Diren Cevahir Şen
Yargının kadınların aleyhine kararlar aldığı bir yıl yaşadık. 8 Mart’a yine koskoca bir adaletsizlikle girdik. Erkek adalet değil gerçek adalet talebimiz hala karşımızda duruyor
2019’da pek çok kadın erkekler tarafından öldürüldü. Bu cinayetlerden bazıları basında çok yer buldu ve Türkiye kamuoyu bu davalarla yakından ilgilendi. Örneğin Kırıkkale’de çocuğunun gözü önünde boğazı kesilerek öldürülen Emine Bulut’un katili Fedai Varan 2019 yılında yargılandı ve ceza aldı. Ancak cinayeti günler öncesinden tasarlayan ve Emine Bulut’un boğazını keserek, uzunca süre acı çektirerek ya da diğer bir deyişle canavarca hisle hareket eden katile, Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesi heyeti ‘kasten öldürme’ suçundan ceza vererek katilin ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine müebbet hapis cezası almasını sağladı. Böylelikle herkeste infial yaratan, yıllar önce boşandığı eski eşini ‘başkası ile evlenecek’ bahanesiyle katleden adam ödüllendirildi. Bu kadar tepki çeken bir hadise olmasaydı, belki de heyet tahrik indirimi dahi uygulayacaktı katile. Mahkeme kararı bu şekilde kesinleşirse, Emine Bulut’u öldüren Fedai Varan öyle çok da uzun yatmadan dışarı çıkabilecek.
Fedailik yapan avukat
Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde araştırma görevlisi olan Ceren Damar da, sınavda kopya çektiğini tespit ettiği öğrenci Hasan İsmail Hikmet tarafından üniversitedeki odasında öldürüldü. Ceren Damar, gözetmen olarak girdiği sınavında kopya çeken Hasan İsmail Hikmet’i önce uyarıp sonra hakkında tutanak tutmuştu. Ardından Hasan İsmail Hikmet, Ceren Damar’ı üniversitedeki odasında, emekli polis olan babasının silahıyla iki el ateş ederek ve 17 kez bıçaklayarak öldürdü. Katile “kamu görevlisini canavarca hisle ve kasten öldürmek” suçlaması ile ağırlaştırılmış müebbet hapis istemiyle dava açıldı. Ancak tüm duruşmalar, Ceren Damar’ın katilinin avukatı Vahit Bıçak’ın savunma sınırlarını fersah fersah aşıp, Ceren Damar’a ve ailesine iftira, hakaret ve yalan dolu cümleler sarf etmesi ile güdeme geldi. Ankara Barosu’na kayıtlı akademik ünvanlı bu avukat, korkunç beyanlarda bulundu. Kadın katili bir erkeğin savunmasını üstlenmek yerine onun fedailiğini yaptı. Yine aynı davada, kadın katilinin tanık olarak dinlenen dedesi torunu ile Ceren Damar’ın ilişkisi olduğunu da iddia etti. Hemen hemen benzeri her dava dosyasında bu tip iddialarla karşılaşıyoruz. Kadın katillerini aklamanın bin bir türlü yolu sınırsız bir yaratıcılıkla önümüzde beliriveriyor.
Göz göre göre cinayet
Ordu’da da bir kadın cinayeti gerçekleşti. Ordu Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi 3. sınıf öğrencisi Ceren Özdemir, Özgür Arduç adındaki bir erkek tarafından evinin önünde bıçaklanarak öldürüldü. Katil Özgür Arduç, bir çocuğu öldürmeye teşebbüs suçu da dahil bir hayli kalabalık bir adli sicille sahip olduğu halde, Ordu E Tipi Kapalı Cezaevi’nden Kalkandere Açık Cezaevi’ne sevk edildi ve cezaevi psikoloğuna kaçacağını söylemesine rağmen cezaevi yetkililerince bir önlem alınmadı. Daha önce de hastaneden firar eden ve bu nedenle ceza alan katil açık cezaevinden kaçarak Ceren Özdemir’i öldürdü. Ceren Özdemir ailesinin avukatı cezaevi görevlileri hakkında suç duyurusunda bulundu. Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılma Yönetmeliği bir kez firara teşebbüs ve bir kez de firar eylemi olan bir hükümlünün yeniden açık cezaevine alınmasına olanak vermemekte. Ancak bu erkek tam da cezaevi yetkililerince yapılan işlemler ile açık cezaevine alınıyor ve kaçıp bir kadını öldürüyor.
