Cumartesi Anneleri, 28 yıl önce gözaltına alınarak kaybedilen Hasan Gülünay’ı, kayıp yakınları ve İHD Diyarbakır Şubesi ise 25 yıl önce gözaltına alındıktan sonra haber alınamayan Abdurrahim Demir’i sordu
Cumartesi Anneleri ile Kayıp yakınları İHD Diyarbakır Şubesi her hafta olduğu gibi bu haftada kayıpların akıbetini sordu.
Cumartesi Anneleri 799. haftalarında 28 yıl önce gözaltına alınarak kaybedilen Hasann Gülünay’ın akıbetini sorarak faillerin cezalandırılmasını istedi.
Kayıp yakınları ve İHD Diyarbakır Şubesi ise 25 yıl önce Kızıltepe Viranşehir karayolu üzerinde bulunan Şavelat Jandarma kontrol noktasında gözaltına alındıktan sonra bir daha kendisinden haber alınamayan Abdurrahim Demir’in akıbetini sordu
Deniz Gülünay: Hesabını devletten soracağım
Babası kaybedildiğinde, tüm kayıp yakınları gibi travma yaşadıklarını ifade eden Deniz Gülünay, bir mezarının olmayacağını bilmenin ve bunu düşünmenin ise ayrı bir travma olduğunu vurguladı.
Gülünay, şunları söyledi: “Yaşadığımız bütün bu travmalara rağmen mücadeleye sarılmamız, bizi güçlü kıldı. O meydanda oturan aileler hüzünlü baksalar da, bir eksik oturmuş olsa da kocaman bir aile olduk.. Mevsimlere, aylara, yıllara sığmayan bir mücadele verdik, vermeye devam ediyoruz.
Yoleri Tam bir cezasızlık örneği
Gülanay ailesinin avukatlarından, İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, Hasan Gülünay’ın kaybedilmesinin tam bir gözaltında kayıp klasiği olduğunu ifade etti ve ekledi: “Evinden çıktı ve bir daha dönemedi. Onu gözaltında görenler vardı, İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde görevli olan bir komiser tarafından gözaltına alındığına dair şifai bilgi de verilmişti. Ama daha sonra bütün bunlar yalanlandı.”
Etkin bir soruşturma yürütmeyen Cumhuriyet Savcılığının, 20 yıl boyunca zamanaşımı süresinin dolmasını beklediğini kaydeden Yoleri, bu süre dolduktan sonra da dosyanın düşürüldüğünü söyledi.
Karara yaptıkları itirazın kabul edilmesi üzerine dosyanın yeniden açıldığını ancak bir yol sonra yeniden takipsizlik kararı ile kapatıldığını anımsatan Yoleri, bunun üzerine Anayasa Mahkemesi’ne başvuru yaptıklarını ifade etti. Anayasa Mahkemesi’nin “Yaşam hakkını ihlal edildiğine” ve “etkin soruşturma yürütülmediğine” hükmettiğini ama dosyayı yeniden Cumhuriyet Savcılığı’na gönderdiğini, ancak etkin bir soruşturma yapılması için bir karar vermediğini aktardı. Yoleri, bunun üzerine dosyayı AİHM’e taşıdıklarını ve 20106 Kasım ayından beri de görülmeyi beklediğini söyledi.
‘Kaybetme de, cezasızlık da devlet politikası’
Haftanın açıklamasını Ümit Tekay Dişli okudu. Türkiye’de cezasızlığın bir devlet politikası olduğunu vurgulayan Dişli, devletin politikaları veya eylemlerinden doğan gözaltında kaybetmelerin, yine devletin kurumlarının işbirliği içinde örtbas edildiğini kaydetti.
28 yıldır Hasan Gülünay dosyasında da aynı sürecin işletildiğini anımsatan Dişli, Gülünay dosyasının zamanaşımı gerekçe gösterilerek kapatılmasının uluslararası insan hakları hukukuna aykırı olduğunu söyledi.
Dişli, kayıpların bulunması, faillerin yargılanması için mücadelelerini sürdüreceklerini belirtti ve kayıplarla buluşma mekanı olan Galatasaray’dan vazgeçmeyeceklerini ifade etti.
Diyarbakır
1995 tarihinde Kızıltepe Viranşehir karayolu üzerinde bulunan Şavelat Jandarma kontrol noktasında gözaltına alınan Demir’in hikayesini Erdoğan şöyle anlattı: “22 yaşındaki Abdurrahim Demir Mardin’in Ömerli İlçesinde ikamet ediyordu. 17 Ağustos 1995 tarihinde Adana’da ikamet eden yakınlarını ziyaret etmek üzere yola çıkmış. Kızıltepe Viranşehir karayolu üzerinde bulunan Şavelat Jandarma kontrol noktasında, otobüsten indirilerek gözaltına alınır. Gözaltına alındığına tanıklık edenler, Demir’in Şavelat Jandarma Karakoluna götürüldüğünü söyler. Akşama doğru bir karakol görevlisi, Demir’in evini telefonla arayarak anne Kesire Demir’e ‘Oğlunuz Abdurrahim, Şavelat Jandarma Karakolunda, gelip alabilirsiniz’ der.
