Dünya genelinde yaşanan koronavirüs salgını dünya halklarına önemli bir gerçeği gösterdi. Kapitalizm için halk sağlığı diye bir kavramın olmadığı gerçeği. Kapitalizm için sağlık alanı sadece ticari bir faaliyet. Örneğin fabrikalarda işçiler ertesi gün işe yeniden gelebilecekleri bir enerjiyi toplayabildikleri seviyede ücret karşılığına mahkum edilirler. Üretim sürecinde ortaya çıkardıkları değerin çok küçük bir parçası işçiye ödenirken büyük pasta işverenin cebine girer.
Elde etmesi gereken gelirin ciddi bir parçası sağlık ve emeklilik sigortası adı altında aldığı açlık sınır altındaki ücretten kesilir ve bu da sermayenin cebine aktarılır. İşçiyi kıskacına almış olan ve her koldan işçinin, emekçinin sırtından beslenen bir sistemin halk sağlığına yönelik herhangi bir politikası yoktur ve olamaz.
ABD, Fransa, Almanya, İspanya ve Türkiye, virüsle mücadele için olduğunu iddia ettikleri yardım paketleri açıkladılar. Bizim TV’lerde o ülke şu kadar, bu ülke bu kadar ekonomik destek açıklarken Türkiye niçin az destek açıkladı türünden değerlendirmeler yapılıyor. Burada söylenecek tek şey herkese boyu kadar destek verebildiğidir.
Tüm ülkelerde açıklanan desteklerin verilme nedeni ‘ekonomik istikrarın’ bozulmaması için ve Türkiye’nin sermaye için bile olsa yapabileceklerinin bir sınır var. Hangi ekonomik istikrardan söz ediyorlar derseniz, elbette kapitalist ekonomiden yani sömürü mekanizmasının, istikrarlı biçimde devam ettirilmesi için destek yapılıyor. Başkaca bir motivasyonları olduğunu sakın ola düşünmeyin.
Hastalık, açlık ve yoksulluktan insanlar kırılırsa diye bir dertleri yok. Bunu nerden çıkarıyorsun, bu kadar da insafsız olamazlar derseniz, çok geçmişe gitmeye gerek yok. Suriye’ye bakın, Yemen’e bakın, Filistin’e bakın! Neler oluyor orada? İnsanlar kırılıyor ve umurlarında bile değil! Öyle değil mi? Umurlarında değil çünkü bu kırımı bizzat kendileri organize ediyor.
Çıkarları var yani sermayenin çıkarları için varlar ve kendileri için gereğini yapıyorlar. İşte koronavirüs salgınına yönelik attıkları adımlarda onları motive eden tek şey sermayenin yüce bekasıdır. Yoksa insanmış, hayvanmış, doğamış böyle bir motivasyonları asla olmadı ve olmayacak da. Virüsün zengini ve fakiri ayırmadığı yönünde iddialar var. Doğrudur virüsün böyle bir aklı yok. Ancak virüs karşısında tek korunamayan ve desteklenmeyen kesimin emekçi halklar olması can sıkıcı değil mi?
Virüsün aklı yok ama sermaye devletlerinin aklı yerinde ve salgının faturasını halka yıkıp bu süreçten yenilenerek çıkmak ya da en azından mevcudiyeti veya en az zararla buradan sıyrılmak isterler.
Halka yıkıp diyoruz çünkü dünyanın yaşanamaz hale gelmesinin tek sorumlusu olan kapitalist sistem her şeyde olduğu gibi böyle bir salgının ortaya çıkışının da kendi sisteminden kaynakladığını pekala bilir ve faturayı halka yıkıp buradan yeni bir birikim yolunu nasıl oluştururuzun planlarını yapmaya başlamıştır bile.
Gelelim Türkiye’nin açıkladığı desteklere. Konut kredisi için teşvik vereceklermiş! Konut alırken ödenmesi gereken yüzde 20 peşinatı yüzde 10’a düşürmüşler. Dalga geçer gibi değil mi? Burada açıklanan destek ‘inşaat ya resulallah’ anlayışıyla ortaya koydukları beton sermayesine destek olduğunu emekçi halklar herhalde göreceklerdir.
Halkın milyonlarcası sağlık hizmetine erişim noktasında sıkıntı yaşarken açıklanan desteklerde emekçi halkları mumla arasanız dahi bulamazsınız. Pakette asgari ücret desteğinden söz edilmiş. Asgari ücretle yaşama tutunmaya çalışanlar açlık sınırının altına yaşıyor. Bu kesimin eline geçen ücrete destek değil de işverenin ödediği asgari ücrete destek açıklanmış olması zaten tüm fotoğrafı ortaya koyar nitelikte.
Şirketlere yönelik vergi ya da banka borçları faizsiz biçimde ötelenirken halkın borçlarına yönelik alınan tek bir karar yok. Halka evde oturun diyen iktidarın, halkın ödemek zorunda olduğu kira, doğalgaz, elektrik ve mutfak ihtiyaçlarına yönelik herhangi bir destek açıklamak bir yana ertelenmesi bile söz konusu değil.
Kamuya ait ne var ne yok sermayeye devredildiği günümüzde, devletten halk yararına bir şey beklemek ham hayal. Sevgili Fikret Başkaya’nın dediği gibi vakitlice kapitalizmden çıkmak gerekiyor. Kapitalizmi yerle bir etmek dışında her anlamda maalesef bir çıkış yolumuz yok. Bunu başaramadığımız koşullarda gelecek günlerin çok daha karanlık olacağını söylemek içinse çok fazla nedenimiz var.