Amerikalı ünlü yazar Kurt Vannegut bir hikayesinde şöyle diyor: “Biz korkunç hayvanlarız. Bence dünyanın bağışıklık sistemi de bizden kurtulmaya çalışıyor”. Bu coronavirüs salgını çıktığında ilk aklıma gelen cümle bu olmuştu. Gerçekten de insanlık dünyayı öyle kötü kullandı ve kullanmakta ki Vanegut’un ünlü sözündeki gibi dünyanın bağışıklık sistemi, ara ara salgın hasatlıklar çıkararak bizden kurtulmaya çalışıyor olabilir. Bu coronavirüsün hikayesi de böyle bir hikayedir belki de…
Tabii durum şaka değil. Dün İtalya’da 400’ün üzerinde insan bir günde ölmüş. Bu şimdiye dek en yüksek rakkammış. Hemen her ülkede her gün az ya da çok sayıda insan bu dünyayı terkediyor. Biz de bu kervana katılmış durumdayız. Üstelik bizde toplum siyaseten ve de sosyolojik olarak da kompartımanlardan oluştuğundan kimse birbirine güvenemiyor. Özellikle muhalif kompartımanların iktidara karşı büyük bir güvensizlik içinde olması iktidarın sürekli olarak topa tutulmasıyla yürürken, iktidar kompartımanı da büyük bir kibir ve yukarıdan bir bakışla muhalif kompartımanlar yokmuş gibi davranıyor.
Yanlış yapılıyor!
Yanlış yapılıyor çünkü bu mücadelede bizler, bir yandan kişiler olarak aramızdaki mesafeleri açık tutmamız gerekiyor bunu biliyoruz ama, bilmediğimiz ya da daha henüz anlayamadığımız bu mücadeleyi kazanabilmenin tek yolunun toplumun tüm kompartımanlarının aralarındaki mesafeyi daraltmasıyla mümkün olacağı. Bir başka ifadeyle bireyler olarak aramızda bir sosyal mesafe koymalıyız ama toplumun çeşitli kesimleri olarak da aramızdaki mesafeleri kaldırıp bir birlikte davranış sergilememiz gerekiyor. Virüs karşısında güçlü olmak ancak böyle mümkün.
Doğrusu dünyanın da henüz anlamadığı bu gerçek bizde nasıl olacak da anlaşılacak dersiniz? Dikkat ederseniz coronavirüs salgınıyla ilgili dünyanın güçlü ülkelerinden de hiç ses çıkmıyor. Hatırlayın 2008 ekonomik kriziyle baş edebilmek için dünyanın en önemli ülkeleri, G-20’ler, bir araya gelip ortak bir politika benimsemiş ve krizin üzerine öyle gitmişlerdi. Krizden çıkışta dünyanın bu ülkelerinin uyguladıkları bu ortak ve senkronize politikanın rolünün büyük olduğu herkesçe malumdur. Ama ne var ki bu kriz karşıtı mücadele kazanıldıktan sonra benimsenmiş ortak bir “çıkış” stratejisi olmadığı için de dünya ülkeleri olarak kur savaşlarıyla her koyun kendi bacağından asılır mood’una geçmişti.
Bugün olanlara baktığımızda dünyanın hala bu mood’da olduğu anlaşılıyor. Nasıl ki her ülke kendi pazarını korumak için diğerlerine engeller çıkarıyorsa tıpkı onun gibi virüsün önlenebilmesi için de kendi sınırlarını kapatmaktan başka bir yol düşünemiyor. Doğrusu beni en çok da bu korkutuyor. Çünkü insanlığın bu virüsün saldırısına son verebilmesi ancak uluslararası bir dayanışmadan geçiyor.
İlginçtir “Dünya 5’den büyüktür!” diyenlerin sesleri bu konuda hiç çıkmıyor. Oysa tam da zamanı, bütün dünyaya “Yahu dünyada 193 ülke var. Nasıl oluyor da bu ülkelerin kaderlerini etkileyen kararlara yalnızca 5 daimi üye karar veriyor” diyerek onları virüsle ortak mücadeleye davet etmek çok etkili bir çıkış olabilirdi. Ancak bu durumda kimileri de “Türkiye de AKP’den büyüktür, o nedenle de toplumun diğer kesimlerin de görüşlerinin alınarak bir mücadele hattı oluşturulmalıdır” derlerse bu tek adam yönetimli Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin de yaldızları dökülüverirdi.
Mesele bu. Ve doğrusu bu virüs belası, belki de dünyanın bağışıklık sisteminin verdiği, bu bencil ve dar kafalı insanlığın artık sonu gelmesi gerektiğinin mesajından başka bir şey değildir. Kimbilir.