Leyla Kasım’ın haykırışını özgür namelere çeviren Adile hanımların ezgilerinden yoğrulan güneyli kadınlar. Sesleri, yeni Leylaların ve Viyanların zılgıtlarıyla yeniden ovalardan denizlere akacak
Müzeyyen Güneş
Kadın yaşam içerisinde çok canlı, etkili ve etkileyicidir. Bu da güçlü toplumsallığından kaynaklanmaktadır. Erkek buna rağmen şiddetle bastırma ihtiyacı duyuyor. Kadının durumu feodalitenin ağır etkisi altında. 21. yüzyılda hala kadın sünnetlerinin yapıldığı, her gün erk zihniyete karşı kadınların kendini yaktığı gerçeğini bilerek, çığlıklarını duyarak, yeniyi yaratmak için direnişi ile ezgilere dönüşen Leylaların özgür haykırışına ses vermek gerekir. Öncelikle kadının ekonomik ve sosyal sorunlarının politik iktidar çözümlenmesi gerekiyor. Kanunda demokratik maddeler olsa da iki eşlilikte birinci eşin izni ve rızasıyla olmaktadır. Bu madde onaylandığında Meclis’te yüzde 25 kadın temsiliyeti mevcuttu. Şimdi yüzde 30 kadın temsiliyeti var. Yaşamda kadınlar için kanunlar geçerli değil. Aşiret zihniyetinin feodal gerçeği yaşamda uygulanmaktadır. İkinci evlilik kararı alan erkeğe karşı birinci eş taşınmaz mal tapusunu alıyor, ya da son birkaç yılda moda haline gelen lüks araba talebi ile onaylıyor.
Onaylamayan, direnç gösteren kadınlar imam nikâhı olduğundan erkek boşanmıyor, baba evine gönderiyor. En son intihar eden bir kadın, on bir yıl bu durumda olduğu için ve başka bir çıkış yolu bulamadığı için yaşamından vazgeçmişti. Erkek resmi nikâhı kıymadan ikinci kadınla evlenebiliyor, toplumdan dışlanmıyor. Zaten var olan yasalar onları destekliyor. Kanuna göre, kadınlar da boşanmak için mahkemeye başvurabiliyor. Fakat töre ve aşiretçilik kanunları geçerli olduğu için bir kadın boşanmak için dava açamıyor. Boşanmak için mahkemeye başvuran kadınlar toplum içinde kabul görmüyor, aile ve çevre de buna izin vermiyor.
Dayatılan kurallar
Kadının ekonomik bağımsızlığı aileye hizmet verme çerçevesini aşmayacak boyutta. Dışarıda çalışan kadın için ise aile içindeki rolünden taviz vermemesi şartı var. Çalışıp aile ekonomisine katkı sunan kadınların meslekleri de aile ve çevre tarafından belirleniyor. Örneğin öğretmen, avukat gibi uzun zaman dışarıda olmasına gerek kalmayan meslekler tercih ediliyor. Birçok mühendis ya da yüksek lisans yapmış kadın, normal bir memur olarak dairelerde çalışmak durumunda kalıyor. Kadınlar maaşlarını alıp özgürce harcama gücüne sahip değil. Yine yakın tarihte intihar eden kadınlardan biri de çalışan ve maaşlı biri olmasına rağmen, eşi çocukların masrafını dahi vermediği için yaşamına son verdi. Toplumun bakış açısına göre kadın güç ve iradeye sahip değil. Güç ve irade için bilinç, kadının tarihi ve kendini tanıması gerekiyor. Yine kanunlarda kadını güvence altına alma, koruyan, haklarını savunan kadın kurumlarının olması gerekiyor. Güneyde yönetim iki siyasi parti olan KDP ile YNK’nin elinde. Bu iki partiye ait kadın kurumları var ama mağdur durumda olan kadının sorununa buldukları çözüm ancak geleneksel ölçüler çerçevesinde olabiliyor.
Hakim zihniyet
Toplumda daha çok batı özentisi, yaşam standardı yükselmiş bir burjuva sınıfı yaratılmaya çalışıyor. Öz dinamikleri üzerinde gelişmediğinden çarpık bir kültür yaratılmaya başlamış. Dış görünüşüyle burjuva kadını yansıtıyor olsa da aslında geçerli olan bütün kurallar feodal yapıya sahip. Çok da uzak olmayan yakın tarihte, örneğin Fransız Devrimi’nde; devrim sürecindeki büyük öncülüklerine ve fedakârlıklarına rağmen Olimpia ve Guesleri idama götüren böyle bir erkek zihniyeti ve mantığıdır. Bu konuda erkeğin en ileri gelişme düzeyi burjuva demokratik sınırlarda olmuştur. Burada burjuva demokratik sınıfında yaşanmıyor, var olan gerçeklik tamamen pragmatik ve inceltilmiş bir egemenliğe hapsedilmiş özgürlük yanılsamalarını aşmıyor. Sistem savaşımları önce zihniyet boyutunda yürütülmekte ve bu savaşta etkili olan güç kendini hâkim kılmakta.
Siyasette kadın yok!
