?” diye soruyordu. Yani, ‘Faturaya katlanacaksınız’ diye mesaj veriyordu. Toplumla iktidarın politikaları ve stratejisi arasındaki çelişki ve uyumsuzluk en bariz biçimde belirginleşirken iktidar toplumla arasında açılan mesafeyi kaldırmak için ekonomik refah ile demokratik hak ve özgürlükleri geliştirmek yerine, daha çok şiddet ve daha fazla baskı uygulamalarına yatırım yaptı. Bekçilerin yeniden örgütlendirilip silahlandırılması da bu politikanın bir sonucu olarak ortaya çıkıyor.
İktidar demokratik bir duruşa, itiraz ve mücadele bilincine sahip olan kesimlere, toplumsal dinamiklere ve kişilere yönelik yoğun ve sistemli bir baskı uyguluyor. İktidarın öğretmenlere, sendikacılara, memurlara, akademisyenlere yönelik muamelesi bir kırım uygulamasıdır. İktidar kendisine biat etmeyenleri, uygulamalarına ve yönetme tarzına karşı muhalefet edenleri meslek dışı ederek, hatta yaşamlarını idame etme imkânlarını her yönüyle sıfırlayarak kendilerine karşı bir kıyım ve düşmanlık hukuku icra etti.
İktidar tam bir toplum mühendisliği politikasıyla toplumu nesneleştirip savaş politikasının lojistiğine dönüştürmek istiyor. Bu temelde yoğun bir zihinsel ve ideolojik çalışma yürütüyor. Buna gelmeyen tüm kesimleri bir biçimiyle elimine ederek kendi zihniyeti çerçevesinde yeni bir toplum oluşturma politikasını güdüyor. Tam da bu noktada toplumun iktidar politikasının dışına sarkmaması için toplumun önüne bekçilik adı altında oluşturduğu milis gücünü dikiyor.
Savaş kurumunun işlevselliği
Türkiye’de mevcut durumda en işlevsel kurum savaş kurumudur. Görünürde böyle bir kurum yoktur. Yasal olarak da yoktur. Ama Türkiye’de mevcut durumda en işlevsel kurumun savaş kurumu olduğu bir gerçektir. Savaş kurumu, Türkiye’yi savaştan savaşa sürüklüyor. Kürtlere karşı savaş ve Suriye’ye yönelik savaşa yakın zamanda Libya savaşını da ekledi. Bir bakarsınız yarın öbür gün Balkanları, Kafkasları da listeye ekleyebilir. Gerekçesi de hazır: Osmanlı topraklarını geri alma hülyası! Bu çerçeveden bakınca, Kafkaslar ve Balkanlar Libya’dan daha yakın topraklar. İktidarın zihniyetinden bakınca yeni bir Balkan ve Kafkasya savaşı, olması gereken olarak görünüyor. İktidar, süreklilik kazanan işgaller ve savaş temelinde bir yeniden dizayn yürütüyor. Bu dizaynın Türkiye’nin geleceğine, Türkiye halklarına ve aynı zamanda da çevredeki halklara ve insanlığa faturası çok ağır olacaktır; katliam, kırım ve yıkım olacaktır.