Planlı cinayetler
Rabia Kaçmaz, ayrılmak istediği eski sevgilisi Emre Çiçek tarafından, onun çalıştığı tekstil atölyesine ‘sana bir sürprizim var’ denilerek ve ısrar edilerek götürülüp atölyenin alt katına indiriliyor. Olay yerine önceden hazırlanıp götürülmüş bir çanta içindeki uyku bandı ile Rabia’nın gözleri kapatılmak isteniyor, Rabia’nın itirazı ve olay yerinden kaçmak istemesi üzerine Rabia, Emre Çiçek tarafından dövülerek yine önceden hazırlanarak oraya getirilmiş falçata ile tüm bedeni doğranarak etkisiz hale getiriliyor. Kan revan içinde kalan Rabia, Emre Çiçek tarafından getirilmiş plastik kelepçe ile ellerinden bağlanıyor, ağzı koli bandı ile bantlanıyor, tecavüz ediliyor. Emre Çiçek’in olay yerine gelen ve diğer sanık olan arkadaşı Yunus’un da yardımı ile çuvala konulan Rabia, dışarıda duran kiralık arabanın bagajına konuluyor. Ardından Rabia öldü diye Firuzköy Gölü’ne Emre Çiçek tarafından atılıyor. Rabia ihbar üzerine bulunuyor ve onu bulan polisler onun nefes aldığını fark ediyor. Rabia bugün tesadüfen hayatta. Sanık Emre Çiçek, canavarca hisle öldürmeye teşebbüs suçunda yargılanıyor. Ancak cinayeti planladığı, malzemeleri hazırladığı, günler öncesinden bunu duruşmada tanık olarak da dinlenen kişilere anlattığı yargılama sırasında da ortaya çıktığı halde mahkeme heyeti soruşturmayı genişletmiyor ve Emre Çiçek tasarlayarak öldürme suçlaması ile karşımızda olamıyor. Emre Çiçek’e yardım ettiği ortada olan, başından sonuna kadar çelişkili ifadeler veren ve suça iştirak eden diğer sanık Yunus ise hala tutuksuz ve sadece suçu bildirmemeden yargılanıyor.
Haksızlığa karşı isyan
Rabia’nın hayatı artık eskisi gibi olmayacak ama bu mahkemenin umurunda değil. Deliller ortada iken, çelişkiler açığa çıkmışken, heyetler kadın katillerini korumayı, hiç olmazsa daha az ceza almalarını sağlamaya çalışıyor. Ancak hayatları işkence ile geçerken, yine o işkence anında kendisine yönelen haksız saldırıyı defeden, yani meşru savunma yapan kadınlara TCK’nin 25. hükmü aynı mahkemeler tarafından uygulanmıyor ve kadınlar hapsediliyor. Bir yanda kadın katilleri ve onlara verilen indirimler ya da onlar bakımından genişletilmeyen soruşturmalar, bir yanda her gün şiddet görüp devlet tarafından korunmayan ve şiddeti ancak kendini savunarak kurtulabilecek kadınlar. Bu iki olgu aynı değil ve asla olmayacak. Biri kadınlara işkence etmeyi kendine hak gören ve teşvik edilen bir zihniyet diğeri ise kendine, hayatına sahip çıkan ve canını savunan ama haksızlığa uğrayan bir isyan. Hiçbir kadın eline silah alıp ‘bugün hangi erkeği öldürsem’ ya da ‘bugün kocama/sevgilime hangi eziyeti yapsam’ diye düşünmüyor. Ama erkekler her gün en az 3 kadının canını almaya devam ediyor.
Geçen 8 Mart’tan bu yana çok kadın öldü maalesef ve pek çok kadın da hayatına sahip çıktığı için hapiste. Onları erkek şiddetinden de, hapisten de kurtarmanın tek yolu birlikte sürdürülecek kadın hakları mücadelesi ve kadın dayanışması. Yargılamalar çok da kasıtlı biçimde kadınlar aleyhinde götürülüyor. İşkenceci erkeği öldürmek zorunda kalan kadın için meşru müdafaa maddesi uygulanmıyor, ancak işkenceyi tasarlayan erkek daha fazla ceza almasın diye onun için tüm koşullar seferber ediliyor. Bu 8 Mart’a giderken yine ortada koskoca bir adaletsizlik var. Erkek adalet değil gerçek adalet talebimiz hala karşımızda duruyor.