İster bilimsel ister aktivist olsun, Lenin’in politikası üzerine olan literatürde, onun “öncü parti kuramının,” her şeyden önce özellikle işçi sınıfı hareketinin hakiki hedefini gerçekleştirmeye uygun demokratik-merkeziyetçi örgütlenme modelinin gerekçesini veren bir örgüt kuramı olduğunu varsayar. Bu literatürün merkezinde liderliği veya üyeliği doğrulayacak “sınıf bilincine” kimin sahip olduğu veya hangi eğilimin politikalarına ağırlık verileceği kaygıları vardır. Kapitalist toplumun sosyalist biçimde aşılması için işçilerin mücadele etme ihtiyacının bilincine yönelik belirgin imanın ötesinde, tipik olarak bilincinde olunması gereken şeyle değil de, daha çok kimin -ne tür bir öznenin- bilinç kazanma yeteneğine sahip olduğuyla ilgili olan bu literatürde bu bilincin anlamı ve işlevi çok fazla araştırılmamıştır. Şimdi, politik özne gibi politik bilinç de doğası gereği maksatlı veya hedef yönelimlidir, bu yüzden ‘sınıf bilincini,’ kapitalizm ötesinde sınıfsız bir toplumda işçi sınıfı çıkarlarını gerçekleştirmek için mücadele etme ihtiyacının bilinci olarak yorumlamak mantıksız değildir. Bu kendiliğinden araçsal bir politik özne anlayışı ortaya çıkarır. Fakat politik bilinç doğası gereği geri dönüşlüdür, bağlamındaki hareketlere tepki olarak, diğer politik aktörlerin faaliyetlerine ve kendi başlangıç etkilerine yönelir veya bunlara yönelmeyi reddeder. Bu sadece bir amaç veya inanç seti olmayıp, bir etkinlik ve bir süreçtir. O halde bu, hareketli bir hedeftir. Bu, Lenin’in çok iyi anlayacağı bir noktadır ve bu hesaba katılmadan onun politik pratiğinin önemi kavranamaz. Lenin’i, sadece bir uygulayıcı olarak değil de bir politika filozofu olarak ciddiye almak, politik bilincin ve politik eylemin amacının ve işlevinin ve politik öznelerin dünyada rol oynamak için kendilerinin farkına vardıkları eş süreçlerin -örgütlenme biçimlerinden birinin önemini belirleyen süreçler- Marksist teorinin temel terimlerinde verildiği şekliyle basitçe ele alınmasını değil, sorgulanarak ele alınmasını gerektirir.
Bu kitaptaki argümanlar Gramscici bir başka anlayıştan yola çıkılarak anlaşılabilir: ‘Bir siyaset adamı felsefe hakkında yazıyor; onun “gerçek” felsefesinin, çoğu kez örtük olmayan ve hatta bazen dile getirilenlerle çelişir bir biçimde olan… siyasete dair yazılarında araştırılması gerekebilir’. Gramsci’nin Lenin’le ilgili bu sözleri, onun siyasal pratiğinin diyalektiğini, Materyalizm ve Empirio-Kritisizm’nin mekanik prangaları olarak gördüğü şeylerden özgürleştirecek bir görüşle yazdığı izleniminden kaçınmak zordur. Lenin’in felsefeyle ilgili kitabına ilişkin tahminim Gramsci’ninkinden çok daha olumlu olmasına rağmen, Lenin’in özellikle felsefi çalışmasından elde edilmesi bakımından çoğu kez retorik işlevlerinden ve politik bağlamlarından soyutlanmış daha çarpıcı politik tezlerinden bazılarını yorumlama girişimleri onun politikasının mantığını belirsizleştiren ve geleneksel kötü taklidi sürdüren okumalara az katkıda bulunmamıştır. Lenin’in siyasi yazılarında felsefe aramak, sanırım, siyasi argümanlar ve yorumlar arasına serpiştirilmiş felsefi özdeyişleri seçip ayırmak demek değildir. Böyle bir yaklaşım bilakis bir söylemin örüntülerini ve tutarsızlıklarını, temel yapılarını ve gerilimlerini konu edinir. Söylemde apaçık olan şeyleri hesaba katması gerekirken, buna ek olarak, az çok zımni olsa da, görünen değişimleri, siyasi gerçekliğin hareketinin farkında olan bir düşünme biçimi faaliyetini açıklayabilen bir mantığı ayırt etmeye çalışmalıdır. Sonra da birbirini takip eden konjonktürlerde teori ve pratiğin ayırt edici bir siyasal eylem ve analiz biçimiyle nasıl sürekli olarak birbirine göre yeniden ve yeniden düzenlendiğini anlamak için Lenin’in değişen politik müdahalelerinde düşüncesinin hareketini yöneten siyasi analiz mantığının ortaya çıkışını izlemeye çalışır.
Böyle bir yaklaşım metinlere çok dikkat etmeyi gerektirir, ancak bir metnin özünü formülasyonundan ayıracak bir okuma metnin yüzeyinin ötesine geçmelidir. Bir politik aktörün (örneğin Lenin’in) pratiği bir kuramın gerçekleştirilmesiyle oluşuyorsa, aktörün kendi politik gerçekliğini nasıl kuramsallaştırdığı anlaşılmaksızın bu kavranamaz; öte yandan bir yazarın yazdıklarında yaptığı şey, teorik pratikte, yazılanlarla yapılan şeyler, yani politik pratikte yapılan şeyler incelenmeksizin anlaşılamaz. Yüzeyin bu şekilde ötesine geçilmesi, geleneksel bilgeliğin yanıltıcı kesinliklerine ve dolayısıyla, Gramsci’nin dikkat çektiği gibi, amatörlük, keyfilik ve yüzeysellik tehlikesine karşı savunmasızdır. Geleneksel bilgelik – bildiğimizi sandığımız şeylerin hiçbir zaman tam olarak bilincinde olmayız – bazı olasılıkları önererek ve başka bazılarını da örtbas ederek yorumlama projelerine kendiliğinden katılır. Dolayısıyla, Gramsci’nin önerdiği gibi, özenli bir şekilde ilerlemek gerekiyor. Bu konuda özen sadece metni politik ve entelektüel bağlamının hareketi içine yerleştirerek, alternatif okumaların gücüyle yüzleşerek ve metnin yönlendirdiği veya bağlamın dayattığı veya rakip yorumların ortaya çıkardığı teorik ve politik sorunları tasvir ederek materyalin detaylı bir şekilde analiz edilmesine bağlıdır. Bu suretle metinsel ve bağlamsal kanıtlar mevcut kavramlar alanı ve problemler ışığında değerlendirilebilir ve böylece, Gramsci’nin umduğu gibi, ‘gerçeği üretmemizi’ sağlayabilir.
* Bu çeviri Köstebek Kolektif’in yayımlama çalışması yürüttüğü Alan Shandro’nun “Lenin and the Logic of Hegemony, Political Practice and Theory in the Class Struggle” kitabından Köstebek Kolektif tarafından yapıldı.