Siyasetin içinde yer alan kadınların büyük bölümü, ya aşiret reisinin kızı ya da etkili bir erkeğin eşi. Kürt özgürlük mücadelesinden etkilenerek cins kotasını bazı siyasi partiler uygulamaya çalışsa da, ancak bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar kadın mevcuttur. Güçlü kadınlar az da olsa siyasette yer almak için çabalıyor, yine de egemen zihniyet buna olanak imkân tanımıyor. Siyaset erkeğin elinde. Her şeyin sahibi erkek. Dolayısıyla kadın açısından gelişmek ya da özgürleşmek, erkeğe ortak olmak ve aynı araçları kullanabilmek için ancak erkeğin sistemine dahil olmakla mümkün. Bu anlayışla da Güney siyasetinde kadının özgün rengi ve tarzı hakim olamıyor. Kuzeyde ise siyasetin içinde gelişen kadına saygı duyma, taktir etme, kendine örnek alma arayışı olsa da yine de doğru ideoloji çerçevesinde mücadele vermek örgütlülüğünü yaratmaktan uzak. 2019 başında İçişleri Bakanlığı’nın emriyle, Lamia Muhammed Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Daire Başkanlığı görevinden alınarak yerine bir erkek getirildi. Kadına yönelik şiddetle ilgilenen kamu idareleri erkekler tarafında yönetiliyor. Hükümette 3 kadın bakan olmakla beraber, 21 bakanlık bulunuyor. Meclis başkanı ise ilk defa Rewas Faik isimli bir kadın oldu.
207 kadın yakıldı
2019 yılında, 45’i çocuk olmak üzere 191 kadın Süleymaniye Kadın Sığınma Evi’ne gönderildi. Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele kurumunun verilerine göre; 2019’da 57 kadın intihar etti, 207 kadın ise yakıldı ya da kendini yaktı. İslami Dini Birliği’ne bağlı yüksek kurul verdiği fetvayla, kadınların yalnız yürümeleri, şehirden çıkmaları ve taksiye binmelerinin caiz olmadığını belirtti. Verilen bu fetvalara karşı kadınlardan tepkiler gelse de, bu tepkiler genel bir eyleme dönüşmedi. Sosyal medya üzerinden sınırlı bir tepki ortaya konuldu. Toplumun dine olan bağlılığından dolayı sınırlı bir tepkiyle aslında onayladılar.
144 kadına sünnet!
Alman WADI örgütünün açıklamasına göre Germiyan, Hewler ve Raperin bölgelerinde 3 bin kadın sünnet edildi. Araştırmaya göre, 7 ayda yaşları 1-18 arasında olan 144 kadın sünnet edildi.
28 ofisi bulunan Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Müdürlüğü’ne ek olarak 220 kadın merkezi ve sığınma evleri bulunuyor. İntihar eden yâ da öldürülen kadınların cenazelerini siyasi partiler oy kaygısı nedeniyle sahiplenmiyor. Sahiplenmek isteyen tek yer ise RJAK kadın kurumu. Sahiplenilmeyen kadın cenazeleri belediyelerin kimsesizler mezarlığına gömülüyor. Aile istemediği sürece de mezarlara kadınların ismi dahi yazılmıyor. Mezarlara isimler yerine rakamlar yazılıyor. Taziyeler bile kurulmuyor. Mezarların üstü kapkara çarşaflarla örtülüyor. Neredeyse bir deli gömleği görünümüne büründürülse de aslında yaşamın gerçekliği en çok burada mücadele halinde oluyor. Kanunlarda ise şiddete uğramış kadına koruma var fakat şiddete maruz kalan kadına erkek doktor rapor vermiyor. Dolayısıyla erkek egemen sistem kadına kendini savunmanın, hakkını aramanın olanaklarının önünü kapatıyor. Ölüm maalesef Ortadoğu yaşam gerçekliğinde neredeyse bir ‘kurtarıcı’ konumunda.
Ölüm kurtarıcı olmamalı
Ölümün ‘kurtarıcı’ olduğu Ortadoğu coğrafyasında kadının kendisini özgün bir şekilde örgütlemesi gerekiyor. Bu yolla mücadele araçlarını kendisinin oluşturması imkanı doğuyor. Kadının özgücüne dayanarak çözüm arayışına girmesi şarttır. Meşru savunma eğitimlerini erkeğin zihniyetiyle değil doğadaki biyolojik yaşam gerçekliği ile oluşturmalıdır. Özsavunmasını oluştururken savunma mekanizmaları ve eğitim biçimleri erkek sistemini taklit etmemeli, doğa ile bütünleşerek, insanlığı etkileyecek ideolojik eğitimler olmalıdır. Toplumun bir yarısı kadındır, bu sistemde kadının iradesi yok sayılmıştır. Erkek iktidarını kaybetmemek temelinde tutucu ve muhafazakârdır. Güney kadını da kurtuluş ideolojisini tarihsel ve toplumsal gerçekliğini çözerek örmelidir. Güney erkeğinin de bu sorunun içinde kendisini görmesi ya da sorunu sahiplenmesi gerekmektedir. Kadın bilinçlendiği, güçlendiği oranda erkeği de mücadele ortamına çekebilir. Kadın örgütlendikçe, özsavunmasını kadın rengi ve bilinci ile oluşturursa toplumun yarısı olan erkek zihniyeti ve bakısını kıracak özgür bireyler oluşacaktır.
Yeni yaşamın tohumu
Erk sistemin aşılması, yeni sistemin kurulmusının ön koşulu ideolojik kimliğin doğuşuyla bağlantılı. Yeni ideolojik kimliği tarlaya atılan tohumlara benzetirsek yeni yaşam da tohumlarını ekmek ile mümkün. Nasıl ki tohum olmadan tarlada ürün yetişmezse, kadının ideolojik kimliği olmadan da yeni bir özgür kadın doğuşu gerçekleştirilemez. Ekilen tohum filizlendikçe yeşerecektir. Güneydeki Kürt kadınının kurtuluşu da ancak böyle mümkün. Egemenler iktidarın zirvesindeyken yıkılıyor. Güneydeki Kürt kadınlarının sesi, yeni Leylaların ve Viyanların zılgıtlarıyla yeniden ovalardan denizlere akacak. Anka kuşu misali.