Uzunca bir süredir başta HDP olmak üzere Türkiye’deki demokratik çevreler AKP-MHP faşizmine karşı bir demokrasi blokunun gereğine dikkat çekiyor, böylesi bir blokun olması için de çabalıyorlar. 23 Şubat’ta yapılan HDP 4. Olağan Kongresi’nde bir kez daha vurgu yapılan konuların başında geldi, demokrasi bloğu.
Bu kadar gündeme geldiğine, gerçekleşmesi için çaba gösterildiğine göre, ciddi bir gereklilik olarak görülüyor. Ama doğru anlaşılmaya ihtiyacın olduğu da açık. Zira yapılan kimi açıklamalardan bu kavramla neyin anlatılmak istendiğine ilişkin bir karmaşanın yaşandığı görülüyor.
Kastedilen AKP-MHP dışındaki HDP de dahil tüm partilerin bir araya gelerek bir blok oluşturmaları mıdır?
Kastedilen HDP’li olmayan ama önemli ölçüde onun gibi düşünen değişik toplumsal kesimlerin hatta kişilerin HDP ile bir blok kurması mıdır?
Yoksa kastedilen zaten bir demokrasi ittifakı olan HDP’nin bugüne kadar açığa çıkaramadığı o büyük potansiyelini açığa çıkaracak politikalar geliştirerek kendini daha geniş çevrelerin partisi haline getirmesi midir?
Şu ana kadar önce çıkan seçeneklerin daha çok bunlar olduğunu söylemek mümkün.
Eğer ‘demokrasi bloku’ kavramıyla kast- edilen AKP-MHP dışındaki HDP de dahil tüm siyasi partilerin bir araya gelmesi ise bu mümkün değildir. CHP, İYİ Parti, Saadet, Gelecek Partisi gibi partilerin zorlukları olmakla birlikte bir araya gelmeleri tabii ki mümkün, nitekim şu ana kadar buna örnek oluşturacak ittifaklar da kurdular. Ama bu partiler kendilerinde özsel değişiklikler yapmadıkları müddetçe hiçbir zaman HDP’yi içlerine almayacaklardır. Dolayısıyla Sayın Pervin Buldan’ın ‘şeffaf’ olmasını istediği o ‘ittifak’ hiçbir zaman gerçekleşmeyecektir. Çünkü demokratik hiçbir geleneği olmayan bu partilerin HDP gibi bir demokrasi ve mücadele partisiyle ittifak yapmayacaklarından kuşku duymamak gerek. Bu partilerin tümü, faşizme varan milliyetçiliğin farklı tonlarını temsil ettikleri gibi iktidardaki AKP-MHP’den de pek farklı değiller. Dolayısıyla eğer demokrasi blokundan kastedilen buysa ve bu partilerle açık bir ittifak kurulacağı sanılıyorsa, boşunadır. Kimsenin bu konuda boş bir beklenti içine girmemesi yapılması gereken işlere odaklanmak için gereklidir. Açık ki bu belirtilenlerden HDP’nin bu güçlerle hiçbir ilişkisinin olmayacağı sonucu çıkmaz. Kuşkusuz ki ilişkiler olacaktır ve olmalıdır. Kast- edilen bu güçlerle bilinen anlamda bir demokrasi bloku kurulamayacağıdır, zira bu güçler demokratik olmadıkları gibi HDP’ye de açık değiller.
Dolayısıyla demokrasi blokunu diğer seçeneklerde aramak gerektiği kendiliğinden açığa çıkıyor. HDP’li olmayan ama savundukları itibarıyla HDP’li olabilecek geniş bir kesimin olduğu herkesin malumu. Aynı değerleri savundukları halde HDP ile bu kesimlerin bir olamamalarının kuşkusuz nedenleri vardır. Her şeyden önce HDP’nin bu kesimlere yeterince açılım yapamamış olması, HDP’den kaynağını alan yetersizlik ki, sanırım HDP bu dönemde bunu gidermeye daha fazla çalışacak. Ama faşizmin HDP’yi kriminalize eden özel savaş politikalarının HDP’ye mesafeli durmaya etki ettiği de bir gerçek. Bu da bu kesimlerin olmaması gereken bir yetersizliği. Açık ki AKP-MHP blokuna karşı mücadele etmek isteyen, demokrasiyi, adaleti savunan bu kesimlerin demokrasi bloku kapsamında ele alınmaları gerekir. Bunun için de hem HDP’ye hem de bu kesimlere düşenler var. Aynı değerleri savunanlar olarak demokrasi cephesini, blokunu güçlendirmek dönemin temel görevi.
Kendisi zaten bir demokrasi ittifakı olarak kurulan HDP’nin kendi tabanıyla buluşması gerekir. Demokratik ulus zihniyetine göre kurulan HDP, gerçekte demokrasi, adalet, eşitlik, özgürlük talepli herkesin partisi olmak durumundadır. Zira onun zihniyeti ve programı onun böyle olmasını zorunlu kılıyor. Bu, HDP’nin Türkiye’de inkar edilen, soykırıma tabi tutulan tüm kimliklerin, inançların partisi haline gelmesini zorunlu kılıyor. Türkiye’de verili Türklük içinde eritilen, ama var olması gereken onca etnik kimlik var. Türkiye’de verili siyasal suni İslam dışında kültürel İslam da dahil var olması gereken onca farklı inanç vardır. Bunların tümünün varlığının, özgürlüğünün sesi olmalıdır HDP. Bu yönüyle HDP kendisini sadece bir etnisitenin, bir sınıfın, bir cinsin, bir inancın değil, toplumun çoklu olan doğasının partisi haline getirmelidir. Kuşkusuz ki mevcut HDP bile hiçbir partiye kıyaslanamayacak düzeyde bu toplumsal doğaya uygundur. Ama potansiyele vurulduğunda yetersiz kaldığı da bir o kadar açıktır.
Dolayısıyla HDP’nin demokrasi bloku ile demos’un yani toplumun birliğini, blokunu oluşturmayı anlaması gerektiği açıktır. Kendi tabanıyla buluşmuş, kendisi gibi faşizme karşı mücadele edenlerle değişik şekillerde bir araya gelmiş olan bir HDP, demokrasi blokunu kurmuş bir HDP olacaktır ve böylesi bir HDP’nin şu ankiyle kıyaslanamayacak düzeyde güçlü olacağı açıktır.