25 yıl geçti, hala meçhul
Yaşlı olan anne, ‘Benim kimsem yok, ben gelemem, oğlumun okuma yazması var, bırakın kendisi gelir’ der. Abdurahim’in bırakıldığını düşünen anne Kesire Demir, iki gün sonra Adana’daki akrabalarını aradığında oğlunun Adana’ya gitmediğini öğrenir. Kesire Demir oğlunun bir fotoğrafını yanına alarak evlerinin yakınında bulunan Merkez Çarşı Karakolu’na gider. Görevliler oğlu hakkında kendisine hiçbir bilgi vermeden evine dönmesini ister. Abdurrahim’in yakınları dört gün sonra Şavelat Karakoluna gider. Karakoldaki görevliler akrabalarından birine ‘Biz böyle birini almadık, böyle biri bizde yok’ der. Abdurrahim’in ailesi resmi kurumlara başvurularda bulur, ancak sonuçsuz kalır.
Demir ailesi 24 Şubat 1997’de İnsan Hakları Derneği’ne (İHD) başvurur. İHD, Demir’in akıbetini öğrenmek için hukuki tüm girişimlerde bulunur, ancak hiçbir sonuç alınamaz. Aradan geçen 25 yıla rağmen, Demir’in akıbeti hala meçhul”
İZMİR
İzmir’de kayıp yakınları, 1991 yılında öldürülen HEP Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın cinayeti için “Bu dosyada failler isim isim, adres adres belli. O halde failler yargılansın” diye seslendi.
Kayıp yakınları adına açıklamayı İHD Yöneticisi Ali Aydın yaptı.
‘Gözaltına alındığı kabul edilmedi’
İHD Diyarbakır Şubesi’nin kurucuları arasında yer alan Vedat Aydın’ın 12 Eylül döneminde tutuklanıp, 4 yıl cezaevinde yattığını dile getiren Ali Aydın, yine 28 Ekim 1990 tarihinde Ankara’da gerçekleşen İHD 3’üncü Olağan Genel Kurulu’nda yaptığı Kürtçe konuşma nedeniyle de tutuklandığını hatırlattı.
Bir süre cezaevinde kalan Vedat Aydın’ın 1991 yılı Haziran ayında yapılan HEP Diyarbakır İl Kongresi’nde İl Başkanı seçildikten sonra 5 Temmuz’da silahlı, elinde telsiz bulunan ve kendilerini polis olarak tanıtan kişilerce “ifaden alınacak” denilerek götürüldüğünü hatırlattı. Ailesi ve avukatlarının girişimlerine karşılık, gözaltına alındığı kabul edilmediğini söyleyen Aydın, 7 Temmuz 1991 yılında, Elazığ ili Maden ilçesi yakınlarında köprü altında işkence edilmiş cesedi bulunduğunu dile getirdi.
Defnedilmek üzere, 10 Temmuz 1991 yılında cenazesinin getirildiği Diyarbakır’da on binlerce kişi tarafından karşılandığını anlatan Aydın, cenazeye katılanlara ateş açıldığını hatırlattı. Olaylarda, en az sekiz kişinin yaşamını yitirdiğini aktaran Aydın, aralarında milletvekilleri ve gazetecilerin de bulunduğu yüzlerce kişi yaralandığını dile getirdi.
Evinin önünde 5 yıl boyunca ‘beyaz toros’ bekletildi
“1990’lar boyunca işlenen sayısız cinayet, işkence ve gözaltında kayıp vakası için Vedat Aydın cinayeti adeta bir özettir” diyen Aydın, kaçırma biçimi, işkence edilmesi ve ardından cenazesine saldırılması, o yıllar için tüm vakalarda ortak özelliklerinden olduğunu vurguladı.
Vedat Aydın’ın cinayet soruşturmasında, faillerin kimliği tespit edilmemesi üzerinde duran Aydın, eşi Şükran Aydın’ın ‘Eşimi devlet öldürdü’ ifadesinin geri çekilmesi için tehdit edidiğini, evinin onlarca kez basıldığını ve gözaltına alındığını hatırlattı. Şükran Aydın’ın evinin önünde 5 yıl boyunca ‘Beyaz Toros’ bekletildi
Kendileri de suça iştirak eden Aygan ve Demir, Vedat Aydın’ı gözaltına alan, sorgulayan ve infaz eden kişileri isim isim açıkladı. Dönemin Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürü Hanefi Avcı hem yazdığı ‘Haliç’teki Simonlar’ isimli kitabında hem de mahkemeye verdiği ifadede Vedat Aydın’ın JİTEM tarafından öldürüldüğünü söyledi. Avcı kitabında; kaçırılan Vedat Aydın’ın da içinde olduğu 3 aracın rahatça ilerleyebilmesi için yol güzergâhındaki trafik kontrol polislerinin, sahte kaza ihbarı yapılarak ters yöne gönderildiğini yazdı. Bu talimatın Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı Harekât Merkezi’nden geldiğini öğrendiğinde de olayın artık kimin tarafından gerçekleştirildiğini net olarak anladığını belirtti. Vedat Aydın dosyası onca itiraf ve ifadeye karşın bir arpa boyu bile ilerlemedi ama bir kere daha buradan sesleniyoruz. Bu dosyada failler isim isim, adres adres belli. O halde failler yargılansın. Cezasızlık zırhıyla korunma son bulsun.”
DİYARBAKIR / İSTANBUL / İZMİR