Saldırılar salt Kürtlere değil hemen bütün halklara dönük kölelik sürdürülmeye çalışılıyor. Yani halkların özgürlük ve demokrasi sorunları vardır
HDP yarına dönük yeni bir program; yaşam ve siyasal mücadelenin adıdır. Geçmişteki özgürlük değerlerini kendisinde somutlaştırıp, siyasete taşıyan bir oluşumdur. Dolayısıyla verili sistemin, dışında konumlanan ve genel anlamda başta Ortadoğu olmak üzere Kürdistan parçalarındaki halkların özgürlük mücadelesinin Türkiye’deki demokratik siyasal ayağıdır. Objektif durumu budur. HDP’ye dönük gerek fiziksel gerek ideolojik anlamda gerçekleştirilen saldırılar bu tablodan ayrı düşünülemez. Normal bir partiymiş gibi düşünmek hem saldırıların kapsamını hem de boyutlarını anlamlandıramaz.
Kürt özgürlük bilinci 1970’ler koşullarında oluşmaya başlar. İdeoloji ve düşünsel direniş başarı kazanır ve kurumsal ifadeye kavuşur. Bu bağlamda Kürt’e dayalı ve Kürt devletini kurmayı amaçlayan bir program değildir. Öncelik iradesizleştirilen Kürt’ün irade kazanmasıdır.
Varlık kendisi olma haline ulaşmadığı müddetçe irade kazanmaz. 1970’lerin başında Kürt halkı bir varlık değildir. Varlık ve yokluk arasında sallanan; yokluğa doğru giden bir sürecin içindedir. Yokluktan, varlık yolculuğuna çıkmak zorunlu bir hal almıştır. Dolayısıyla asıl çalışma ve mücadele bunun üzerinde gerçekleşecektir. Varlığa giden yolculukta bir program ve onun kurumuna ihtiyaç vardır. Günümüzde bu durumun bilincinde bir aşınma söz konusudur.
1970 ve 2000’li yıllarda sürdürülen özgürlük mücadelesi, ağırlıklı Kürt varlığı üzerinde yoğunlaşmıştır. ‘2000’li yıllarla birlikte halkların birleşik mücadelesine yönünü neden çevirdi?’ gibi bir yanılsama söz konusudur. Bu yaklaşım ya da böyle anlama, gerçeği ifade etmez. Her dönemin öncelikli ihtiyaçları vardır. 1970 ve 2000’li yılların başına kadar temel ihtiyaç; Kürt’ün varlık olarak tarih sahnesine çıkma ve hakikatini gerçekleştirme sürecidir. Yani özgür iradeye ulaşma direnişidir. Bu dönemde esas olarak Kürt kendisi üzerinde yoğunlaşmıştır.
2000’li yıllar, bu bilincin halklarla buluşma sürecidir. Çünkü Kürt var olma onuruna ulaşmıştır. Artık yeni bir dönemdir. Halklarla buluşma, ittifaklar geliştirme, özgür ve demokratik yaşamı kurmadır. Süreç esas yönünü buna çevirmiştir. 1970’lerde ilk düşünce oluşumu içerisinde mutlak ayrı örgütlenme, Kürdistan’da devlete dayalı iktidar kurma yaklaşımı önde olsa da, o günün konjonktüründe Ortadoğu demokratik halklar konfederasyonu perspektifine de sahiptir. O zamanın sosyalizm anlayışı, demokratik Kürdistan devleti gerçekleştirilecek, ardından demokratik Ortadoğu Cumhuriyeti’ne ulaşılacaktır. Böyle bir perspektif vardır.
Çıkışta da halklarla buluşma perspektifi vardır. Yani birdenbire ortaya çıkan bir düşünce değildir. Çıkış mayasında da halklarla buluşma, birlikte yaşamı kurma yaklaşımı esastır. Bu yönüyle de tarihi iyi bilmek lazım. Ortadoğu tarihsel diyalektiğin gereği budur. Ortadoğu halkları parçalı bir mücadele yürütmemiştir. Genel eğilim, birlikten yanadır. Kaldı ki, bu en fazla Kürt tarihinde böyle seyrediyor. Med Hareketi, Asur despotizmine karşı halkların birleşik mücadelesidir. Ortadoğu imparatorlukları bu diyalektik mantığına uygun gerçekleşir. Med konfederasyonu, zamanının en demokratik ve özgür yaşamıdır. Aslında günümüzde yaşanan süreç Med konfederasyonunun güncelleşmiş halidir. Özü hakikatin özgürlüğüdür. Köleliğin her türlü halinin tasfiyesi, özgür ve demokratik yaşamı kurmadır.
Tarih, ‘Kürtlere hata yapmayın, iyi bir ivme yakalamışsınız’ diyor. HDP bu büyük mücadelenin, demokratik siyasal bileşenidir. HDP ancak bu perspektif ışığında anlaşılabilinir. Bu perspektif temelinde ele alındığında, güncele bakılarak HDP’yi değerlendirmek eksik ve yetersiz kalacaktır.
