Bugün dünya üzerinde milyonlarca kadın için bir yastan başlayan ve artık milyonlarca kadın için
direniş gerekçesi olan 8 Mart tarihçesi, kadınların tarih boyunca yaşadıklarının da kısa bir özeti gibi
“Eylemlerimizle şehirlerinizi zapt ettiğimizde, sokak lambalarınızın direklerini sizlere bırakacağız.”
Ulrike Meinhof
“…Zorbalar ve şehvet düşkünleri, haklı olarak karanlıkta tutmaya çalışırlar kadını.”
Mary Wollstonecraft
8 Mart 1957’de Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) New York şehrinde, 40 bin dokuma işçisinin çalıştığı bir tekstil fabrikasında, kadınlar daha iyi çalışma koşulları için greve çıktı. Kısa süre içinde polisler direnişe saldırırken, kadınlar fabrika içine hapsedildi. Yine “bilinmeyen” bir sebepten kilitli olan fabrikada yangın çıktı ve fabrika önüne kurulan barikatlar yüzünden dışarıya çıkamayan kadınlardan 129’u yanarak hayatını kaybetti. İşte o gün alevlerin içinde yükselen çığlıklar bugün milyonlarca kadının isyan sözcüklerine dönüştü.
129 kadının cenazesine 10 bini aşkın kişi katıldı. Böylece bu olay sadece bir direniş ve saldırı değil, kadınların tarihsel uyanışının da dönüm noktalarından biri oldu.
Kadın işçiler anısına
Kadınların isyanı gün geçtikçe güçlenirken tarih 26-27 Ağustos 1910’u gösterdiğinde Danimarka’nın Kopenhag kentinde, 2. Enternasyonal’e bağlı kadınlar toplantısında (Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı), bu kadınların isyanını miras olarak alan iki devrimci kadın, Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin ve Rosa Luxemburg bir öneri sundu.
8 Mart 1857’de hakları için direnirken yanan kadın işçiler anısına, 8 Mart’ın Dünya Kadınlar Günü olarak anılması önerisi toplantıda oy birliğiyle kabul edildi. Böylece anmalar başlamış ancak ilk zamanlarda tarihi kesin olmayan anma, kısa sürede tüm dünyada ilkbaharda yapılmaya başlanmıştı.
Tarihin 8 Mart olarak saptanması ise 1921’de Moskova’da gerçekleştirilen 3. Uluslararası Kadınlar Konferansı’nda (3. Enternasyonal Komünist Partiler Toplantısı) oldu. Bu konferansta 8 Mart’ın tarihi kesinleşirken adı da “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olarak belirlendi. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı yılları arasında sosyalizmin yayılmasından çekinen bazı ülkelerde yapılması yasaklanan anma, 1960’lı yılların sonunda ABD’de de çeşitli gösterilerde anılmaya başlandı ve ardından Batı ülkelerinde daha güçlü bir şekilde gündeme geldi. 16 Aralık 1977’ye gelindiğinde ise bu tarih Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda da kadınların anması olarak kabul edildi. Ancak bu metinde “Emekçi” ibaresi çıkartıldı ve anmanın adı “Dünya Kadınlar Günü” olarak tarihe geçti. O günden bu yana 129 kadının isyan çığlığı her yıl milyonlarca kadının öfkesi ve direnişi ile yeniden bir tarih yazılmasına tanıklık ediyor.
Türkiye’de 8 Mart’a nasıl gelindi?
Türkiye’de 8 Mart ilk kez 1921’de kutlanmaya başlandı. Daha sonraki yıllarda ise uzun bir süre 8 Mart kutlamalarına izin verilmedi. Ancak “Birleşmiş Milletler Kadınlar On Yılı” programından Türkiye’nin de etkilenmesiyle 1975 yılında “Türkiye 1975 Kadın Yılı” kongresi yapıldı. Böylece 8 Mart, 1975’te ve onu izleyen yıllarda daha yaygın ve kitlesel olarak kutlandı, kapalı mekânlardan sokaklara taşındı.
Tarih 1980’e geldiğinde ise 12 Eylül darbesi ile birlikte 4 yıl süreyle herhangi bir kutlama ya da anma yapılmasına izin verilmedi. 1984’e gelindiğinde ise özellikle cezaevi önlerinde örgütlenen kadınların, kadın örgütlerinin ve devrimci kadınların direnişi ile kadınlar sokaklara çıktı ve böylece 8 Mart o tarihten itibaren her yıl anılmaya, kutlanmaya devam etti.
2003’te Türkiye ve bölgede yapılan çeşitli Dünya Kadınlar Günü kutlamaları arasında, Taksim’de başlayan ve her yıl 8 Mart’ta tekrarlanan Feminist Gece Yürüyüşü, sonraki yıllarda başka şehirlerde de yapılmaya başlandı. 2014’te İstanbul Valiliği tarafından Taksim Meydanı ve İstiklal Caddesi’nin yürüyüş ve miting yapılabilecek yerler listesinden çıkarılmasından sonra, İstiklal Caddesi’nde 8 Mart Feminist Gece Yürüyüşü yapılmaya devam etti. Fakat 2019’da polis İstiklal Caddesi’nde toplanan binlerce kadının yürüyüş yapmasını engelledi. Yine de kadınlar bütün baskılara rağmen isyanlarını dile getirmeyi başardı.
Yas değil isyan tarihidir
1857’de 129 kadının sisteme başkaldırması ile “ödetilen bedelin” acısı derin olsa da bugün dünya üzerinde milyonlarca kadın aynı öfke ile hala sisteme başkaldırıyor ve bedeli ne olursa olsun tarihe rengini vurmayı başarıyor. Bugün bölgede işkence, katliam ve baskılara rağmen bedenlerini ölüme siper eden kadınlardan Rojava’da yaratılan kadın sistemine, Paris’te toprağa düşen 3 Fidan’dan Şili’de şiddete karşı yapılan Las Tesis dansına, İran’da Beyaz Çarşamba’dan Meksika’da adalet için mahkeme yakılmasına, Sudan’da “kadının yeri evidir” diyenlere karşı “kadının yeri devrimdir” diyen kadınlardan, “Bitmedi daha sürüyor o kavga ve sürecek” diyen nicelerine, kadınların var olduğunu ve daha güzel bir dünya için bedel ödediğini, ödeyeceğini haykıran, tarih yazan milyonlarca kadın var. Ve o kadınlar bir anma değil bir isyan için bugün yine sokaklarda olacak.