Kürt’ün en kutsalı olan mezarları bile saldırı altında. Manevi anlamda zorlayıcıdır bu. Yine en son iki vekilinin vekilliklerinin düşürülmesi öfke yaratıyor. Ancak salt onlara bakılarak HDP’nin duruşunun doğru değerlendirilmesi yeterli olmayabilir. Kürt yalnızlaşabilir, kendi başına kalabilir. Ve bu ciddi tehlikeleri barındırır.
Özgürlük direnişi bir ısrar hareketidir. Doğruda ısrar başarıya götürüyor. İlk çıkışta ‘Kürt ne bilir ideolojiyi, düşünce kurmayı, o ancak fırt fırt ayran içmeyi bilir. Geri kalmış, mağarada yaşayan kuyrukludur.’ ‘Kuyruklu Kürt’ ağır bir hakaret taşıyor ve küfürdür. Böylesine ağır aşağılama ve küfre maruz bırakılan bir halkın kendi kimliğini savunamayacağı ve özgürlük arayışçısı olamayacağı hükmüne varılmıştır. Yani Kürt itibarsızdır, o halde düşünce ve ideoloji kuramayacağının peşin hükmüne ulaşılmıştır. Zihninin, Kürtçe dilinin buna yetmeyeceği iddiasında bulunulur. Sol, sosyalist çevrelerde önemli oranda bu zihniyetin etkisi altındadır. Hala da etkilerinden söz etmek abartı olmayacaktır. Kürt’e saldırının kaynağı da bu noktada düğümleniyor.
1980-90’li yıllarda “bir avuç eşkıya” denilerek anlamsızlaştırılmak istenir. Her tür saldırı yapıldı, yapılmaya da devam ediliyor. Kuşkusuz her döneme uygun inceltiliyor saldırılar. Tüm karşıt saldırılara rağmen özgürleşmenin önüne geçilemeyince “Kürt-Türk kardeştir” denilerek “iyi Kürt, kötü Kürt” ayrımına gidilmeye başlandı. “Benim de Kürt arkadaşım var, ama o çok iyidir.” “Kötü Kürtlerin” kafaları emperyalistler tarafından karıştırılıyor, ülkemizi bölmek için oyuna getiriliyorlar” deyip gerçeği saptırma dönemine girildi.
Kimliğine sahip çıkan Kürt ipe sapa gelmez, hiç doğru yapmaz, hep emperyalizme hizmet eder. Oluşturulan düşünce bu. Bütün bunlara karşı özgürlük düşüncesi doğru bildiğinde ısrar etmişti. Onu yapmayı esas almıştır. Bütün parçalarda, diasporada bir Kürt hakikati ortaya çıkıp bölgesel güç dengelerini değişime zorluyorsa; bilinç çarpıtması yapmaya çalışanları dikkate almaması ve doğruda ısrarı sayesindedir. İradeleşen Kürt’ün Türkiye halklarıyla buluşmasıdır. Türkleşerek değil, Kürt kimliğiyle var olma halidir. Birleşik bir kuvvet yaratarak demokratik siyaseti gerçekleştirme yönelimidir HDP. Saldırılar salt Kürtlere değil hemen bütün halklara dönük kölelik sürdürülmeye çalışılıyor. Yani halkların özgürlük ve demokrasi sorunları vardır. Ya birleşip birlikte özgürleşecekler ya da kölelik devam edecektir. Türkiye’de HDP bu ihtiyacı karşılama stratejisinin bileşenidir. Dolaysıyla HDP taktik bir yaklaşım değildir.
HDP fikriyatı, halklar nezdinde oluşturduğu kültürel gelenek esas olandır. Tohumlarını atmıştır ve mayalanmıştır. Kendini yeni biçimlerde rahatlıkla kurumsal ifadeye kavuşturabilir.
Sürecin kimi zorlukları, bazı savrulmalara yol açabiliyor. Geçmişte de onlar yaşandı. 90’lı yıllarda demokratik siyasal alanda etkili ve yetkili olan kimi bireyler, koşullar zorlaşınca onlara göğüs geremediler. Sürgüne gidenler, tutuklananlar oldu. Bazılarının hayalleri ciddi darbeler yedi ve yakınmalar başladı. Elbette sürece dayanıklı insanlar direndiler. Yani ısrar ettiler. Başaranlar ısrar edenler oldu. Saygınlıklarına yenilerini eklediler, ama savrulanlar siyasal arenadan çekildi. “Demokratik siyaset öldü, duygusal kopuş gerçekleşti” gibi söylemler savrulmaya yol açabiliyor. Bu ruh halini besleyen kimi çevrelerde olabilir.
2013-2015 yılları arası kısmi iyileşme işaretlerine kanarak sert direniş dönemlerinin geride kaldığına kendilerini inandırdılar. Belli oranda aydınlanmış küçük burjuva ruh halinin tipik karakteridir bu. Dünyanın kendisinin etrafında döndüğü yanılsaması yaşarlar. Geçmişte de çokça varlardı. Bu da bir anlamda özgürlük düşüncesinin diyalektiğidir. Bu durum aynı zamanda özgürlük düşüncesinin yüklerinden kurtulma ve yenilenmeye de vesile olabiliyor. O açıdan yararları da vardır. HDK-HDP düşüncesinde ısrar, özgürlük ve demokrasi mücadelesinin başarısını getirecektir.